14
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1039
Okunma


Mücella!
Anlat diyorsun!
Anlatmak...
İçimdeki ses de anlat diyor. " Öyle fütursuzca anlat ki ruhun bedenin cümle münafıklardan arınsın. " Diyor
Anlatmak!
Bir başlayabilsem anlatabileceklerime! Ne çok şey anlatırdım. Gün ağarıncaya kadar, şafak sökene kadar anlatırdım.
Anlatılmıyor bazen. Kelimeler öyle kifayetsiz kalıyor ki hiç bir söz anlatabileceklerini doldurmuyor.
Sevgi hikayesinin anlatmak vardı. Lakin yutkunmak düşüyor payıma. Zamana mekana ve en acımasızı da insana yenik düştüm.
Anlatmak mı Mücella!
Ne kadar anlatılır bilemiyorum. Daha çok geceleri ses vermeyi tercih ediyorum. Karanlıkla sırdaş olmak iyi geliyor belki... Köşeme çekilmek. Arada Ali Rıza geliyor. Kül tablası her zamanki gibi dolu. Efkarlı efkarlı cıkarasını tüttürürken geleceğe öyle azimle sarılıyor ki imrenmiyorum desem yalan olur.
Onun hikayesi bambaşka bir şey. Onu iki kelimede anlat desen sanırım. İnatlaşma hikayesi derim başka bir şey diyemem.
Evet bazı geceler Ali Rıza da eşlik ediyor gecelerime . Ne çok anlatıyor bir bilsen ! O anlatırken bitmeyen hikayelerini bir yandan da radyoda en bilindik nameler gönül telime dokunuyor. Öyle hayıflanıyorum ki yüzümdeki çizgilerin yeri değişiyor. Bilinmeyene özlem duyar mı insan ! Ben duyuyorum işte! Ali Rıza daldan dala geçerken ben sükut etmeyi daha çok yeğliyorum. Gecenin sesine kulak veriyorum.
Ali Rıza gibi olmak vardı aslında. İnadına inadına gitmek her şeyin üstüne. Çizginin diğer tarafına geçmek. Sanırım başka türlüde " Tutunma hikayesini " yaşayamazdı. Kaybolup giderdi bir yerlere. Ne sen bulabilirdin ne de ben...
Bana gelince, sorma gitsin! Bazen dünlere gidiyorum. On yedi yaşımdaki hallerimizi hatırlarsın. Nedense çokça gözümün önüne geliyor o günler. İkbali, Mustafayı düşünüyorum. Bir yanım geceye bıraktığımız hayallere tebessüm ederken diğer yanım öyle hüzün dolu ki! Nerdeler acaba demek ne güzel olurdu. İkisi de çok uzaklarda... Mustafa cennette, İkbal ise ona duasını gönderiyordur eminim. Onlar birdi ben onlara eşlik eden yoldaş. Ne çok seviyorlardı birbirlerini. Riya olmadan... Sana da anlatmıştım. Hatırlarsın. İkbal ile Mustafa küsmüşlerdi günün birinde. Fındık kabuğunu doldurmayacak türden. Hemen burnumu sokmuştum aralarına. Sanki barışmayacaklarmış gibi. Oysa onlar büyük kardeşlerdi. Ayrılmayacak türden. Bir saat sonra bilemedin birgün sonra hiçbir şey olmamış gibi devam edecekcelerdi.
Ara ara rüyama giriyor Mustafa. On yedi yaşımdaki halimizle tabi ,hiç yaşlanmadı Mustafa. Sakalı bıyığı terlemedi. Tebessüm ediyor. Sonra uyanıyorum. Sigara içsem hemen balkona çıkıp bir iki tüttürüp 97 pazar gecesindeki yıldızları sayacağım onunla... Hayat acı tecrübelerle doluymuş. Çok acı tecrübelerle. O daha on dokuz yaşındaydı aramızdan ayrıldığında.
Sonra ne ben İkbali gördüm ne de İkbal beni. Aradaki harç Mustafa’ymış. Ama ben İkbali de çok sevdim. Biliyorum o da beni çok sevdi. Mustafa’dan sonra ikimizinde tadı tuzu kalmadı. Böylesinin daha iyi olacağını düşündük sanırım. Yaşamak böyle bir şey işte! Zaman da mekan da öyle ustalıkla elinden alıyor ki farkedemiyorsun.
Anlatılacak çok şey var Mücella!
Tüm mesele anlatmak. Anlatmayı bilebilmek...
