3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
788
Okunma
Ozanların dili ile
Yazarların kalemi ile
Turnaların selamı ile
Kin ve nefretten uzak,
Hoşgörü, anlayış ve barışın bol olduğu
Kavgasız bir ülkede yaşamak dileğiyle
Sevgi dolu yüreklere MERHABA….
Bugün alın teri, hak ve emek ile paylaşmaktan ibaret iki ayrı konuyu birleştirerek işleyelim, dedik
Çocukluğumdan hatırlıyorum; köyde yaşadığımız yıllarda küçük büyük, kadın erkek fark etmez herkes bir işin ucundan tutardı. Bana da inekleri, kuzuları, danaları otlatmak düşmüştü. Her sabah evden ayrılmadan annem;
“Oğlum, dikkatli ol. Sakın kimsenin tarlasına girmesinler” Babam, köy meydanına kadar gelerek;
“Aman ha, milletin otuna harmanına dikkat et, kimselere ziyan vermesinler hayvanlar.” Diye tembih ederlerdi. Çocukluk işte…
İlkyazın başlarında ineklerimizi değirmen yamacının aşağı taraflarında siyah taşların üzerinden akarak Murat suyuna dökülen Masella deresi kenarında otlatıyordum. Köyümüzde henüz okul yapılmamıştı. Okul başlama yaşımız geçtiği halde öğrenci olamadığımız birkaç akranımla oyuna dalmıştık. O gün hangi oyunu oynuyorduk şu anda hatırlamıyorum. Derenin düzlüğünde boy atmış yeşil çimenler yetmezmiş gibi inekler komşumuz Hüseyin’in üç dönümlük arpa ekili tarlasına girmişlerdi. Arpalar başak vermeye yeni durmuş olmalıydı ki inekler iştahla tarlaya saldırmışlardı. Koştuk, inekleri arpa tarlasından çıkardık. Çok üzgündüm ve bir o kadar da korkuyordum annem ve babamdan;
“Sakın kimsenin tarlasına girmesinler” diye her seferinde tembih ederlerdi.
Olanlar olmuştu bir kere… Akşama doğru küçük ayaklı inekler kısa adımlarla dereden yokuş yukarı köye doğru yürürlerken arkalarına takılmıştık. Bana yalan söylememeyi öğretmişlerdi.
“Yalan, Allah’ın düşmanıdır.” Demişti bizimkiler, ilk dini kavramları verirlerken. Dürüst olmanın yolu doğru konuşmaktan geçmez mi?
“Ana…” dedikten sonra sesim kendiliğinden kısılmıştı.
“Evet, Mehmet bir şey mi oldu, haydi söyle güzel oğlum?”
“Ana bugün kötü bir şey oldu, korkuyorum, söylersem…” Annem telaşlanmıştı, üstüme üstüme geldi.
“Haydi, konuş yine mi kavga ettin, sen kötü bir çocuk mu oldun Memo..?
“Hayır, ana kimseyle kavga ettiğim yok, inekler…” Söyleyemiyordum, utanıyordum belki de korkuyordum. Annem, çeper ağılda sağılmayı bekleyen bir ineklere baktı, döndü bir bana baktı, bir şey anlayamamıştı.
“Nolmuş, ineklere..?”
“Şey… Arkadaşlarımla oynarken dalmıştık, o esnada Hüseyin amcaların arpa tarlasına dadanmışlardı. Hemen çıkardık.” Annemin rengi attı, sadece yüzüme bakarak;
“İyi yapmadın, Mehmet oğlum. Görevine sadık kalacaktın.” Başka bir şey demeden kovayı aldığı gibi inekleri sağmaya başladı.
Başındaki beyaz leçek mavi boncuklarla işlenmişti. Her zaman bir tutam saç boncukların altından alnına dökülüyordu. O gün kırmızı çiçekli basmadan bir fistan giymişti, beline bağladığı kuşak eskimişti. Her zaman sağarken inekleri onlarla konuşur, sevgi sözlerini söylerdi. Ama o gün hiç konuşmadı, sessizce sağım işini bitirdikten sonra beni yanına çağırdı;
“Düş önüme…” Sertçe buyurdu.
“Nereye ana?”
“Konuşma, yürü Hüseyinlere.” Komşumuz Hüseyin’in evi yakınımızda sayılırdı.
“Sohbet bacı… Sohbet bacı bir bakıver hele.” Kocası Hüseyin amcayla beraber dışarı çıkmışlardı.
“Hayırdır, Nayde abla ne bu telaşın..?
“Şu sütler sizindir.” Dedi iki kovayı göstererek.
“Niye ki?”
“Bizim oğlan bugün inekleri otlatırken oyuna dalmış arkadaşlarıyla, o esnada sizin arpa tarlasında girmişler. İnekleri sağdım, şu iki kova süt sizin hakkınızdır. Buyurun alın.”
Komşu kadın şaşırmıştı, ne diyeceğini bilemedi. Hüseyin amca araya girdi.
“İnşallah fazla ziyan olmamıştır.” Derken bana bakmıştı.
“Orasını bilmiyorum, yarın bizim Hacıyla gider bakarsınız, ziyanı ne varsa ödesin. Sizden ricam hakkınızı helal edin. Bilirsiniz ben evime haram mal koymam.”
İki süt kovasını bıraktı, evimize geri döndük. Babam da eve gelmişti, durumu ona da anlattı.
“Emanete ihanet ettin oğlum…” dedi sadece.
“Doğrusu bir şey anlamadım, annem bugünün sütlerini niye verdi?”
Kullandıkları bazı sözcüklerin anlamlarını bile bilmiyordum, afallamıştım, kötü bir şeylerin farkındaydım, ama çocukluk aklım bulanmıştı. Babam farkına varmış olmalıydı.
“Şöyle karşıma otur bakalım, şimdi beni iyi dinle.” Oturdum, annem de yanıma oturdu.
“Bak oğlum, Hüseyin amcan tarlayı sürdü, tohumu ekti, biçme zamanı gelince hasat yapacak, anlayacağın emek verdi, yoruldu. O tarla çocuklarının rızkıdır.” Annem devreye girdi, saçlarımı okşayarak.
“Dinimizde hakkımız olmayan şeylere haram denir. Başkasının malını ve emeğini yememiz doğru değildir.” Çok konuştular.. Baştan beri kullandıkları bazı kelimelerin anlamını bilmiyordum.
Sadık kalmak, emanete ihanet, dürüstlük, hak, emek neydi bilmiyordum. Din deniliyordu, ama ben henüz bilmiyordum.
Onlar ve onların akranları iki kıtlık görmüşlerdi, anadillerinden başka dil de bilmiyorlardı. Köylerine okul yapılmadığı için hiçbiri okuma ve yazma bilmiyordu. Uluslar arası İnsan hakları, Çocuk hakları ve Hayvan hakları beyannamelerinden hiçbir zaman haberleri olmadı.
Onlar ne deizmi bildiler, ne de atimizim ne olduğunu… diğer izimlerin hiçbirisini bilemediler. Marksizm nedir hiç duymadılar. İslam dinini inceleme ve araştırma imkanları da yoktu, ama Allah’a olan inançları sayesinde insanlığı öğrenmişlerdi. Hak ve hukuk bilir, emeğe değer verirlerdi.
Allah’a şükürler olsun hakkımız olmayanı, emeği, helal ve haramı, yalan konuşmamayı, dürüst davranmanın temellerini ailemizden öğrenmiş olduk.
Darısı “ Z “ kuşağı dedikleri yeni nesil çocukların başına…
05 Ağustos 2020
Mehmet AKIN