5
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1130
Okunma

Başıma çekilen renk renk örtünün altında acaba şimdi nerelerden geçiyoruz.
Öyle bir şey ki gökyüzünü, toprağı ,dağı, taşı unutmuşum.
Dediğim gibi kaç saat olmuş çıkalı baba evinden.
Pek bir fikrim yoktu. Ta ki o ana kadar! Tanımadık sesler ve o gülüşler etrafımı sarmışlardı ,sevinçlerinde ne kadar da samimilerdi.
Aman Allah’ım ne yaşıyordum. İlk defa biriler varlığımdan sevinç duyuyordu. Biraz kendime gelmiş ve yüzümü garip bir gülümseme sarmıştı. Ve sonrasında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
Bir allah’ın kullu çıkıp demez ki! Yahu etmeyin yazıktır günahtır. Bu ana kuzusunu ailesinden ayırıp birde tül torbalara sarıp nereye götürüyorsunuz yeter daaa!
Kafamın üstündeki tül torbalar kimlere cazip kılınıyor bilmiyorum.
Sadece içimde ki sesi dinliyorum. Bir hışımla o tül torbaları üzerimden sıyırıp çığlık çığlığa bağırıp, kaçmak geliyordu.
Lakin kendi çaresizliğime rağmen Yazık! Gözleri görmeyen birini düşündüm. Bir şey görmeyerek yaşamak ne kadar zor olmalı değil mi?
Etrafımda gittikçe sesleri seçmem imkânsızlaşıyordu. Ama kokular burnumun deliklerine kadar geliyor. Sanırım bir kaç dakika önce burada ekmek pişirilmiş ve et kokusu kızdırılmış ağır tereyağı kokusu azda evin rutubeti odaya hakimdi. Benim için kısaca içeri çok havasızdı.
Tahminen küçük bir odanın içine alındım. Ve kapı üzerimde bir iki tık sesi ile kilitlendi. Çünkü anahtar çevirmesi sesi sonrası hiçbir ses duyamadım.
Etrafım zifiri karanlık ve korkuyorum ve üzerimdeki tül örtüleri açıp, odanın genel görünüşüne bakmak da geliyor.
ama elimde değil mumyalanmış bir ölüyüm ve yapamıyorum.
Sadece içimden dualar ediyorum Allah’ım bu yaşananlar bir düş olsa ve ben uyanınca her şey eski haline dönse ne mümkün düş değil ve gerçek her şey …
Midem de ince ince çıtırtılarla yanan odun parçalarının kül oluşuna döner gibi, dilim damağımda çöl kuruluğundan beter bir kurulukla kurumuştu.
Ne kadar çaresizim ve kendimi yuvasından düşmüş bir serçe gibi hissediyorum. Bütün hayallerimle taş zemine çakılmışım.
Çok kötü bir duygu yaşamım boyunca yüzlerini hiç görmediğimin bir ailenin üyesi olacaktım onlara yemek hazırlayıp, eşim olacak adama kadınlık görevi yapıp, çocuklar doğuracaktım.
Ya! Ev halkı dışarıda bir telaş koşuşturma içindelerdi.Oda da oluşum onlar için daha güvenli ki kimse kapıyı açıp nasılsın bir ihtiyacın var mı? Diye sormadılar da.
Bende en nihayetinde insanım içimdeki fırtınaların dinmesiyle yorgunluğumu daha iyi anlamaya başlamıştım.Üzerine oturtulduğum, divan olduğunu tahmin ettiğim sert yerin üzerinde kıvrılıp kaldım.
Saatler sonra doğa sustu!
Belli ki günün yüzü kararmaya başladı. Üzerime kapalı olan kapı açıldı. Ayak seslerinden iki kişi olduğunu düşündüğüm kişiler bana yaklaştılar. Diğeri diğerine " gelin çok güzel "dedi.
Diğer kadın ise "maşallah" dedi.
Sonra kahkahalar içinde. O kadınlardan biri üzerimdeki tül torbayı yavaş yavaş alınca sonunda özgürlüğüme kavuşacağım hissi ile içime bir sevinç doldu.
