11
Yorum
7
Beğeni
0,0
Puan
1217
Okunma


Bir kahve doldurdu fincanına sonra odanın köşesinde duran sandukanın kapağını açtı.İçinden çıkardığı fotoğraf albümünü koydu masaya, bir eliyle kahvesini yudumlarken "derin derin" bir iç çekti resimlerdeki anılarda adeta kayboldu gitti..!
Bir zamanlar gençti ,herkes yanındaydı şimdi koskoca bir evin tenhaliğında boğuluyordu.Yalnızlık onun canını çok acıtıyordu artık yıllarca oglunu okutup büyütmek için çalışmış oğlu inşaat mühendisi çıkmış ama master yapmak için İsvicreye gitmiş orada İsveçli bir kız ile evlenip İsviçre’de kalmıştı.
İki üç senede bir Türkiye’ye gelirdi oğlu gelincede babasının yanına bir kaç günlüğüne uğrardı .Gelirken yanında getirdiği O meşhur "İsviçre çikolataları " ve birkaç gömlek ile kendi vicdanını sustururdu babasına karsı..
Yine dertlendi yalnızlığın tavan yaptığı bir gündü bugün ne arayanı nede soranı vardı arada bir ogluda aramada o telefon hiç calmayacaktı.Kimse ne haldesin demez olmuştu artık
Kendi kendine de söylendi "görünmez oldum ben yaşlandım çürüge çıktım" üstüne de bir köşede "terkedildim." Ne anlamı varki böyle sap gibi tek başına amaçsız ruhsuz yaşamanın yürüyen bir cesedim artık şuracıkda ölsem kimbilir kaç gün sonra cesetim bulurlar yalandan üç beş gün oğlum ağlar O kadar diye üzgün üzgün ağladı..
Sonra oturduğu yerden bir hışımla kalktı evet kararını verdi bugün son verecekti "hayatın" aldı bir kağıt kalem bir şeyler yazdı koydu cebine ayakkabılarını giyip sokağa çıktı.İnsanlara baktı kimi mutlu kimi mutsuzdu ama hayatlarına devam ediyorlardı bir şekilde mutluluklarında da mutsuzluklarin da da yanında birileri vardı.
Kağıdada yazmıştı bugün bir tek kişi ona "gülümsese" kafasını koyduğunu yapmayacakti..
Bu hayata dair hala bir umudu olacaktı kendini o kadarda yalnız, mutsuz , sevgisiz hissetmeyecekti.
İnsanlar yanlarından geçip gidiyor ama kimse ona halini sormuyordu..
Ne bilsinler di ki bu adamın ne yaşadığını belki bilseler böyle bağıra bağıra susmak zorunda kalmazdı ama anlatacak kimseside yoktu ki uzaklaştırmayı herkesi etrafından huysuzluguyla ..
Bu dünyadan anlaşılamadan gidecek gazetelerin ikinci sayfa haberlerinde köprüden atlayan adam diye manşetlerde çıkacaktı.Ve giderken de bir mesajı olacaktı insanlığa tek cümlelik cebinde duran yazdığı o notla işte bugün onu herkes bir cümleyle anliyacakti...
Hedefe doğru yürüyordu yürürken sağına soluna baktı kimse ona gülümsemiyordu.Bir kaç saat dolaştı öyle boş boş yollarda sokaklarda öylece sonra kafenin birinde bir bardak çay içerken izledi insanları sonra arabasına bindi arabasının penceresinden sağa sola bakıp izlediği hayatta hiç güzel bir şeyler bulamadı.Oysa lunapark vardı az ötede bir dev sinema, bir çocuk parkı gorebilseydi keşke oradaki mutlu insanları,çocukları ama gitmedi oralara...
İndi köprünün orta yerinde arabasından çıktı köprünün kenarında durdu son bir kez daha baktı ve atladı hiç düşünmeden köprüden...
Ertesi gün ikinci sayfa haberlerinde adı çıktı köprüden atlayan adamın cebinden çıkan notta şu yazıyordu:
"Bugün bir kişi bile gülümsese bana bu köprüden atlamayacaktım."diye..
Şimdi suç kimdeydi..? İnsanların ona gülümsemesini beklerken geçip giden mutsuz hayatında mı?
Onun sevgiyi unutan kalbinde mi?
Yoksa bir tebessümü çok gören insanların suçu muydu?
Suç belkide herkesteydi keşke birileri gulumseseydi ısınırdı onun sevgisiz üşümüş yüreği...
Oysa Mevlana’nın da dediği gibi "Mutluluk sana gelmez sen ona yürüyeceksin"
Keşke sen yürüyebilseydin mutluluğa,bir çocuk gülüşünde,bir iyilikte,bir çiçeğin kokusunda bulsaydın tebessümü,mutluluğu elindeki olanların varlığına sükredip,olmayanlarla ömrünü çürütmeden bulabilseydın bir gülümseme nedeni önce aynada kendine sonra insanlara gülumseyerek ne güzel onlarada bulasirdi bu gülücük...
Kimbilir belki dünyada,dünyanda değişirdi
"bir avuç umutla"yeşeren yüreğinle...
Nevin Aktekin Gülfirat
.