22
Yorum
8
Beğeni
0,0
Puan
1436
Okunma

Herkesin içinde büyüyen hikayeler var. Eminim ki anlatılacak zamanlar bekleniyordur. Benim de içimde büyüyen hikayeler var. Birgün anlatmak lazım gelirse dinleyebilecek birini bulabilir miyim? Bilemiyorum. Yaşamak nedir diye sorulursa bana. " Günler geçiyor sanki bir pranganın ardında" derim. Dünya büyük bir hapishane. Kimi dört duvar arasında cezasını çekerken, kimi de cezasını, sonsuz bir boşlukta çekiyor.
Zaman, bir var bir yok. Hayatı sorguluyorum uzun zamandır. Dünü, yarını ve elbette bugünü sorguluyorum. Neyi eksik yaptım bilemiyorum. Belki hayat böyle, ben hayatı anlayamıyorum. Hayat, insana iki artı iki eşittir dört ediyor işlemini göstermiyor. Bilmem kaç bilinmeyenli denklem gibi her gün farklı yüzünü gösteriyor.
Zamanın bir dehliz. Öyle bir dehliz ki derinliklerinde boğuluyorum. Çıkışı var mı emin olun bilemiyorum. Herkes zaman zaman bu dehlize dalıyordur. Çıkış yolunu bulan da vardır bulamayanda. Ben çıkışını arıyorum. Belki bana yoldaşlık edecek bir yolcu bulurum ümidiyle bazen sağıma soluma bakıyorum ama yalnızlığımla yüzleşmek zorunda kalıyorum.
Yalnızlık zor zanaat. Gerçekten zor zanaat. Fırtına dindiğinde, bir başına kaldığında, sığınılacak liman kalmadığında içindeki sen ile tanışırsın. Ben içimdeki ben ile tanışalı çok zaman oldu. Genelde zor zamanlarımda ona sığınırım. Son zamanlarda olduğu gibi. Son günlerde kendisiyle o kadar çok hasbihâl ediyoruz sormayın! En sadık arkadaşımdır kendisi. Bazen kendisini çok yoruyorum.
İçimdeki ben ile dertleşirken, doluya koyuyorum olmuyor boşa koyuyorum olmuyor. Düşünmek insana has bir özellik. Düşündükçe çözüm bulduğun anlar olduğu gibi hayıflandığın anlarda çok oluyor. Beni soracak olursanız düşünürken, son günlerde hayıflandığım anlar oldu derim elbet. Düşünüyorum enine boyuna düşünüyorum. Dünleri dünleri düşünüyorum. Kaybettiğim yıllar geliyor aklıma ister istemez. Öylece geçmiş yıllar. Bir iki derken bir baktım ki yıllar kırka çeyrek kalmış. Gençlik derken sanki gençlik geçmiş. Sonra da geçen günleri getirmeye çalışıyorum. Olmuyor elbet olmayacak da....
Kırka merdiven dayarken geriye baktığımda, yığınlarda olduğu gibi elimde kocaman boşluk var. Ne bileyim biraz kendim için yaşasaydım fena olmazdı. Başkaları için yaşamak, empati yapan tarafta sadece ben olmak yormuş beni. Yeniden başlamak diye bir şey olsaydı, dünlerde yaptığım hataları yapmazdım belki. Şimdi diyeceksiniz ki hayatının ortasındasın. Kim bilebilir ki hayatın ne zaman biteceğini? Varsayımlar üzerinden değerlendiriyoruz değil mi hayatı? Şair, "Yaş otuz beş, yolun yarısı eder " dediğinde otuz yedi yaşındaymış. Ölümüne baktım kırk altı. Ne garip değil mi tam geleceğin hayallerini kurduğunda ömür bitiyor.
Kırk yıl sonrasını görür müyüm göremez miyim bilemiyorum. Dünya hayatı sonsuz değil. Büyük çoğunluğumuz da bu hayatın sonsuz olmasını istemezdi sanırım. Düşünsenize! Herkes sonsuza kadar olduğu pozisyonda hayatını devam ettiriyor. Hayat bu şekilde yaşanması mümkün olur muydu? Zengin her zaman zengin, fakir her zaman fakir. Güçlü gücüyle zirvelere yerleşirken güçsüz çilesini çekmeye devam ederdi. Olmaz, olamaz diye çığlıkları kulaklarımda duyar gibiyim.
Hayatın yegane gerçeği bencilliktir. Bencillikten ötesi yok. İyilik yaparken bile bencil olmayı tercih ediyoruz. En iyi halimizle bile kendimizi düşünüyor, reklamımızı yapıyoruz. İyilik olsun diye iyilik yapmak geçmiş kentlerin sokaklarında kaldı sanırım.
Her şeye rağmen gerçekten öte olguların olmasını istiyoruz hayatımızda. Ben de istiyorum. Biliyorum ki siz de istiyorsunuz. Mucizeler olsun istiyoruz. Her şey üstünüze bağıra, çağıra geldiğinde, o mucize çıksın gelsin istiyoruz. O mucize çıksa gelse çok güzel olmaz mı?
Sahi, hayatta mucizeler var mıdır?