Gözlerim ilk tepsinin üzerinde yemeklerin olduğuna takıldı. Evet, çok açıkmış olmalıyım ki! Yemek için sabırsızlanıyordum.
Kadınlardan yaşlı olan :"hadi kalk elini yüzünü yıka gel yemek ye" dedi.
Hiç itiraz etmeden
Kapıya doğru yöneldim. Dar bir koridorlu evin içinde tuvalet aramaya başladım.
Ve kapısı açık odalara göz ucu ile bakınmadan da geçmiyordum.
Her odayı renkli kilimler koca koca minderler ile döşemişlerdi. İçimdeki bekleyişin sebebi neydi acaba? Penceresi küçük odanın önünde uzun uzun durdum. Demir bir karyolanın bitişinde süslü çocuk beşiği vardı.
Beni göz ucu ile takip eden yaşlı kadın fazla dayanamadı evin içi kontrolünde olmalı ki ."uuu! Gelin tuvalet burada o oda İsmail’in odası içeriye girme sakın! "dedi.
İsmail kimdi? Odaya girme demelerine bakılırsa bu evde özel bir yeri ve konumu vardı.
Tekrar geri adımlarımı toplayıp kadının gösterdiği kapıyı açtım. İçeride aynanın önüne geçip uzun uzun yüzüme dona kaldım.
Bir süre gözlerimi yumdum ve yorgunluğumu su sesinin sakinleştirdiğini anlayınca içeriden çıkıp yine aynı odaya gidip tahta sedire oturdum.
Fakat bu sefer iki kadın günlük işlerinin başında olmalılar ki geldiğim de oda da kimsecikler yoktu.
kendime bir misafir havası verip yemek sofrasının başına geçtim.
dedim ki
Artık sebepli, sebepsiz ağzı iyi laf yapan sürekçi Doğan amca ve babamın ortak faydalandıklarına olan o üç kuruş için .evet evet bunlara resmen satıldım ..
yani!
Kurda kuşa yem olmuş ve Kimin kim olduğunu ve buradaki benle olacak yaşanmışlığı bekleyip ve görecektim.
Hayat acımaz ve çocukluğumdan beri hep kendi sessizliğime sarılıp uyumuşum. Bu gece ne olacak acaba soruları ucu ucuna da tortulaşmış garip tatlar dilimi damağımı sarmıştı.
Ve ne kadar orada beklediğimi bilmiyorum. Ayak sesleri yakın tearuza geçmiş ve kapı yavaşça açıldı. Kara bir gölgenin bana doğru geldiğini fark ettim. Tek çare o an gerisine gözlerimi sımsıkı kapatmakla buldum.
Sonrası bir kadına erkeğe özel şeyler verilmiş. Bir söz her cümlesi evet yaparım; ederim denilmiş ve kayıt altında.
Sabah ezan sesi ile yanımda başka birinin sıcaklığı ile uyandım. Burnumda ise maalesef ağır insan kokusu hâkim. Evet, hemen kalkıp bütün bedenimi baştan aşağı bu insanın kokusundan arındırmalıyım dedim.
Banyonun yerini dün geceden öğrendiğim için. Havlu tarağımı sabunumu alıp banyoya geçtim. Sıcak suyu açtım
Ve ara vermeden. Sıcak suyu başımdan aşağı döküyorum, bugüne kadar kirlenilmişlik nasıl bi duygu diye sorsalar bana inanın ki hiç bilmezdim.
Sesimi çıkaramadım. Gece boyunca yaşadıklarım doğanın bir kanunu bir o kadar da rızalığım olmayan şeylerdi.
Keza kadınım kadınca kimlikler kazanma savaşı verdim. Bu seferde su, sabun arası bir temizlik savaşındayım. Lifle kazırken tenimi haaaa kazanacağım. Naraları atıyordum.
Derken banyonun kapısı ardına kadar açıldı… Küçücük banyo bir yere kaçarı göçeri yok. Yinede edep yerime ellerimle iki göğsümün üzerine kapaklandım.
Karşımda elli yaşlarında iri yarı kel bir adam duruyor. Babam yaşın da. Bak hele ırz düşmanı geri çekilmeyi bile düşünmüyor… Ve bedenime gözlerini dikmiş öyle ayıla bayıla da bakıyordu.
