8
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
2294
Okunma


L̳Â̳L̳ G̳İ̳B̳İ̳ S̳E̳S̳S̳İ̳Z̳L̳İ̳K̳
“Güneşin sessizliğinde senli sevgimi yudumladım ve kana kana içtim yokluğunu.” Sevgin içimdeki yetim sancıların sahibiydi, “ruhumda gizlenen düşler; sana ait masallardı,” zaman çırpınışlarla yarışıyordu, derin yaralıydı!..
Eylül’ün son günü, havada kurşuni izler hakimdi, hüznün gözyaşları anlatıyordu zifiri karanlıkları; incinen tebessümlerin feryatları dinmiyordu, yüreklere yabancıydı aşkın büyülü güzellikleri, bedenlere yapışan yürek yaraları acıyla sızlıyordu!..
Yıkılmıştı içimizdeki aydınlık günler, “gözler artık hiç gülmüyordu;” yalan ezgilerle kararmıştı içimiz, sararmıştı güller, yok olmuştu sevinçler!..
İçimizdeki fırtınalarla hayat durgunlaşmıştı, herbir yanımız “ateş çemberiyle” mateme bürünmüştü; ılık bir meltem esintisi bile içimizi yakıp savurmuştu, yorgun gözlerimizle artık gülemiyorduk!..
Donuk bakışlarla hayat bir serüven gibi yaşanıyordu, hayatımızın kalıcı sancıları; gözlerimizin önünde canlanıp duruyordu, olumsuz olgular gün yüzüne çıkmıştı, artık hayatın nedensiz yaşandığını düşünür olduk!..
Hüzünler toplanmıştı gözyaşlarımızda, eskiye dönüşmüştü acı gerçekler; ruhumuzda, hayallerin dert kapısı, gönüllerimizde aralanırken, kaybedilen aşkların sevgileri bizi can evimizden vurmuştu!..
Ümidin yok olduğu nefesleri taşımıştı yarınlar, “daha yeni doğan bebekler bile derinden yaralıydı.” Rüzgârın esintisiyle zeminler kir kusarken, gözyaşları isyan tutuyordu ağlamaklı gözlerimize. Yüzlerdeki keder tazeyken, umutla uyanan gözler hüzünle kararmış, sevgimiz, tenha köşelerde “buluşamamıştı” ve özüyle “çırpınamamıştı” kaderimiz!..
Yağmurun esintisiyle hava temizlenirken, içimizdeki darmadağın hallerden kopamamıştık. Evimizin düş sokağında bedenimiz irkilmişti. Zaman geçtikçe yaralar kat kat büyümüş, bedenlerdeki yarıklar daha da açılmıştı. Yıldızlarımız karanlıklara gömülmüştü, insanlar ölümün hayaliyle baş edemiyordu, güneşin acı hasreti bedenimizi yakıyordu ve içimizdeki cümlelerle hep darmadağın hallere bürünüyorduk!..
Gözlerimizden hasretin yaşları akmışcasına, ırmakların yosun suyundan tatmışcasına, yılların acısını bedenimize katmışcasına, titrek düşüncelerin “acı gülüşleriyle” yüzer gibi oluyorduk!..
“Sevenin yüreği günden güne eriyorsa eğer, artık bir başkasını sevemeyeceğini, bağlanamayacağını bilmiştik, öğrenmiştik!..”
Ruhu ezik bedenimizle gidiyorduk, içimize tüm siyahi bulutları hapsediyorduk; kendimizi uçurumların kenarına itiyorduk, havada uçuşan kelebeklerde hep huzuru arıyorduk, ruh ruha beraber uçurtmalar uçururken, göklerin güzel mavisine doğru hayaller kuruyorduk!..
Şimdilerde, yalnızlıklarımız sefillikleri taşımış, içimizin derinliklerine dokunmuş, “vatan aşkıyla” ateşler içinde yanmış, yangın dumanıyla hücrelerimiz boğulmuş ve âdeta kara bulutların arasında sıkışmış gibiyiz!..
Hayatın “ücra köşelerinde” uyurken bedenimiz, yağmurun ıslattığı anılarda saklanan yüreğimiz, içimizin derinliklerinde kanayan hücrelerimiz olmadan, artık yaseminlerle, umut gülücükleri sarsın herbir yanımızı, “inadına umut ve inadına nefesle!”
𝐌𝐄𝐇𝐌𝐄𝐓 Ö𝐊𝐒Ü𝐙