Düşlediğimiz sabahlar kabusa dönerken betimlenen dünya acısını üzerime kusmuklarını gönderiyor. On yedi yaşında bugünleri tahayyül ederken o günlerin değerini maalesef bilememişiz. O günlerdeki hayat, hastahane yokuşunu çıkmaktan ibaretti. Bir de gökyüzünde binlercesini saydığımız yıldızlardan ...
Dünya sahiciliğini kaybedeli uzun zaman oldu. Her şey ritüellerden ibaret. Günaydın, iyi akşamlar ... Öyle monoton...
Belki bir yol hikayesi lazım sana da bana da ve belki de Ali Rızaya da.
Çok uzun zamandır aklımda. Bir yol hikayesini ne iyi gelir. Belki bir tren yolculuğu belki bir otobüs yolculuğu...
Bilmen hangi firmanın 2+1 konforlu aracının 28 nolu koltuğunda İstanbul’a, Ankara’ya belki İzmir’e yol almak...
Tren yolculuğu belki daha iyi gelir yaşadığım dünyama. Gece yolculuğu olacağı için "çuf çuf " sesleri gürültü yapan düşünce dünyamı bir nebze olsun dinginleştirir. Belki biraz olsun her şeyi geride bırakırım.
2002 yılı sonbaharında yapmıştım tren yolculuğunu ha bir de İstanbuldan Ankaraya yaptığım zorunlu tren yolculuğu var. Ama ben onu yolculuktan saymıyorum. 2002 Sonbaharı Haydarbaşa Tren İstasyonu ve tanımadığım yüzlerce yolcu ile aynı treni aynı yolu aynı sesi paylaşmak düşünce dünyama ne iyi gelmişti. Şimdi de bir yol hikayesine konu olsun istiyorum hedefi olmayan bir yolculuğun. Belki yanımda Ali Rıza da olur...
Yol halini özledim sanırım. Uzun zamandır gemilerde, trenlerde ve otobüslerde yol almadığımı farkettim. Yol almadığımdan olsa gerek, istasyonlarda, limanlarda ve dinlenme tesislerindeki adını koyamadığım karmaşayı özlediğimi farkettim. Belki sonunda kavuşmak olduğu içindir. Belki sonunda yeni başlangıç olduğu içindir. Bilemiyorum...
Yine bir yol hali olsun istiyorum Mücella!
Hangi yolu tercih etsem bilemedim. Deniz çok uzak gibi duruyor. Otobüs yolculuğuna da gönlüm yok gibi. Belki bir tren yolculuğu iyi gelir. Tanıdık olur mu olmaz mı bilemiyorum. Bir vagonda, adını bilmediğim beyefendinin kitabına gözaltından göz gezdirirken son istasyona kadar amaçsızca gitmek istiyorum. Son istasyona vardığımda ise " yeni bir başlangıç " hikayesinin ilk şaşkınlığını yaşamak istiyorum.
Zaman sarmalı dönüyor duruyor. Takvimlerden her gün yeni bir yaprak koparılıyor. İçinde bulunduğum dünyama amansızca dönüyorum. Bir anlık düşten uyanıyorum.
Tahayyül ettiklerimle yaşadıklarımın ne kadar da bir birbiriyle zıtlaştığını görüyorum. Bir yanda yol hayali var bir yanda yirmi metre kare oda gerçeklerle yüzleşmek.
Zaman geçiyor Mücella!
"Kırkıncı yıl kutlamasına" hoş geldiniz demek ne büyük bahtiyarlık olurdu. Yorgun argın günü tamamlarken bir köşede mutluluktan sızma hayalleri başka bahara kaldı sanırım. Şimdiyi düşünüyorum. Günün yorgunluğu bedenimin üzerinde öyle hoyratça hissedilirken gece 01:23 ’ü gösterirken bile gözlerime neden uyku damlaları düşmüyor anlamıyorum. Uzun zamandır gözlerimdeki uyku da firarda.
Nedenini niçinini sorma!
Belki ön görülmezlik hapsediyor ruhumu ve bedenimi. " Git" " Git" diyor ya! Ben de gitmek istiyorum buralardan. Tutkalını koparmak istiyorum hayatın en acımasız yerinden. Nereye gidilecekse gideyim...
Kim bilir ben de birileri gibi kendi adıma bir yol hikayesi , bir yön hikayesi en önemlisi de sevgi hikayesi yaşarım ve yazarım.
Ne dersin Mücella!
Başarabilir miyim?