15
Yorum
15
Beğeni
0,0
Puan
1453
Okunma


gözlerimin rengini almıştı uzandığım yer. yataktan düşen bir bedenim olsun istedim. kahverengi. bulaşıcı bir öykü olmak. işte o an altından nehirler geçiyordu yatağımın hayal mayal. serinlemişti dilimdeki gümüşlük. iki lafı bir araya getirmek zor ve kibirli gelmeye başlamıştı. kafamın içindeki Martha susmak bilmiyor her yerde karşıma çıkıyordu. her şey gerçekliğini neden bu kadar iştahla koruyordu bilmiyorum. telefon denen alet çaldıkça etimi koparıyor. kopardıkça daha çok çalıyordu. sessize almamak için direniyordum. huzursuzluğumun ambiansını bozmak karakteristik özelliğime hiç uygun değildi dersem yalan söylemiş olurum. midem bulanmaya başlamıştı. hayal ettiğim nehirler beni içine almış sürükleniyor gibiydim. göründüğüm gibi değildim. elimden gelse saçlarımın ucundaki lüleyi masanın üzerine yatırıp gülüp geçerdim. çok renkli bir kişiliğim vardı. yüzüm. eski bir evin küflü pervazlarında gününü gün etmek için var olmuş saksı gibiydi. yeşil ve tortu doluydu dilim. o an ağzımın kenarlarında sümbül yetiştirmeyi çok isterdim mesela. gözlerimi kapattım. bu anı yaşamak bitkinlik verse de. hoş bir üzüntü elde ediyordum. doğrulduğum yer masmavi değildi. etrafta kuş sesi aradım. bulamadım. nasıl da mutluydu katilim. sarıldığım yastığın dili olsa. ki iyi ki yok. başım belaya girerdi. düşlediğim her şey düşündürüyordu beni. tekrar uzandım. aklıma omuzlarıma ördüğüm kırgın boşluklar geldi. serçe parmağımla konuştum. tesadüfen yaşıyor gibi yapmak adına olağanüstü bir toplantı düzenledim kendime. herkes toplanmıştı. başım dizlerime göz dikmiş kollarım bacaklarımla anlaşamıyordu. ayak bileklerime meydan okuyordu kalbim. midemin üzerindeki kelebek bir kartala dönüşmüş yükseklerden uçuyordum. hiç işim gücüm yokmuş gibi. kalkmak zorunda kaldım. mutfağın hiç özelliği olmayan bir köşesinde önemli bir acıtasyon sergilemeye çalışmak daha tatmin ediciydi. fırının camından kendimi izlemek müthiş aptal hissettiyordu. nedendir bilmiyorum halamın verdiği permalı çiçek yüzüme baktıkça onu yeme fikri doğuyordu içime. mutlu olmayı becerebilmek emek isteyen bir sanattı çünkü. galerisi. kalbimin derinliklerinde açılan bir sanat eseriydim. özelliğim vardı. insanlara aldanma özelliğim. en ihtişamlısından sol tarafıma tutunan bu his. beni akşam saatlerine ayarlıyordu. masal niyetinde yaşıyordum. öyle çok anlatacak karanlık evlerim yoktu. bahçeli bir beynim vardı. etrafı insanların tepeden bakmasıyla dolup taşıyordu. masada bir tek ben yoktum. gözlerimin içindeki kan çiçekleri yüzümdeki çizgileri ağırlaştırıyor. baharı haklı çıkartıyordum. biliyorum. çok işim var diye tekrar eden bu tembel ve istikrarlı ruhum eline geçirdiği her şeyi mutfak dolabına diziyor. yerli yerinde üzülüyordum. imkanım olsa bütün hislerini paylaşırdım diyen Martha fırının kapağını kapatarak bütün nehirlerimi susturmuş. çok sinirlenmiştim. bedeni yorgun olsa da Martha’nın. dilinden düşürmediği bu zerafet dolu işgüzarlı davranış günümü mahvediyordu. zira bir sanat eseriydim. bu böyle olmamalıydı. etimden bir parça daha koparıyordu telefonun anlayışsız sesi. uzandığım yerden kuru kuru kalktım. ellerim bomboştu. yüzümü yıkamak bir insana laf anlatmaktan bile zor geliyordu. ki yine Martha’ya rastladım. her yer pamuk tarlasına dönmüştü. güya. istediğim tam da bu değildi. yalnız kalmak ve altımdan geçen nehirlere kapılıp kaybolmak istiyordum.
o kadar.
hem de
bir sanat eseri olarak
.