11
Yorum
6
Beğeni
0,0
Puan
1686
Okunma

Fate aradı içi kıpır kıpır "bil bakalım kimi gördüm mero?"
-ooofff ne bilim ben kimi gördün?..
"sesin niye öyle geliyo senin? keyifsizsin sanki her şey yolunda mı?"
-hiiiç! yorgunum...uykusuzum...hiç halim yok! kimi gördün anlatsana?
"Mustafa’yı gördüm seninki, eski okuldan!"
-Aaa gerçekten mi? nerde gördün Musto’yu?
"onların durakta dükkanı vardı ya hani o da ordaydı"
-e benim bildiğim kadarıyla onların marangoz dükkanı vardı hem nerden benimki oluyomuş!
"Yok kız iplik miplik satıyolardı ya hani! niye sen sevdalı değil miydin ona"
-Hasan’dı kız o! karıştırdın sen...adı konulmamış, uzaktan uzağa seyirlik, yalnızca teneffüslerde gözlerin yanık bir şekilde birbirine bakıştığı platonik aşktı bizimkisi! seninkinin adı da Hasan’dı ya! o yollarda hasan o yana hasan bu yana az mı çekiştirip durduk onları...
"he ya! hiç değişmemiş kız! aynı duruyor öyle gitgide yakışıklı olmuş! saç sakal o biçim yakıyo kızzz tipsiz! ama biliyosun tutucu dindarlar!"
-saçları çok beyazlamış mı?
"hahahaha! ciddi misin sen? şu anda aklına gelen ilk soru saçları mı yani? çok değil aralarına tek tük serpilmiş biraz...gözlerimi alamadım valla öyle bir baktım ki çocuğa"
- çocuğu mu kalmış! adam kaç yaşına gelmiş kendisi çoluk çocuğa karışmıştır artık!
"valla hiç göstermiyor!"
-sen de öyle öküzün trene baktığı gibi adamı seyretmişsindir Allah bilir!
"ne yalan söylim baktım valla! insan hiç değişmez mi kız? daha da karizmatik olmuş"
-öyle bi anlatıyosun ki! bari bi resmini çekseydin merak ettim şimdi
"neyse bi dahakine gittiğimde çekerim!"
-kız manyak mısın! şaka yaptım deli mi ne!
"normalde biz hep ordan alıyoruz bi şey lazım olunca ama ona denk gelmiyodum hiç...bu sefer o da ordaydı"
-dünya küçük Fate hiç beklemediğin anda karşına çıkarıverir böyle...
...
biz Hasan’la doğru dürüst hiç konuşamadık aslında...o bi üst katta, bi üst sınıftaydı...teneffüs zili çaldığında özellikle kış aylarında onlardan bi grup, bizden de bi grup öğrenci kapının önünde gırgır şamata takılırdık...bazen gözümüzü birbirimizden alamazdık ama durumumuz sadece bundan ibaretti...bi gün Hasan tebessüm ederek yanıma geldi, gamzeli yanakları nar gibi kızarmış belli bi şeyler söyleyecek bana...benim de kalbim küt küt atıyor ama...ahan da! diyorum bu sefer itiraf edecek Hesso!..bi an yine öyle tatlı tatlı bakıştık sonra okulun önde gelen ve yan sınıfın ağır abilerinden iki kişi geldi bunu kolundan tuttuğu gibi sağa sola çekiştirip biraz hırpaladılar çocuğu...aklınca gözdağı veriyolar...
"bizim kıza yan gözle bakarsan oyarız lan gözünü! anadın mı! bir daha o kızın yanına bile yaklaşmayacaksın! yoksa fena olur ona göre ayağını denk al Hasan!"
size ne lan! size ne! ben halimden memnunum size n’oluyo lan abiler! benim de gönlüm var o oğlanda! ben de vurgunum! ben de seviyorum ulan!..diyemiyorum tabi...bi utanmışım bi kızarmışım ki yer yarılsa da içine girsem diyorum...o derece yani... başımı yere niye eğiyosunuz? durduk yere niye rezil ediyosunuz insanı? nerden sizin kızınız oluyorum? siz kimsiniz be? bu mafya bozuntusu ergenler yüzünden biricik aşkımızdan olacağız iyi mi? zaten bunların okumak gibi bi gayeleri yok ki! işleri güçleri ne? o kadar ki sevenleri ayırıp hırgür çıkarsınlar! vay be! kaderimizde yeşilçam artisleri gibi kavuşamamak da varmış demek!..
zalim Tolstoy bizim bu halimizi görseydi eğer, eminim ki Anna Karenina’yı o puslu günde trenin önüne atmaktan son anda vazgeçer, ibreti alem için kızıl meydanın orta göbeğinde; Aleksi ile Kont Vronski arasında köşeye sıkışıp kalan Anna’yla hepimizi sürüm sürüm süründürürdü valla...hoş onların başına gelenler de pişmiş tavuğun başına gelmemiştir ya neyse!
...
