Pasta
Sabahın ilk ışıklarıyla ağır bir rutubet kokusuna açtı gözlerini. Yatağının tam karşısında duran takvime baktı. Yine gelmişti o lanetli gün. Büyük bir gayretle vücudunu doğrulttu ve yatakta oturur pozisyona geldi. Odanın diğer ucundaki çatlak aynaya ilişti gözleri. Uzun uzun kendine baktı. Ne kadar yorgun görünüyordu. Yorgun ve bıkkın. Sanki yılların yükü vardı omuzlarında. "Yılların değil, o günün." diye düşündü içinden. Oturduğu yerden kalktı ve uzun koridorun sonundaki merdivenlere doğru ilerledi. Koridor boyunca sıra sıra vitrinler ve içlerinde servet değerinde porselenler vardı. Çay takımları, servis tabakları, gümüş çatal kaşıklar ve dahası. Duvarlarda çok ünlü ressamların tabloları ve aile fotoğrafları, hemen altında ise gösterişli vazolar. Fakat hepsi o kadar tozluydu ki yıllardır temizlenmeyi bırak parmak ucuyla bile dokunulmamış gibiydi. Merdivenlere ulaştığında her basamaktan farklı bir gıcırdama duyuluyordu. Dışardan mükemmel görünen bu ahşap evin içi adeta çürümüştü. Alt katın en sonundaki büyük salona gitti ve pikapa bir plak koydu. Eski, yabancı bir şarkıydı. Her sene bugün bu şarkıyı dinler, sözleriyle o günü düşünürdü. "Sen ve ben hakkında, keşke tanrıyla anlaşma yapabilsem. Ve ikimizin yerlerini değiştirmesini istesem." Islanan gözlerini kapatıp şarkının nakaratına odaklandı. Keşke yapabilsem diye düşündü. Ufak bir dağılmanın ardından kendini toparladı ve yerde duran çocuk ayakkabısına baktı. Sadece bir teki vardı. Mor renkli, üzerinde küçük bir fiyonk olan tatlı bir ayakkabıydı. Küçük kızın en sevdiğiydi. Günlerce giyer, hatta uyurken bile çıkarmak istemezdi. Aynısından onda da vardı ama küçük kız kadar sevmezdi o. Ayakkabıyı aldığı yere bıraktı ve mutfağa yöneldi. Dünden hazırlamış olduğu pastaya baktı. O gün yaptıklarına çok benziyordu. Tam 18 yıl önce bu pastanın tıpatıp aynısından yapmışlardı.
İkizler birbirlerine bakıp gülmeden edemiyordu. Yüzlerine bulaşan krem şanti o kadar komik görünüyordu ki yaptıkları işi unutmuşlardı. Bugün onların 6. yaş günüydü. Anneleri pastayı hazırlamış tam krem şanti ile kaplayacakken kızlar kendileri yapmak istediklerini söyleyerek pastanın başına geçmişlerdi. Anneleri ise üst kattaki işlerini halledeceğini söyleyerek mutfaktan ayrılmıştı. Kızlar öyle ya da böyle krem şantiyi pastanın her yerine sürdükten sonra bir şeylerin eksik olduğunu düşünmeye başladı. Pastalarının daha güzel görünmesini istiyorlardı. Mutfakta ne kadar dolap varsa hepsini kurcalayıp süsleyecek bir şeyler bulmaya çalışıyorlardı. Laçin bulduğu şeyi Aden’e gösterdi ve ikili sevinçle pastaya yöneldi. Buldukları kutunun içinde şeffaf bir pakette toz vardı. Mavimsi görünüyordu. Ve mavi kızların en sevdiği renkti. Aden okuma yazma bilmedikleri için biraz tereddüt etmişti. Kullandıkları şey gerçekten süs müydü? Fakat Laçin son derece kendinden emin bir şekilde tozu aldı ve pastanın üzerinde gezdirdi. Akşam tam kutlama yapacakları sırada Laçin hastalandı. Bütün gün uğraşmışlardı fakat pastadan bir dilim bile yiyememişti.
Laçin o günden sonra birdaha ailesini hiç göremedi.
Onlara ne olduğunu ise yıllar sonra kaldığı yetiştirme yurdunun müdüründen öğrendi. O gün pastaya koydukları şey böcek ilacıydı. Laçin bunu öğrendiği günden beri kendinden nefret ediyordu. Çünkü hem kutuyu o bulmuştu, hem de Aden’ in tereddüt etmesine rağmen onu dinlemeyip pastaya ilacı koymuştu. Bütün ailesini o öldürmüştü. Laçin yıllarca bunun pişmanlığı altında ezilerek yaşadı. Reşit olduğunda ailesinden kalan mirası devraldı ve konağa geri döndü. Her şey o gün bıraktıkları gibiydi. Ve bugün, tam 18 yıl sonra o pastanın aynısından yaptı Laçin. Aynı şekilde süsledi. O gün yiyemediği pastadan bir dilim aldı ve salondaki loş ışığın altında yedikten sonra beyaz tozlu halının üstüne oturdu, mor ayakkabıyı eline aldı ve plakta tekrar tekrar oynattığı şarkıyı dinlemeye devam etti: "Keşke tanrıyla anlaşma yapabilsem. Ve ikimizin yerlerini değiştirmesini istesem."
Gökçen