4
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
701
Okunma

Onur BİLGE
Birçok arkadaş yazı boş geçirmemek için iş aramaya başladı. Bense yedek öğretmenlik yaptığım için iki tarafı tatilin tadını çıkarmaya çalışıyorum. İş arayanların arasında Işıl da var. Her an rahatsızlanabilir ve hastaneye yatması gerekebilir ama hayata sımsıkı tutunmaya çalışıyor. Tabii ki takdir edilecek bir şey ama kendisini bu kadar zorlamasına akıl erdiremiyorum.
Maymun iştahlı olduğunu kabul ediyor. Bir bakıyoruz, tiyatrocu olmak için çırpınıyor, bir bakıyoruz muhasebede uzmanlaşmak istiyor. Sık sık şiir yazıyor. Yazdıkları şiir mi değil mi o da bilmiyor. “içimden geldi, bir şeyler yazdım ama ne dediğimi ben de bilmiyorum. Kalemi elime aldığımı ve yazmaya başladığımı biliyorum. Bir bak da bana söyle lütfen dede, ne demişim, ne anlatmak istemişim ben?” diyor. Ağzımız bir karış açık kalıyor! “Bu kadar da olmaz yani! Bu nasıl şairlik!” diyoruz. İyi ki duymuyor.
Artık her gün muntazaman Virane Kafe’ye geliyor. En çok Define’yle konuşuyor. Onda da evliya sabrı vardır. Yakıyor piposunu, tüttüre tüttüre dinliyor. En çok da onun konuşmasına, içini boşaltmasına izin veriyor. Tedavisi için en önemli olanın, hayatı boyunca biriktirdiklerini ve günlük olanı biteni anlatması olduğuna inanıyor. Onu dinlemek bizim de hoşumuza gidiyor. Çok ilginç bir kız Işıl!
“Dün iş görüşmesine gittim, olmadı. Yalnız iş görüşmesindeki diyaloglarımız komediydi. Sekreter arıyorlardı. Çok kişi müracaat etmiş. “İngilizce istiyorsunuz, ek olarak şu programı, bu programı istiyorsunuz, sekreterlik istiyorsunuz. Tam on altı madde vardı istedikleri sekreter özellikleri içinde. Tabii ki kan beynime sıçradı! Ne mi oldu?
Personel müdürüne: “Siz Süpermen arıyorsunuz. Bir insan bu kadar işi yapamaz. Bölümlere ayırdım, tam yedi bölümün yapacağı işi bir kişinin yapmasını istiyorsunuz. Ben hayaller dünyasında gezmem, gerçeklerle yol alırım.” dedim. “Kendinizi komik duruma düşürüyorsunuz. Siz inanıyor musunuz, iyi derecede İngilizce bilen birinin burada çalışacağına, sizin istediğiniz yedi bölümün işini de yapacağına? Telefonlara bakacak, dışarıdan gelen misafirleri karşılayacak, onlarla İngilizce konuşacak, servis yapacak, sonra bu kişi temizlik yapacak! Saçmalık!” dedim.
Adam: “Ben bu işleri yapıyorum!” dediğinde içimden: “Yalan söylüyorsun!” dedim. Kesinlikle yalan söyledi. Bir insanın akıl kapasitesinin yanında vücut kapasitesi de var. İnsan robot değil ki! Mutlaka birkaç işi aksatır, tam tamına mükemmel bir çalışma yapamaz.
Ben geçen yıl bir süre bölge müdürlüğü nezdinde çalıştım. Kendimden biliyorum. İşyerinin en çalışkanı olarak bile yeri geliyor, nefes alma ihtiyacı hissettiğim oluyordu, her şeyi yapmayı öğrendiğimde ve her işe koştuğumda. Bu işlerin dışında, temizlik ve çay işimizi yapan bir çalışanımız vardı. Ruhsat işleri, sekreterlik işleri, muhasebe işleri, çevre mühendislerinin taahhüt işlemleri ve raporların çevre mühendisliğinden gelen yazıların incelenmesi işlemleri, kiracılık işlemleri, tapu işlemleri, avukatın yaptığı bu tür bütün işlemleri tek başıma yapıyordum.
Cumartesi pazar, sabah akşam demeden çalışıyordum. Bir kerede iki yüz sanayiciye ihtar hazırlıyordum. Öyle kolay değildi. Tüm evrakları tek tek inceliyor, okuyor, eksiklerini belirliyor, borçlarını öğreniyor, çevreden gelen yazıları kontrol ediyordum, yoksa başvuru yaptırın diye muhasebe elemanını sıkıştırıyor, devir işlemlerini takip ediyordum. Tapudaki tescilleri yapıyordum.