Tanrım! bu utançla okula nasıl gideceğim peki? nasıl arkadaşlarımın yüzüne bakacağım? onlara ne diyeceğim?
birkaç gün mecbur kalmadıkça sınıftan dışarı çıkmadım. ödlek Hasanın da gözü iyi korkmuş anlaşılan piyasada yok zaten...gel zaman git zaman bi süre daha melül melül bakışıp durduk ama cesaretini toplayıpta yanaşamadı bi türlü...diğerlerinin gözü şahin gibi hep tepemizde dolanıp durdu...yine öyle uzaktan uzağa eski kaldığımız yerden devam ettik...bir de o gıcık olduğum gamzelerinin içine hapsediyordu beni şerefsiz!..
tabi okuldaki sabıkaları da bi hayli kabarık olan abilerimiz bizim Heso’yu geri püskürttükten sonra bu sefer de Orhan’ı başıma musallat ettiler. Allah’tan bu pısırık bi şey çıktı da fazla rahatsızlık vermedi ama en yakın arkadaşı her fırsatta önüme fırlatıp duruyodu çocuğu...ona da acıyodum bi yandan...kendi halinde mazlumdu, bakışları masumdu, gözlerinden kötülük okunmuyodu iyi birine benziyodu.
bir gün dersteyiz...yan sınıfın da dersi boş geçiyor...bizim de matematik dersimiz...Nurdan hocaydı adını yanlış hatırlamıyosam kadın fazlasıyla disiplinli ve otoriter biriydi zaten...derimizin altından bi tüy yere düşse sesi duyulur o derece kuzuların sessizliğine gömülmüş herkes...
gerizekalı bunlar ya! hele bak ya! gel de kafayı üşütme! serseriler çıkmış kapının önünde tiyatro gösterisi yapıyorlar:
"Meraaaaal! Orhan seni seviyooooor! duyduk duymadık demeyin! Orhan Meral’e deliler gibi aşıııık! Meraaaal! dışarı çıksana cici kızzz!"
cibilliyetsiz Orhan’ın da kılı kıpırdamıyor pes yani! sanki beyefendiyi uzaydaki başka bi galaksiden numunelik almışlar yanına...kırıla kırıla naz ediyo bi de sersem! sanırsın ki ben külhanbeyi bıçkın bir erkeğim o da çiçeği burnunda taptaze körpecik bi kız! maskara edip maymuna çevirdiler beni yaa!
bi gün teneffüs zili çaldı tuvalete gittim baktım arkamda kıyamet kopuyo...aman Allah’ım bi de ne görim! Orhan’ı dört beş kişi yaka paça tutmuşlar zorla kızlar tuvaletine sokmaya çalışıyorlar. Yazık çocuk ellerinde perperişan! bi yandan da o cılız vücuduna herküles gibi asılıp ’lan manyak mısınız bıraksanıza beni!’ deyip direniyor bunlara...harbiden o bi tane piskopat arkadaşı vardı bize yapmadığını bırakmadı puşt!..
bütün bu hengãmeler olurken bizim Hesso da anca tespih sallayıp dursun kapıda!..böyle havanı alırsın sonra işte...
...
okulun son günü...herkes grup halinde toplanmış gezi planları yapıyor...bi yanda Hasan, bi yandan Orhan...bi yanda Cem...bi yanda da abimin arkadaşı olduğunu söyleyen geveze bi tip geldi benimle konuşuyor...anlatıyo da anlatıyo sonunda abimin numarasını istedi ben de başımdan savmak için hiç düşünmeden verdim evin numarasını...o zamanlar cep telefonu falan yok tabi...sonra bi baktım Orhan’la konuşuyor...eyvah! dedim ayvayı yedin kızım!..
nasıl oluyosa Hasan bi fırsatını bulup yanıma geliyor..."biz çamlıca’ya gitcez sen de gelsene bizimle!" diyor...pardon da siz kaç kişisiniz? lan gerizekalı! son günü mü bekler insan! aşkımızdan çöllerde sürünmediğimiz bi kalmış sen bu son günde mi çıkma teklif ediyosun bana?
yine de gönlüme söz geçiremiyorum...çok belli etmesem de ayaklarım yerden kesilmiş havada uçuyorum resmen...bana kalsa koşa koşa gidicam da yanımda Dilo var ona ne hesap vereceğim?
-Dilo kııız!
"hıııı?"
-Çamlıca’ya gidek mi?
"napcaz kız Çamlıca’da"
-hiiiiç! hava güzel kız hadi gel biraz gezip tadını çıkaralım!
"olmaz benim eve gitmem lazım çok işim var"
-hadi beee! kırma beni! kırk yılın başı bi şey istedim senden!
"mero olmaz! evi temizliycam bugün!"
-günler çuvala mı girdi? bugün de temizlemeyiver canım!
"hayır dedim olmaz!"
-vay arkadaş! ulan ne ruhsuz bi kızmışsın sen! dört gözle yolunu beklediğim adam ayağıma kadar gelmiş, ’gel gidelim buralardan!’ demiş, aksi gibi senin de ananın aklına tam bugün; eline tozlu bi çalı süpürgesiyle yanına da bi şişe çamaşır suyunu üstüne boca edip kafa bulacağın mikroplu bi kovayı tutuşturmak gelmiş öyle mi? vur bacım vur! sen de vur anasını satim! bu şansıma tükürim! kozmikteki herkes sevgimize karşı mıdır nedir anlamadım ki!
"ne saçmalıyosun yaa! git başımdan!"
-amaaan! gelmezsen gelme be! sana mı yalvarıcam! evde kalmış kız kurusundan ne farkın var ki senin? yürü git kız asabımı bozma! bir an evvel git de evin nostaljik duvarlarıyla beraber assolistliğe soyunup kurtlarını dök rahatlarsın! bakarsın ufkun açılır! içini kemirip duran kocamış kurtların ve bakire bitlerinle sana ömür boyu mutluluklar diliyorum canım! hadi baaaay!
"hasta mıdır nedir? tövbe tövbe!"
"n’ooldu geliyo musun?"
...
...
telefon çalıyor yine...bu sefer de konuşmazsa basacağım küfürü! yeter be! bi sapığımız eksikti!
-efendim? alo...alo...alooo!
"Meral...Meral sen misin?"
-evet benim siz kimsiniz?
"benim Orhan!"