Dışarıda sesler
Fazlaştığını o da duydu ve kapıyı çekip gitti. Ben derin bir kuyunun içinde sadece hıçkırık seslerimi duyuyordum. Az önce kirlenmişlik nedir bilmiyorum demiştim. İşte al sana bir elden kirlenmişlik hemde çifte kavrulmuştu.
oooy duman tutmaya beni bir gün ve gecede neler yaşadım. Allah’ım sen yardım et.
Bu sefer daha bir korku ve çaresizlik ile tekrar suya sabuna sarıldım. Bir nevi vücuduma arınma istiyorum.
Lakin içime düşen kirlilik o kadar yapışkan illet bir şey ki. Bu mümkün olmuyor…
Ve anam derdi ki "her peygamber kendi canına dua etmiştir."Bu evde çok dua vardı. Nereye bassan bir seccadeli insana rastlarsınız bir tek ben değilim.
Neden mi?
Ben kızılbaşım!
Şu yıllardır kirletilmeye çalışılan ve iftiralara uğrayan aleviyim. Burada bu ailenin içinde yaşamamın tek nedeni fukaralık olduğunu yıllar sonra söyleyecektim.
Evin içinde. Ben ve peşimde bir gölge, o gölgenin cellâdı ya ben ya da o olacaktı. Onun tek olduğu yerlerde olmamaya gayret ederken. Eşime daha çok sokuluyor, korkumun ne olduğunu da söyleyemiyordum.
Hele ki geceleri yatak odamızın kapısının önündeki usulca geçen o ayak sesleri, tarifi aynen şu idi akıl suyuna bir kere sıçan düştü.
O sabah çıplak bedenime bakan yürek gözümde. Gün geçtikçe daha da adileşip, pisleşti.
Doğrusu ilgisini bana hissettiriyor. Adam benim peşimde kim olduğumun onun için bir önemi yok. Her gördüğü yerde nefsi uyanıyor.
Korkuyorum! Göz teması ile her gün her saniye ırzıma geçiyor. Tek çarem günlerce hastayım numarasına girerek odamdan çıkmamak
Benim korkumun sebebi o onunki ise bambaşka bir duyguydu.
O da uyanık her an bizle evin içindeydi. Günlük işlerin ucundan tutmaya ve eşinin dizinin dibinden ayrılmamaya başladı.
İlk geldiğim gün içeri girme uyarısı aldığım İsmail’in odası vardı yaaa! Odanın sırrı eşi ile trafik kazası geçiren ortancı kaynımın odası olmasıydı. Ölmüşler eşi bebeği garibim genç yaşta da.
Annesi ölümünü hiç kabul etmemiş ve bir gün döner mahiyetinde düzenini hiç bozmamış kimseyi eşyalarına dokundurtmamış. Yine kapısı öyle açık odaya bir makine çekeyim dedim. haaaaay demez olaydım.
Birinin geldiğini göremedim. Yani makine sesinden çok ses işitemedim. Anahtarı alıp sadece arkadan kapıyı kapattı.
O nefret ettiğim yüz şimdi tam karşımda. O halinden memnun ama ben avuç içine düşen kuş gibi çırpınıyordum.
Kaçacak yerim yok.
Bir kere adam güçlü kuvvetli beni altına alsa kurtulmam bir o kadar imkânsızlaşırdı.
Kalbim sıkıştı göz kapaklarım hızlıca yere düştü gibi.
Asla buna izin veremezdim. O üzerime geldikçe ben geriye doğru adımlarımı saydım. Bir ara elime soğuk bir şey dokundu.
Ağır bir şeydi. Kafasına vurup kaçarım hissi ile bir baktım ki silah ömrümce ne gördüğüm ne de kullandığım olmuştu.
Eli tek göğsüme tutundu. Koca bir gürültü ile yere yığılması bir oldu. Yine de adamın son isteği gibi göğsüme dokunmayı başarmıştı.
Ama ben onu öldürdüm.
Ne yaptın Kızılbaş! Sen kayınbabanı vurdun!!!
Sözünü duymuyorum artık!!!…