“Muhasebedeki taahhüt ne oldu?” diye ruhsata soruyordum. “İskân ne aşamada? İskânı çabuk çıksın! Muhasebe borcunu ödetin! Sekreterlik adres değişikliğini bildirin!” Tüm servisler arasındaki işi de koordine ediyordum.
Neden bu işyerinden çıkarıldığıma gelince... Zaten ben de çıkmak istiyordum. Daha önce müdüre gidip, çıkacağımı söylemiştim. Yalnız adam çirkin bir tarzda işime son verdi. Ben hastalanıp, izin aldığım zamanda... Belki de en uygun zamanın o zaman olduğunu düşünmüştü. Kim bilir!
Nerde kalmıştım? Tamam, hatırladım! Sonrası, adam: “Ama ben yapıyorum, tüm bu işleri! Ben Süpermen miyim!” dedi. “Hatta lütfen, yerinizden kalkın, size bir şey göstermek istiyorum.” Mutfağı temizlemiş. Bana onu gösterdi. Ben de: “Güzel temizlemişsiniz! dedim. Dalga geçtim.
“Işıl Hanım!” demekten başka bir şey diyemiyordu. Kendini bile savunamadı. “Ama ama ama...” dedi, devamı yok. Bir ara aynı iş için başvuran kişilerin listesini gösterdi. “Bunlar bu işi yapacaklarını söylediler.” dedi. Ben de: “İngilizcesi olanları ayırın!” dedim. “Onlar gelmeyecekler!” Biraz daha kalsaydım kim bilir daha neler olurdu! Adam bir ara İngilizceden vazgeçer gibi oldu. Teşrifatçılıktan da vazgeçebilirdi. Sonunda galiba beni işe alabilirdi.
En sonunda gitmek için ayağa kalktığımda: “Sıkıldım artık. Bu Süpermen’in alacağı ücreti merak ettim.” dedim. “Asgari ücret...” derken adam: “Biraz üstü...” demek zorunda kaldı. Sonrası ona: “Görüşmek üzere... Size iyi günler!” deyip ayrıldım.
Adam bana kendi elleri ile çay kahve ikramı yapacaktı ya... Dedi ki: “Size kahve ikram edeyim! “Durun!” dedim. “Fazla zamanım yok. Teşekkür ederim.
Düşün, iş görüşmesine mi gittim, patronluk yapmaya mı anlamadım! Neyse, böyle işte! Bu adam, benden öncekilere bir böcek gibi davranırken, ben ona öyle davrandım. Onun başkalarına yaptığını kendine yaptım. Artık dersini almıştır. Listeyi düzenleyeceğini söyledi. “İyi yaparsınız!” dedim. Ne diyeyim ki!
İş başvurularında: “Deneyimim yok!” diyorum. “Daha önce çalışmadım.” Böylece, en başında benden robot beklentisi olmuyor. Çok komik oluyor ama! “Daha önceden çalıştınız mı?” “Çalışmadım. Deneyim yok bende.” “Anlaşıldı. Peki, proje çizmeyi bilir misiniz?” “Çok iyi derecede değil... İyi derecede biliyor olsaydım, inşaat teknikeri olurdum. Bu işle ilgili iş başvurusunda bulunurdum.” “Doğru söylüyorsunuz, Işıl Hanım!”
Harika değil mi dede? İş başvurularını da komediye dönüştürüyorum. Cidden iş arıyorum, dalga geçmiyorum ama karşımdaki insanlar salaklık yaparlarsa kızarım tabii ki! Ben de onlarla dalga geçerim. Hak ediyorlar inan! İnsanları kimse aptal yerine koyamaz! Benim dışımda birçok insan iş arıyor. Maalesef, o insanlar da bu durumları kabul etmek zorunda kalıyorlar. İnan ki insanların kendilerine güvenlerini de yok ediyorlar. Kendinden emin olmayan, duruşu olmayan insan ne kadar başarılı olabilir!
Neyse... Bugün beni başkan yardımcımız aradı. “Neredesin? Gelmiyor musun?” diye. Şimdi partiye gitmem gerekiyor. Seninle dünkü bu durumumu paylaşmak istedim. Komedi ama gerçek böyle durumlar ve maalesef çok üzücü...”
Işıl’ın bir de particiliği var. Öyle bir cambaz ki her ipte oynayabiliyor! Partiden başka bir de üç yardım derneğine üye olmuş. Ancak muntazaman devam ettiği yalnız Virane Kafe... Okula bile öyle devam etmiyordu.
“Onda biraz düzelme var.” diyor Define. “Tamamen düzelmesi için maziye gitmemesi lazım. Ortam değişikliğinin çok faydası oldu ona. Yeni bir okul, yeni arkadaşlar... En güzeli de Virane Kafe... Burası ona ilaç gibi geldi.”
*
Onur BİLGE
BİN BİR GECE ÖYKÜLERİ - 759