( yaşamdan bir kesit isimler emanttir ) evlerinin önünde su arkı boyunca selviler iğdeler vardı çocukların eğlenme oyun yeriydi hele bahar ayları güney yamaçlıydı dallarda kuşlar bahara çıkmış olmanın bayram sevincini yaşıyor gibiydiler nisanda sığırcıklar mayısta leylekler gelirdi yayla köylerine önceden yuvası olanlar yuvalarının onarımıyla yeni gelen çiftlerinse yeni yuvayla uğraşmaları bahar anılarıydı mutluluğuna mutluluk katardı köğün köylünün çocuktular bahar güneşinde suyla toprakla çamurla uğraşır acıkınca eve gider ellerine verilen bir dürümle oyun yerlerine dönerlerdi acele kendilerine uğraşılar bulur kızlar çamurdan hamur ekmek otlardan yemek yapar oğlanlar su değirmeni avcılık odunculuk vb. işleriyle uğraşır bazen dövüşür bazen birbirlerine misafircilik oynarlardı oyunlarına mutluklarına imrenilirdi. içlerinde ikisi vardı ki diğelerinden farklılardı oyunları beraber olur birbirlerini kayırır korur söz söyletmez toz kondurmazlardı taştan çamardan çörçöpten bir ev yapmış kuş yuvası evimiz derler diğerlerini kıskandırmış olurlardı farkında olmadan bu halleri büyüklerin de dikkatini çekmiş olacak ki anası elife ’ kızım artık büğüdün sabahtan akşama kadar dışarıda olur mu kız kısmısı bu yaşlarda evin kızı olur vs. ’ demelere başlar kızcağız hala bu kadar büğümediğini düşünürken kendisinden de değişiklier oluştuğunu anlar mesela keremi daha değişik gözle görüyor ona karşı içinde değişik duygular hissediyor o damarlarıda akan bir bir ılcaydı san ki hep onu görme hep onun yanında olmak isteği arzusu duyar kısacası tabiat ana ona da kancasını takmış oluyordu anası da bi şeyler seziyordu demese de o da anasını anlıyor ama açıklayamıyordu nitekim bir oğlan kerem olmalı evet evet kerem kendisine bir gül uzatmıştı gülün kokusu ruhunu sarmış kılcal damarlarına değin sinmişti anası gülü almasını engellemişti gülü alamamıştı ama kokusu reyhası tüm benliğni sarmış sarsmıştı uyandığında heyecandan titriyor ağlıyordu olan olmuştu anlayacağınız mucizeli bahar suyu nevruz suyu damarlarına yürümüştü damarlarındaki o bahar suyunu kurutması ruhuna sinmiş o gül kokusunu silmesi yüreğine kök salmış olan tuba ağacını söküp atması mümkün değildi o ruh karışıklığı yetmiyormuş gibi tam kendisine muhtaçken anasını yitirmişti kör kader onu üvey eline düşürmüştü dahası keremlerden bir haber beklerken ağanın ve halasının oğlu çıkmıştı ki artık ellerinden kurtulması mümkün değildi ve mümkün olmayacaktı otuz belki kırk sene sonra ankara aslı hasta kerme yakın bir ev almışlardı ama mutlu değil yüzü gülmez durgun hep düşüncliydi hele onu yani keremi gördükçe içinde bir şeyler kopuyor yüreği azından çıkacak gibi oluyor ona sarılmak arzusunu zor bela zapt eder oluyordu bu mutsuzluk bir yandan içinden çıkarıp atamadığı o gül kokusu yüreğine kök salmışı söküp atamadığı tuba ağacı ve kaderin ters oyunuyla hep onun yanında olması derdine derman değil dert katar olmuştu nitekim bir türlü teşhiş konamayan bir rahatsızlığı sıkıntısı vardı günden güne eriyordu iki yıldır doktorlar hastanaler tetkikler hep kerem ilgileniyor arabasıyla getirip götürüyor iki yıla yakın derken bir gün dayanamayıp ’ ne oldu sana böyle eridin aktın ’ diğecek oldu onun yüzüne bakmadan derinden bir iç çekerek ’ bilmiyor musun hala!..’ diyebildi netekim iki ay sonra öldü 08. 05. 2022 bu yaşanmiş bir hayat gerçeğidir. kerem h... aslı e... |