0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
721
Okunma

Türk Dil Kurumu’nun eğitim tanımı şu şekildedir : Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye.
Bu tanıma bakarak eğitimin hedef kitlesinin çocuklar ve gençler olduğunu, bilgi, beceri ve kişiliklerinin geliştirilmesinin amaçladığını, okul dışında da eğitim yapılabildiğini anlıyoruz.Fakat eğitim ve öğretim denilince ilk akla gelen okullardır. Yani örgün eğitimin asıl mekanı okullardır.
Okullarda eğitimin kurallarını koyan, eğitimi organize eden yapı ise devlettir.Özel eğitim kurumları dahil bütün okullar bakanlık tarafından görevli müfettişler tarafından denetlenir, onlara yönergeler gönderilir. Zira eğitim için fiziki yapılardan tutun eğitimci, yönetici vb. görevlileri temin edip eğitimi finanse eden yine devlettir.
Eğitimi değerlendiren, eğitimle ilgili konuları tartışıp tavsiye niteliğinde kararlar alan Milli Eğitim Şuraları teknik olarak ortak akla verilen önemi işaret eder. Milli Eğitim Şuraları bugüne kadar toplam 17 kez yapılmıştır. Türk Milli Eğitim Sistemini gelişmelere göre yönlendiren organizasyonların başında Mili Eğitim Şuraları gelir. Şuralarda eğitim ve öğretimle ilgili konularda görüşmeler yapılır ve tavsiye niteliğinde kararlar alınır. Milli ;eğitimde yapılan düzenlemeler genellikle şuralarda ele alınmış ve tartışılmıştır.” (1)
Şuralarda alınan kararların nasıl alındığı ve ne kadarının uygulandığı önemlidir. Neticede bu kararlar eğitim sistemimize ne gibi faydalar sağlamıştır? Belki uzun bir araştırma konusudur bu. Ancak eğitimde geldiğimiz son aşamaya bakarak bu soruların cevaplarını bir nebze anlamlandırabiliriz.
Öğrencilere, eğitimcilere, velilere “Eğitim sistemimizden memnun musunuz, bu hususta ne gibi olumsuzluklar görüyor veya yaşıyorsunuz? “ gibi bir soru sorulup anket yapılsa elde edilen sonuçlar sanıyorum olumlu bir duruma işaret etmez.
Eğitim sahasının içinden biri olarak yaşadığımız problemler veya sıkıntılar nelerdir sorusuna, şahsen şöyle özetleyebilirim: Zorunlu eğitimin 12 yıl olması faydadan çok zarar getiriyor. Zorla lise mi bitirilir? Öğrenciler için okul hayatları boş ve amaçsız hale geldi. Okullar oyalanma ve oyalama yerleri haline gelmiştir.
Öğrencilerin ders çeşitliliğinin çok olması onların ilgisini dağıtıyor, belki okuldan nefret etmelerine neden oluyor.
*Üniversite sınavına girip başarısız olan öğrencilerin sayısı (2) eğitim Sistemimizin durumu hakkında fikir verici mahiyettedir: “ 2 milyon 390 bin öğrencinin 735 bini TYT de 1 puan bile alamadı." Demek ki bu sistem öğrencileri geliştirmiyor, köreltiyor. Nitelik değil de nicelik peşindeyiz. Üniversite sayımızın 200’ü geçmesi, öte yandan atama bekleyen 400 bin öğretmen bir handikaptır.
Bütün toplumsal düzenlemeler önce eğitim alana müdahale ile gerçekleştirilmek İstenmiştir. Örneğin Osmanlının son dönemlerinde uygulanan “Medreseleri Islahat Programı” , Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yıllarında yapılan harf devrimi yeni insan inşa etme hedefini göstermektedir. Değişimle ilgili olarak Heraclit’in sözünü de hatırlayalım : “ Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” Elbette her an her şey değişmektedir. Buna karşı durulamaz. Başka bir deyişle, yeni olan bir şey yeni olduğu için kötü veya iyi değildir. Dünya hızla değişiyor. Eğitimde çağımızın gerektirdiği yenilikleri, teknolojiyi kullanmamak olmaz. bu konuda dünya ülkeleri arasında iyi bir seviyede olduğumuzu ifade edebiliriz.
Köklü devletlerin ülkenin her alanında olduğu gibi eğitimde de değişmeyen ilkeleri olması gerekmez mi? Mesela İngiltere böyle bir ülkedir. Burada ülkeyi yönetenler değişir, onlarında kendilerine ait görüşleri vardır. Fakat eğitim sistemlerinde devlet geleneği diyebileceğimiz değişmeyen ilkeleri korurlar. Belki bu sebeple İngiltere “Güneş Batmayan İmparatorluk” olabilmiştir.
Ülkemizde eğitim alanında yapılan değişiklikler baş döndürücü nitelikte devam etmiştir: Liselerde kredili ders geçme sistemini getirildi. Kısa bir zaman sonra bundan vazgeçildi. Sonraki yıllarda kesintisiz sekiz yıllık eğitime karar verildi. Sonrasında taşımalı eğitimle tanıştık. Birkaç yıl öncesinde doğru dediğiniz uygulamalar, az bir zaman geçince nasıl oluyor da yanlış sayılıyor? SBS,TOEG ve adrese dayalı tercih gibi.
Öğretmenlerin diğer memurlara göre az çalıştığını düşünen ve bu düşüncelerini kamuoyuyla paylaşan sn. Milli Eğitim Bakanımız Ömer Dinçer bir hayli eleştiri almıştı. Sık değişen yönergelerin takip edilmesi,,yazılı soruları okumak, amacı net olmayan eğitsel çalışmalar, birbirinin tekrarı niteliğinde toplantılar yapmak, kalabalık sınıflarda ders anlatmak, bazen günde sekiz saat veya daha fazla derse hazırlanmak, yeni projeleri veya etkinlikleri uygulamak eğitimcilerin yaşadıkları zorlukların bir kısmıdır.
(1) Erdoğan İrfan, Talim Terbiye Kurulu Eski Başkanı
(2) 2019 tyt sonuçları