4
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1027
Okunma

Öğretmen deyince ilkokul öğretmenlerim aklıma gelir biraz da içime bir sızı girerek. Hayatımı ne kadar etkilediklerini düşünürüm.
Babam benim elimden tutup okula yazdırmaya götürdüğünde altı yaşımı henüz doldurmuştum. Bu müdür odası bana oldukça yabancıydı ama babamı tanıyorlardı, güzel karşıladılar.
Daha sonra babamın arkadaşı Fevzi Korkmaz öğretmen benim ilk öğretmenim oldu. Gerçekten de iyi bir öğretmendi anımsadığım kadar. İkinci sınıfa geçtiğimde o okulun müdürü oldu.
İkinci sınıftan dördüncü sınıfın sonuna kadar Ali Kılıç’tı öğretmenim. Benim dürüst olduğumu bildiği için bir keresinde yaramazlık yapan çocukları bana sormuştu. Bende sevdiğim arkadaşlar da arasında olan sınıfın altını üstüne getiren, daha doğrusu sınıftaki arkadaşları eğlendiren arkadaşların adını saymıştım üzülerek.
Ali kılıç öğretmenden diğer anım ise beni dördüncü sınıfta bırakmasıydı.Matematik ve resimden. Resimden de kalınır mı demeyin. Sınıfımızda çok sevdiğim arkadaşım Mahmure resimde yapılacak resim ve diğer el işi şeyleri yapmamıştı. Ağlıyordu. Onun gözyaşlarına dayanamadım ve benim resim ve diğer şeylerin birazını ona verdim, ona öğretmen kızmasın diye. Bunlar not ödevleri idi. Böylece ikimiz de zayıf aldık. Ben sınıfta kaldım, o diğer derslerden geçtiği için kalmadı sanıyorum.
Daha sonra dördüncü sınıfta yeniden okudum. Bu kez öğretmenim sokak komşumuz bir bayan oldu. Onun sınıfında okuduğum sürece çok mutsuz oldum.Saliha Diren idi adı. Kocası Tekelde çalışıyordu ve hırsızlıkla suçlanmıştı.Tabii ki
hırsız o değildi ama ilk olarak onu suçlamışlardı. Hırsızlar daha sonra yakalandı. Öğretmenimizde bunun da üzüntüsü vardı ama acısını öğrencilerinden çıkarmamalıydı. Arada güldüğü de olurdu ama sinirli bir öğretmendi. Özellikle kızların saçlarını çeker vururdu. Bu arkadaşlarımı düşündükçe şimdi bile gözlerimin önünden gitmez o tatlı Emel, Sevgi.. Erkek
çocuklar da vardı tabii dayaktan nasibini alan. Kimilerini ise kaldırır oturttururdu. Size el kaldırmaya bile değmez derdi.
İşte bu öğretmen yüzünden belkide ille de orta okula gideceğim diye tutturmadım. Okulun bittiğine çok sevindim. Babam çevrenin de etkisiyle beni ve diğer kız kardeşimi okutmadı. Zaten oturduğumuz ilçede ortaokuldan sonra gidecek okulda yoktu. Ankara’da anneannemlerde liseye gidebilirdim ama ağababa dediğimiz annemin babası da kızların okumasına karşıydı.
Okulda pek olası olmayan güzellikleri evcilik oyunlarında yaşadım. Saliha Diren’den çokça dayak yiyen arkadaşım Sevgi okulculuk oyunumuzda öğretmen olurdu. Onun gibi sinirli ve dayak atan. Ben ise başöğretmen. Çocuklara defterler yapar dağıtırdım. Arada bir sınıfa girer öğrencilere sorular sorardım. Şimdi bunları anımsamak bile gülümsetiyor.
Evet, ben de öğretmen oldum. Hem de başöğretmen. Öğretmenler günüm kutlu olsun.
Daha sonraki zamanlarda babam beni okutmadığına çok pişman oldu, elimden defter kalemin düşmediğini görünce. Ah kızım, seni okutmalıydım. Ah şu körolası cahil hocalar yok mu derdi. O zaman keşke Karadeniz’li hoca olsaydı!
Ben de sadece terzilik yaparak aldığım kitap ve dergiler bana yeter dedim ama son yıllarda yine dayanamayıp, açık öğretimde okudum. Sağlık olsun..
Ha, öğretmenler günüm’üz kutlu olsun..
24. 11. 2020 / Nazik Gülünay