7
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1300
Okunma

Anlamak, algılarımızın sınırları ölçüsünde konuşmaları – okuduklarımızı – yaşananları kavramamızdır. Bu süreç iki tarafın katılımıyla yaşanırsa ‘anlaşmak’ gerçekleşir.
Bu iş, bu kadar kolay olsaydı, insanlıkta ve toplumlarda hiçbir sorun yaşanmazdı!..
Oysa bunların benzerini yaşayanlar, sanıldığı kadar kolay gerçekleşmeyen bu iletişimin devam ediyor gibi göründüğü süreçte, taraflardan birinin ısrarcılığının diğerince sürekli tolere edilmesinden dolayı olduğunu bilir. Olumluluk adına bu yapılanlar zamanla baskın tarafça ‘hak ve mutlak doğru’ gibi algılanırken aynı zamanda diğerinden de iletişimi sürdürmesi görevi de farkında olmadan beklenir.
Aslında bu ilişkilerde ANLAŞMAK yoktur, tek tarafın ANLAMA çabası vardır sadece.
Eee, tabii, bunun da bir sınırı vardır!..
Farklı fikirler savunan iki taraf ( bu iki taraf; karı – koca, iş ortakları, işçi – patron, kardeşler, kadim dostlar, komşular…) karşılıklı tartışırken genelde yaşanan tablo şudur:
Taraflardan biri ısrarla fikrini anlattıktan sonra:
- ‘Beni anlıyor musun?’ der.
Genelde verilen karşılık aynıdır:
- ‘Hayır, anlamıyorum!..’
İletişimlerin kaydığı, konudan uzaklaşılan karşılıktır bu!.. Çünkü biz anlamayı; o konuya, fikre katılmak, anlatılanları onaylamak zannediyoruz. O nedenle genelde bu karşılıklar verilir benzer sorulara. Bu cevap, genelde ‘ fikri – teklifi – konuyu’ reddetme amacı taşıdığı halde, aslında ‘hayır, seni anlamıyorum, bunu anlamaya yeterli değilim’ mesajını verir. Kişi böyle bir cevapla yetersizliğini itiraf ettiğinin farkına bile varmaz!..
Oysa bu fikrine katılmayan kişinin:
- ‘Evet, seni anlıyorum ama söylediklerine katılmıyorum.’ demesi, hem anlama kapasitesinde bir sorun olmadığını hem de fikrinde ısrarı olacak kadar dirayetli olduğunu gösterir.
Karşımızdakinin de en az bizim kadar düşünebileceğini kabul ettiğimiz zaman, bu iletişim sorunları biter aslında.
Bu konudaki en güzel dersi 1700’lerde yaşamış Voltaire: “Kendin için düşün ve bırak diğerleri de kendileri için düşünsün” cümlesiyle verir. ( Başkası / başkaları için düşünmek, zannedildiği kadar sevgi – düşkünlük – korumak – kollamak da değildir, kendinden başka herkesi yok saymanın ilk adımıdır. )
Bu cümlesinden yola çıkarak ‘düşünce özgürlüğünün önde gelen savunucularından olan Vortaire’ ithaf edilen bir kürsü anektodu vardır:
Muhalif bir üye, kürsüde fikirlerini paylaşan Vortaire’in söylediklerine itiraz eder ve bu fikirlerini anlatmasına daha çok izin verilmemesi için yetkililere seslenir, filozof da:
- ‘Ben de sizin söylediklerinizin tek bir sözcüğüne katılmıyorum ama hepsini her zaman söyleme hakkınızı ömrümün sonuna kadar savunacağım.’ der.
1700’lerde kendisinden farklı düşünen hatta bunu şiddetle dile getiren kişiye bunu söyleyen filozoftan 21. yüzyılda sürekli iletişim içinde olan insanlarımızın yaşadıklarına… Yorum yok!
Üstelik anlamak, iki yeterliliğin de ölçülmesidir bir bakıma, çünkü anlamak, hem akıl kapasitesinin hem de iyi niyetin ortaklığıdır. Birinden birinde olumsuzluk varsa, ANLAŞMAK gerçekleşmez, tek tarafın çabasıyla da ( bütünlüğü sağlamaya yetmeyen ) ‘ANLAMAK’tan öteye gitmez ne yazık ki.
Ne kadar boşuna bir çabadır o!..
O nedenledir ki bir süredir – karşımızdakilerde bu iki yeterliliği değiştirmenin mümkün olmadığını fark ettiğimden beri -kendimi kimseye anlatmaya çalışmıyorum, hele ikna etmeye hiç!..
ANLAŞTIKLARINIZIN bol olması dileğimle…
Sevgilerimle, saygılarımla…
01.10.2020 Serap IRKÖRÜCÜ