17
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1096
Okunma


Ağlarsam gözlerim, ağlamazsam kalbim acıyordu...
...
Gözlerimi ağlamaya kuruyorum. Uykuya daldıktan yarım saat sonra alarm çalacak. Ruhuma sinyal göndermiş olacağım. Bedenim uyumaya devam ederken ruhumun tüm bulutları harekete geçerek gözpınarlarımın yolunu tutacaklar.
Gözlerimin açık olması şart değil. Hafifçe aralık olan kirpiklerimden kolayca sızacaklar gözyaşlarım. Deneme aşamasındayım. Ama henüz bunu başarmış değilim.
Çocukluğunda ’sulu göz’ diye dalga geçilen bir arkadaşımın babasının icadıydı bu...
Annesinin ölümüyle başlayan zorlukların altında ezilen arkadaşımın; gözlerinden yağmur gibi yaşlar akar, bir türlü engel olamazmış bu ağlama nöbetlerine.
Henüz ikinci sınıfta küçük bir çocukken annesiz kalan arkadaşım, sınıfta ağlayan tek çocuk olduğu için, herkesin dikkatini çekmiş ve bu hassas yönüyle arkadaşları tarafından sürekli dalga geçilmiş ve itelenip kakılmış tam anlamıyla.
Annesinin özlemini gözyaşlarıyla bir nebze olsun dindirmek arzusuna; ket vuramıyormuş bir türlü...
...
Koca evi baba oğul paylaşıyorlarmış artık. Babası oğlu korkmasın kendini yalnız hissetmesin diye eşiyle paylaşmış olduğu yatak odasına kilit vurmuş.
İki kişilik bir ranza alarak; baba yukarıda küçük Murat ise alt kattaki yatakta yatıyorlarmıs.
Oturma odasını yatak odası olarak kullanmaya başlamışlar böylece...
...
Bir sene olmuştu evin annesi vefat edeli. Murat’a hem anne hem baba olması mümkün olmasa da elinden geleni yapmaya gayret ediyordu Halil Bey...
Murat sessizce iç çekerek ağlarken Halil Bey çoğu geceler yaptığı gibi önce duymazdan geldi.
Ama gitgide yükselen hıçkırık sesleri üzerine yatağından aşağıya eğilip baktı.
Yorganı tepesine çekmiş ağlayan oğlunu bir süre izledi. Oğlunun hemen hemen her gece uykuya dalana kadar ağlamasına artık yüreği dayanmıyordu.
"Muratt!.
"Oğlum bakar mısın bana?
"Lütfen..!
Murat önce hıçkırıklarını susturdu ve yorganın altından cevap verdi...
"Uyuyoruumm baba..!
Halil Bey biraz daha bekleyip, beline kadar sarkıp uzanarak yorganı çekti.
Murat, sanki avuç avuç su serpilmiş gibi görünen yüzünü, acemice kurularken aynı zamanda da gülümsemeye çalışıyordu.
Baktı olmuyor sesini yükselterek;
"Baba yaa! Dedi ve devam edemedi, sesi suya düşen ve yüzme bilmeyen biri gibi boğuldu adeta...Ağlamasını durduramamıştı yine....
Minik titremelerle başlayan daha sonra büyük sarsılmalara yerini bırakan küçük omuzlarına; kesik kesik hıçkırıkları eşlik etmişti.
"Bana baksana ranza arkadaşım! Ben de ağlıyorum bak...Ağlamak ayıp değil ki... Hadi gel yanıma, baba oğul birlikte ağlayalım...
"Ben uyumak istiyorum. Ama ağlamamı durduramıyorum. Arkadaşlarım dalga geçiyorlar benimle. Sulu göz diyorlar bana...
"Gel yanıma; sana saat kurar gibi gözlerimizi kurmak nasıl oluyor anlatayım.
Murat çıkmayınca yukarıya Halil Bey indi...
Ranzadan atlayıp oğlunun yatağına, yorganın altına girip sarıldı kocaman kollarıyla Murat’ın minicik bedeninine...
