1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
649
Okunma

Ankara merkeze epey uzakta bir yerde bir ağaç o. Arayıp kendine komşu bir ağaç bulsun da görelim hadi, mümkün değil. Kendisine en yakın ağaçtan yüzlerce metre uzakta ve bu yüzden adı Yalnız Ağaç onun.
Yalnız Ağaç’a gitmek için bindiğiniz araçtan yolun ona en yakın noktasında iniyorsunuz ama hiç sevinemiyorsunuz. Çünkü indiğiniz yere kadar gelmek bir şey değilmiş ve asıl yolculuk araçtan inince başlıyormuş. Yol ve o ağaç arasında uçsuz bucaksız tarlalar var. O tarlalardan sonra da zorlu bir tepe tırmanışı bekliyor sizi. Ağacımız adı Gelin Kayası olan beyaz tepenin zirvesinde çünkü. Yalnız Ağaç’ın dallarına dokunmak, onun gölgesine oturmak, resim klasörüne eşsiz bir profil fotoğrafı eklemek isteyen bu çileli yolu göze almak zorunda. Ve bu dokunuşu, bu oturuşu, ağacın yanında birkaç saat kalışı, bir arkadaşla konuşur gibi o ağaçla konuşmayı, Ankara merkezde Diş Hekimi olan ama kendisine Düş Hekimi diyen bir kişi hem de sık sık gerçekleştiriyor. Bunu neden yapıyor Düş Hekimi. Bunca zahmete neden katlanıyor. Bazen bisikletle gittiği bile oluyor o uzun yolu.
Düş hekiminin dost ziyaret eder gibi, bir işe gider gibi mutat hale getirdiği bu seyahatinden şunu anlıyorum ben. Daldan düşen bir yaprağa ya da tepedeki yalnız bir ağaca bile ulaşan bir şefkat eli var bu özenli evrende. Gezen dolaşan bir merhamet eli. İlgi eli. Yeter ki umutlu kal. Görevine devam et. Yerinde sakince bekle. Benden bana ne der gibi bekle. Telaşsız, kızgın olmadan. Güzel konuşmaktan, güzel insan olmaktan taviz vermeden. İşte o zaman daha bir güzel açıyor güneş.
(Fotoğraftaki beyaz tepenin zirvesinde küçük bir siyahlık var ya işte o Yalnız Ağaç.)