7
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
713
Okunma
Akşamın grup vaktinde, Arnavut kaldırımları nasıl da nostaljik bir şiirimsi objeye dönüşür.Ustasının elinde,hikaye ve romanda yerine "cuk" diye oturtulur. Sonrasında kahraman o kaldırımın bulunduğu Osmanlı sokağına girerken görülür. O tasvire ek bir de yağmur yağıyor ve o sırada elinde şemsiye, fötr şapkalı,uzun pardösülü adam kadraja giriyorsa iyice melankoli havası sarar ortamı. O adam eve doğru aheste aheste gidiyor ama çok düşünceli .... O sahneye ne manalar yüklenir ki değmeyin gitsin.
Adamın , babadan yadigar iki katlı , cumbalı ve bahçeli çok eski bir evi varsa.Ve o evi küçümseyen iki kızın küçüğü ve oğlanların büyüğü de eklenirse.
-Artık dur orda , senin hikaye iyice Tanzimat dönemi "Madam Bovary"taklidi hikayelere döndü diyebilirsiniz.
Biraz daha sabredin, belki onlardan uzak, özgün bir olay örgüsü hikayenin kırılma noktası olabilir.Öyleyse devam.
Onu anlamaya muktedir olmayan, sadık, değer verdiği ama bir türlü sevemediği bir eşi ve ona biraz da kültür farklılıkları ekleyin.Evet ! verilen materyallere bakarsanız güzel bir hikâye çıkabilir mi? Bence yetersiz.Heyecan eklemek lazım.
Çocukların, eğitim ve sosyal yaşantıları , tek maaşlı memur adamı hırpalamaktadır.
Ayrıca, ona değer veren ve gönlünün kaydığı iş yerinden arkadaşı Züleyha olsun. Bu cümle sonrası, yukarıda tasvir edilmeye çalışılan adam silüetine, bir tarafı sağa çökmüş omuz ve ona yüklenmiş hüzün sarmalı eklenemez mi?
Hele bir de başının belası olan ve ona bir türlü rahat vermeyen amiri, hikayenin ortalarına doğru ekleyin. (Sanki yemek tarifi maşallah) Amiri, memurun yazdığı derin manalı aşk şiirlerini okudukça kuduruyor ve içten içe kıskanıyordu.
Evvelinde çıkardığı iki şiir kitabı elinde patlamıştı çünkü.Memurun, yazıp beğenmediği şiirin bulunduğu kağıt çöpte öylece duruyordu.Akşam , geç çıkıp onu oradan almalıydı.O şiiri okuyan ve
- Bu şiiri sen yazmış olamaz sın? Diyen sevgilisi Makbule bilmeden memurun ipini çekmişti.
Aile meclisinde işler karışmıştı.Çünkü, babasını ve evini küçümseyen küçük kız,
babasını kıskanan amirin büyük oğlu ile sevgili olmuşlardı.Olay duyulmuştu.Asla olacak bir iş değildi bu.Amirin sevgilisi Makbule’nin, eski sevgilisi memurun büyük oğlu idi.Tam bir facia.
Hikaye yazmanın hikayesinin hâlâ eksikleri vardı.Konu bütünlüğü,kişiler arası diyalog,,betimlemeler.Zaman,mekan, olay örgüsü okuyucuyu içine almamıştı henüz.
Anlatıcı,ben,sen,o merkezli mi yoksa hiç denenmemiş bir anlatım şekilli mi olmalıydı? Off ya ! bu yazı yazma işi ne de zordu.
Şimdi konuları toplayıp kişilerin özelliklerini,karakterlerini betimleyen tasvirler gerek.Bahar,kış,güz,yol,durum tasvirleri.Psikolojik,sosyolojik ,stratejik durumlar.Entrika içinde entrika olmalı.Hız olmalı hız.Hikaye dönemine ait mimariyi ve yaşantıyı içermeli,kişiler ona göre giyinmeli.
Alt kahramanlar, uyanık şoför, seksi hizmetçi, şişman bahçevan nerde? Konak olmalı arazisi geniş,denize nazır.Sıra serviler vs.
Okuyucuyu bir sağa bir sola yatıracak ara mecra ve maceralar.Tecavüz,trafik kazası, verem yok yok Corona olmalı bol gözyaşlı.
Amir, memuruna madik üstüne madik atmalı.Çaldığı paralarla kurban kesip,son model araba almalı.Makbule yeni yaptırdığı saçlarını, alınan üstü açık arabada savurmalı.Onu o an oradan geçen Memurun büyük oğlu gözyaşları içinde görmeli.....li li li li kestik...
Görüşmek dileğiyle...