10
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
964
Okunma
KEŞKE OLMASAYDI
Edebiyat defteri sitesini görüp de inceleme fırsatını bulunca sevinmiştim, budan üç ay önce…
“Tamam” dedim kendi kendime, nihayet emekli yıllarımı değerlendirebileceğim bir site buldum, yazılarımı yayınlamak için bulunmaz bir fırsat. Yazım hatalarını bana bildirecek yorumlar, ileride yazmak için tasarılarını yaptığım kitapları yazarken, yaşım ilerlemiş olmasına rağmen bazı yazarlar çocuklarım yaşlarında da olsa kendilerinden yararlanabileceğim - bizde öğrenmenin yaşı yoktur kuralı geçerlidir - ve aynı zamanda bana ışık tutacak yazıları kendime örnek alacağım için ne çok sevinmiştim.
O gün ne sağ ne de sol, ne o etnik köken ne de bu etnik köken, Ne din ne de deizm - ateizm, ne sosyalizm ne Kemalizm, ne laiklik, ne cemaat ve de tarikat, ne o vakıflar ne de şu dernekler, kısacası hiçbir ideolojiyi düşünmeksizin cup diye balıklama dalıverdik… “EDEBİYAT DEFTERİNE. “
Doğrusu, deftere girdiğimin beşinci gününde bir yazımız günün yazısı olarak kabul görünce;
“Haydi, Mehmet hoca… Ömrünü Küçük Dostlarının eğitimine adadın, şimdi kalemin haddini aşmadan yeteneğine göre hikaye, roman makale ve şiir yazmak için kullanmanın tam zamanı. “ diye düşünmüştüm.
Koca Çukurova, kocaman Bir Yaşar Kemal üstadı yaratıp dünyaya tanıttı, üstadın yolundan hareketle Muş Ovası neden yazılmasın..? Sevinmiştim, sokağımızda kovalamaca oynayan çocukların sevinciyle. Kısa süre içinde bana yol gösterici çok yazarın yorumlarıyla karşılaştım. İnanmayacaksınız belki, o hızla bir ayda bana gelen ilhamla çok hikayeler, denemeler ve eksik olan bir romanı tamamlamak çalışmaları içinde kendimi buldum. Ama bazı kalemler kasıtlı olarak; kendi düşüncesinde olmayanlara saldırmaları karşısında şaşırdım kaldım, artık ne ilham kaldı, ne peri geldi, ne de ağzımızın tadı.
Edebiyat beklerken karşımıza sadece ideoloji kalemşörleri çıkıca; Edebiyat Defteri sitesinde yerimizin olmadığını anladım ve uzun zaman yazmaktan vazgeçtim, çünkü niyetim ne kargaşa çıkarmak ne de insanlar arasında fitne yaratmaktır, edebiyattan başka… Her türlü Edebi konularda elbette tartışıp doğrular bulmak sevindiricidir.
Arkamıza dönüp bakarken “keşke bunlar olmasaydı, keşke ben şunu yapsaydım ve keşke şu sözlerimle kimseye hakaret etmeseydim, keşke şunları yaşamasaydım gibi sonradan pişman olduğumuz neler yok ki, neler… Ya da “Eğer şimdi ki aklım olsaydı şu işi böyle mi yapardım sanırsınız.” Sonradan pişman olacağımız şeyleri yapamaya ne de çok hevesliyiz.
Hayatımıza yerleşen şu keşkeler olmasaydı, keşke…
Toplumsal değerlerimiz vardır bilirsiniz, yazarlarımızın güzel kalemleri dile getirdikleri zaman elbette rahatsız olanlar çıkacaklardır, bu değişmeyen kurallar beki de insanın fıtratından gelen olgulardır. Bakıyorum insanların gidişatına; benim gibi yürür ayakları çarpık olmadan, benim gibi yeme içme ihtiyacını duyar midesi açlık hisseder, benim gibi konuşur, ama benim gibi düşünmek zorunda değil hiç kimse. Dürüstlükten, dem vurup da gerçekleri arkasında saklayanlara ne diyebilirim ki… Ruh güzelliği önemlidir, beyni ile asla kavga etmemesi gerekir dürüst davranan insan.
Kısa ve öz cümle veya mısralara bazen koca Muş Ovasından daha büyük dünyaları sığdırarak insanları düşünmeye sevk eden, mütevazı kalemler her zaman ciddiyetini korumalıdır. Bir millet için DİL faktörünün önemini bilirsiniz. Zengin bir dilin kültürü de zengin olmaz mı? Kültürü zengin olan ülkenin ahlakı da sağlam olur, hele başına “ güzel “ sözcüğü getirilirse GÜZEL AHLAK meydana gelmez mi, sizce? Güzel ahlak sahibi insan inancını korumaz mı? Güzel ahlak deyince aklıma;
“Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.” mesajıdır.
.........................................
İlk bakışta göze çarpan sıradan binalar vardır, hani… merak edip kapısını aralamak istersiniz, raflara dizilmiş muazzam eserler karışında gözleriniz kamaşır, gönlünüz bir hoş olur. Loş odaya yayılan kağıdın kokusu içinize dolar, tümünü bir an kucaklamak, okumak ve yutmak istersiniz... Ya da damı ve duvarları yıkılmaya yüz tutmuş, asırlar önce hünerli bir ustanın ellerinden inşa edilen mabedin kapısını da aralayalım isterseniz. İlk etapta duvarlarına sinmiş manevi bir koku yüzünüzü okşayarak ruhunuzun derinliklerinde dolaşmaz mı? Kim bilir kaç münevver kişi şu köşede secdeye varmıştır ve kimler ellerini semaya açarak Rabbi’nden ne dileklerde bulunmuştur, kim bilir..?
Bilhassa anılar bölümünde yazdıklarımızın tümü yaşanmış doğru olaylardır. Değer verdiğimiz bir arkadaşımız;
“Bana kül yutturamazsınız hocam…. “ diye yorum yapmasından sonra Edebiyat Defterinde işimin olmadığına karar verdim.
Her kimi ne şekilde rahatsız etmişsem özür dilerim. Lütfen hakkınızı helal edin.