Baba olmak böyle bir şeydi işte. Çınar ağacıydı muratın babası. Ve her zaman bir gölgesi olurdu; evlatlarını daima koruyup gözeten babaların...
Soğukta üşümüş ve ıslak kanatlarını güneşin müşfik ellerine bırakmış, minik bir serçe gibi; kendini güvende hissediyordu küçük çocuk. Babasının güçlü kollarında ve sıcacık kucağında...
"Sen uyumak istiyorsun ya, ama ağlamanı durduramıyorsun ya hani; Gözlerini saat gibi kuralım şimdi. Nasıl mı?
"Gözlerine emredecek ve diyeceksin ki; uyumak istiyorum . Ben uykuya dalmadan ağlamak yok. Gece boyunca istediğin kadar ağlayabilirsin. Sabah kalktığımda kendimi dinlenmiş ve rahatlamış olarak bulmak istiyorum."
Murat şaşkın gözlerle dinliyordu babasını. İnanabilir miydi ?
İnanmak istedi ve babasının söylediği sözleri tekrarladı.
Ağlaması durmuştu ama arada burnunu çekmeye devam ediyordu.
Babasının göğsüne ıslak yüzünü iyice bir yaslayıp uykuya dalana kadar da minik minik iç geçirdi durdu.
Halil bey doğaçlama olarak başladığı oyuna sabah ta devam etti.
Uyandırmadan önce muratın yastığını hafifçe ısladı. Murat uyandığında gözlerine inanamadı.
"Baakk gözlerin seni dinlemiş ve sen uyurken ağlamış. Gördün mü?
Gözleri dolu dolu baktı babasına. Sanki yağmurlara gebe bulutlarla kaplıydı gözleri.
"Ama ben ağlamak istiyorum..! Bitmemiş demek ki gözyaşlarım.
"Ama bu ilk denememiz. Bir ay kadar buna devam edersen kendini çok iyi hissedeceksin. Buna gerçekten inanmalısın. Yoksa bu iş yatar.
...
Ve bu şekilde iki hafta kadar; her gece aynı şeyi tekrar ettiler.
Halil Bey iki haftanın sonunda gözlerine inanamadı. Murat uyuyalı yarım saat kadar bir süre olmuştu.
Üzerini örtmek için yorgana uzandığında, oğlunun gözlerinden yaşlar süzüldüğünü fark etti. Boncuk boncuk damlaların, yüzünden boynuna, oradan da yastığa, arka arkaya süzüldüğünü görünce, çok şaşırdı...Oğlunun dikkatini dağıtmak için söylediği yalan; işte gerçek olmuştu...
Murat uyurken sessizce ağlıyordu. Baba oğul birlikte ağladılar o gece. Murat uykusunda, babası onu izlerken...
Sabah uyandığında ilk işi yastığa bakmak oldu. Yastığı ıslatmasına gerek kalmamıştı.
Zaten hafif bir nem vardı yastıkta...
Murat ilk defa gülümseyerek uyandı o sabah...
"Babacığım bugün kendimi çok iyi hissediyorum. Galiba gözlerımde ki yaşlar bitmek üzere," derken yastığı gösterdi.
"Halil Bey sıkıca sarıldı oğluna. Ağlıyordu.
Ama mutluluktan ağlıyordu...
Murat minik elleriyle babasının gözlerini kurularken, bir taraftan da konuşuyordu...
"Bence sen de kurmalısın gözlerini. Bu gece birlikte kuralım tamam mı?
...
Bu hikayenin bir kısmını arkadaşımdan bir kısmını babasından dinlemiştim.
Yıllar sonra ben de denemek istedim. Belki ben de başarabilirdim.
Ama beceremedim. Arkamda çınar ağacı gibi yaslanacağım, gölgesinde dinleneciğim bir babam olmadığı içindi, belki de...
Gölgesine sığınacağım, yastığımı büyük bir sevgiyle ıslatacak bir babam olsaydı; belki de gözlerimi kurmama bile gerek kalmayacaktı...
...