7
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1074
Okunma

*
Çocukluğumun renkli düşlerine dönerken, Halfeti gezimiz ikinci gün devam ediyordu.
O sabah renkli bir kahvaltıdan sonra ( renkli diyorum çünkü soframızda çeşitli otların bulunduğu yeşil, kırmızı daha bir çok bu yöreye ait kahvaltılıklar yoğurt, dut, vs. ) hazırlanıp ; bu defaki gezimizi Fırat’ın öte yüzüne planlamıştık. ( Buranın halkı Fırat’ın öte yüzü ) derler.
Biz her zamanki grubumuz : yengem, kuzenlerim, annemler kardeşlerimle Fırat nehri kıyısına iner,kayık dedikleri tekneleri beklerdik. Bu küçük deniz aracı gelince her kes bir curcuna ile doluşur bunlara yerimizi alırız. Karşı kıyıya geçerken ben oturduğum tekne kenarında ellerimi suya daldırıp koyu yeşil suları gözlerimle tarardım. Neden mi ? Annem anlatırdı : Eskiden su kızları çıkar suyun kenarında kayalıklara oturup saçlarını tararlarmış... hat da annemin dedeleri bu , altı balık üzeri insan olan yaratığı alıp evine götürmüş. Bir müddet evinde kalan su kızı onlara yalvararak : ( Beni sularıma bırakın benimde çocuklarım var onları özledim) diye gitmek istemiş. Tabii onlar da su kızını alıp Fırat’ın kıyısına götürürken, balık kız : ’ beni suya bırakınca bekleyin sular kana bulanırsa bilin ki beni öldürmüşlerdir çünkü bizleri insanlar tutarsa affetmezler.)
Bizler bu masal gibi anlatımları dinleyince inanıyorduk ... ve de üzülüyorduk. Tabii onu öldürdüklerini de dinleyip daha bir çocuk dünyamız hayallerle doluyordu.- Gerçek mi bunlar- dediğimizde : ’ Evet gerçek tabii dedemin dedeleri tutmuş sabah erken suya inip abdest alırken onları görmüş.’ Bu doğru olabilirmiydi yoksa bir efsanemiydi sadece çocukluğumuzun anlatılan hikayeleri sanıyordum.
İşte teknemiz suları sararak giderken ben suların yeşil derinliklerinde dalmış bunları düşünüyordum.
Ve karşı kıyılara geçip burada bahçelere doğru yollanıp davetlere gidiyoruz. Çaylar yemekler derken buranın güzelliklerini de anlatmadan geçemeyeceğim. Oturduğumuz ağaçların altında saçlarımıza kadar uzanan dallarda erikler dutlar hoş bir manzara sunar gözlerimize. Ya çeşitli renklerdeki gülleri buraları efsunlu bir koku ile doldurur. Buradaki gezimizde yine bitiyor, akşam yaklaşıyor karanlık basmadan yola çıkmamız gerekiyormuş,
Fırat’ın suları karanlıkta tehlikelerle dolu oluyormuş... biz biraz korkulu yeniden Fırat’ın kıyılarına gelip bizi bekleyen teknemize dolduk.
Akşam eve geldiğimizde avlunun ortasında kocaman bir balık yatıyor... bu balık Fırat’ın özel Şaput denilen lezzetli balığı. Dayım getirmiş akşam yemeğimiz... böylece evin büyükleri kolları sıvayıp balığı temizleyip tepsilere çeşitli otlarla yerleştirip mahalle fırınına gönderiyorlar.
Bizler bir saat sonra sofranın etrafına doluşmuş yemeğimizi beklerken yengemler pilavı, salatayı çeşitli otları dizerek sofrayı renklendiriyorlardı. Balık geldiğinde eğer kırmızı dut zamanı ise bunlarla balığı lezzetlendirirler ayrı bir tat katar bu dutlarla balıklara.
O akşam da yemek çay derken yataklarımıza çekiliyoruz, hava sıcaksa damdaki taht denilen tahtadan yapılmış sedirlere , karyola tipi yataklara yapılan yerlerimize yatıp gök yüzündeki yıldızları sayıp seyrederken hayallere dalardık... sonra da renkli düşlere dalıp , rüyalarda geziniriz o günün güzel gezilerinden sonra ...
İkinci Bölüm Sonu.
Günay Koçak 15.3.2022