Gün geldi ağladığım günlere ağladım. hz. ebubekir
Hasan Hüseyin Arslan
Hasan Hüseyin Arslan

Olgunluğa Erişemeyen Ben

Yorum

Olgunluğa Erişemeyen Ben

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

503

Okunma

Olgunluğa Erişemeyen Ben

İyi yaparsın can dost; her sabah suya inerek gökyüzüne bakmakla. Umut gökyüzünün sonsuzluğunda gördüğümüz boşlukları doldurmakla başlar ve öyle akıp gider kuşaktan kuşağa …

Gecenin mahmurluğunu ise ben önceki günün sarhoşluğuna yorarım. Doğa ana ise benim için sığınacağım en büyük cennet ve cehennem dünyasıdır. Ona kızsam, darılsam, alınsam, hatta yok olsam bile bir gün, başka bir nesne olarak dünyaya umut veren toprak gücüne inanır ve öyle yaşamaya çalışırım, çünkü ben, evrime yürekten inanan bir insanım. Evrim, herşeyin bir çözümünü kendi doğallığında bulacak bir süreklilikle doğal dönüşümlerle yapar.

Evet, bir de her şey bize benzer, bizimle dolar, bizimle eksilir. Ayçiçekleri güneşe, güneş yeryüzüne derin bir bağlılıkla bakar. Bu öyle büyük bir aşktır ki, hiç bir şair bunu anlatma gücüne erişemediği için, şiirle, gazelle, naatla, kasideyle, nesirle, sazla, gitarla, girnatayla, kanunla, … arar dururuz biz insanlar bu birliğe bir tanım bulmak için. Tebessümle özleşen onunla bir çoçuk sevinciyle kucaklaşan bir yürek tutar bizi sevdiklerimize sadık kalmak için. Asıl özgürlükte içimizde ki derin tebessümlerin tevazusuna bağlı iksirli bir sarhoşluktur şiircesine bize sokulan, bizde sıcaklık arayan. Gamzeler, şairin şiirine güç veren gamzeler, örselenmeye gelmez, hep başak gibi bir tarafa mahzun bir eğimlilik gösterirler. Bu gösteriş şaaşalı bir gösteriş değil, aksine mahçup ve alıngan bir durumudur insanın kendi ağırlığını kendine ve çevresine saygıyla gösteren.

Gözler, hep içten bakarlar ve samimidirler, güven verirler, güven alırlar, insan ilk bakışta anlar, bir gözün nazarını, temaşasını, kuvvetini ve kudretini. Çiğ taneleri gibi narin, zarif, münevver, cana can veren, cananı büyüleyen ve yeryüzüne, aşka indirgeyen bir edeple … Özeldir tebessümlerin içinde ki gamzeli yanaklara süzülen bakışlar, insanın yüreğini örer ve nakışlar. Hiç bir zaman gözler yalan söylemezler. Ruhun bekçisidir bir çift narin göz. O alır her şeyi göze, gerek bırakmadan bir çift söze!

Zaten bir insan, zamanı durdurup sevdiğine koşmazsa, sevemez, sevmeyi öğrenemez, sevgisi güven vermez. Günümüz sevgisine indirgenmiş sevgiler yorar herkesi. Sevgi özel olduğu kadar tüzeldir ve tümdengelim bir tavır arz ederek kendini sergiler. Sevginin önünde filozoflar bile ayağa kalkarak hep bir ağızdan „aşk bu“ diye koro tutarlar. Bu da sevgiye saygının büyüklüğünü gösterir. Sevgi incitmez, incimez ve yok olup gitmez. Herkes gider, herkes kayıp olur, mevsimler gibi yenilenir, ama yüreğimiz göndermez sevdiğini hiç bir yere, çünkü yürek her gideni uğurlayamaz yad ellere … Orada çimen verir ya da gözer bizimle ebediyete.

Değerli dost, yüreği güzel Üstadım, sevginin olmadığı bir dünya da yaşadığımız için, yıllar senin de söylediğin gibi „ateş kuyusudur.“ Herkes sevgisini ve nefretini bu kuyulara attığı için de yeniden elde edemez. Derbeder olur, yorulur ve çökerler. Tortular ise sadece gelecek kuşakların humusu olmak için asırlarca evrilerek yeniden olgunluğa erişmeyi bekler. Unutmayalım ki, bildiğimiz gibi; „bir gram toprak bile 1000 yılda verim verecek olgunluğa“ erişiyorsa, daha çok fırınlar dolusu ekmek yiyerek ve mücadele vererek kendi içimizde ki kuyularda biriktirdiğimiz kiri, pası, çamuru temizlemek için direnerek yaşamayı öğreneceğiz. Ben, henüz bu olguluğa erişemedim değerli Üstadım. Ama öğrenmeye çalışan bir öğrenciyim. Notlarım kötü, yollar taşlı dikenli ve karatikenli …

Yeniden hayata henüz başlamadım benim değerli şairim. Ayaklarım kırık, ellerim kelepçeli, ruhum tedirgin, yorgun, yıpranmış, yaralanmış zedelenmiş, gamlanmış ve için için beni eritmekte. Bütün rezvelerim o insan olmazsa çoktan tükenirdi. Buna da sevgi diyorum ve yaşamaya çalışıyorum. Arabesk bir ifadeyle; „yaşamak buysa, kimbilir ölmek nasildır.“ İçimde tükenmeyen cümleler olmasına rağmen cümle yazacak dermanım kalmamış, kalem küçülmüş, kalemtıraş körlenmiş, hokkadaki boya kurumuş, divit kırılmış ve kıvrılım bükülmüş.

H. Hüseyin Arslan - 25.04.2021

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Olgunluğa erişemeyen ben Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Olgunluğa erişemeyen ben yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
Olgunluğa Erişemeyen Ben yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL