- 447 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARTEMISIA VIII
AŞK’IN PEŞİNDEN
Dardanus ve Basteus bütün gün Grif’i aramışlardı. Marsyas çayının kıyılarına, civarda ki yerleşim yerlerine bakmakltan artık yorgun düşmüşlerdi. Basteus gülerek " bu atın senin için bu kadar değerli olacağını bilseydim, hediye etmezdim" Dardanus sadece gülümsedi. Dardanus’un amacının Grif olmadığını Marsyas çayının kenarında gördüğü o kız olduğunu kim bilebilirdi ki, karanlık çökünce Dardanus ve Basteus çiftliğe döndüler. O gece boyunca Dardanus çok durgundu, Basteus’un bu durumu farketmemesi imkansızdı. Basteus birer kadeh şarap getirip Dardanus’un karşısına oturdu. "Dardanus neyin var senin hiç böyle dalgın görmemiştim seni" dedi. Dardanus önemli bir şey yok sadece yorgunum biraz" Basteus gülümseyerek "biliyorum" dedi. Dardanus anlamsızca yüzüne baktı, "neyi biliyorsun"
Bu defa gülerek"Justina’yı mı düşünüyorsun"
Dardanus gözlerini kapatıp yüzünü buruşturup, "hayır bunuda nerden çıkardın şimdi"
Basteus gülerek, "çok yakışıyorsunuz bir birinize, utanacak bir şey yok dostum, bende sarı sarı küçük yeğenlerim olsun isterim"
Dardanus elini başına koyarak " Ah hayır dosstum, yapma"
Basteus "tamam öyle olsun, lakin gerçekten ikiniz çok iyi bir çift olursunuz"
Dardanus başını soluna doğru çevirip "hah tamam bırak şu konuyu artık"
O geceyi Dardanus, Artemisia’nın hayaliyle geçirdi.
Dardanus sabah uyandığında yolculuk için hazırlanıp kahvaltı sonrası arkadaşı Basteus, Justina ve Babası ile vedalaşarak onlardan aldığı bir at ile çiftlikten ayrılır. Son bir kez daha marsyas çayının kenarlarında dolaşıp Artemisia’dan bir iz kalmıştır diye bakındı ama maalesef hiçbir iz bulamadı. Artık oradan ayrılmak için at sürmeye başlamıştı ki bir çobanın yanından geçerken atını durdurup çobana; "heyy sen hep buralarda mı sürü otlatırsın" Çoban Dardanus’un görünüşüne bakarak soylu bir adam olduğunun kanaatına varmıştı ki hiç endişelenmeden cevap verdi. "evet efendim uzun yıllardır buralarda çobanlık ederim." Dardanus "o halde sana bir sorum olacak birkaç gün önce buralarda avalanan bir kadın ve beyaz bir at gördün mü?" çoban hiç düşünmeden " hayır efendim avlanan bir kadın görmedim, lakin avlanan 10 kadar Karia’lı asker gördüm," diyerek eliyle marsyas çayının kenarında bir yeri göstererek, "işte orada konakladılar ve sonra geçen sabah geldiğimde kimsecikler yoktu," Dardanus atının üzerinde çobana teşekkür ederek gösterdiği yere doğru atını sürdü. Çok geçmeden çobanın gösterdiği yere gelmişti bile, orada yakılmış bir ateşin külleri çobanın sözlerinin doğruluğunun ispatıydı. Dardanus atından inerek sağına soluna bakındı, ateşin küllerini kılıcının ucu ile karıştırırken gözü ufak bir ayak izine takıldı. Bu ayak izi bir çocuğun olabilirdi ve ya bir kadının. Takip ettikçe ayak izini birkaç adım bu ayak izinin bir çocuk ayaak izi değilde bir kadına ait olduğuna kendini iyice inandırmıştı. Dardanus bu ayak izinin marsyas çayının kenarında gördüğü o şavaşcı kadına ait olduğunu düşünüyordu. Hem hangi kadın elince ustaca kullanacağı bir kılıç olsa dahi tek başına buralarda geceleyebilirdi ki, evet evet bu ayak izleri onundu. Hemen atına atlayıp atını az önce çobanın "10 kadar Karia’lı asker" dediğini hatırlayıp atını Karia’ya doğru sürdü.
Ardı arkası gelmeyen zeytin ağaçları, bağları bahçeleri ve zengin topraklarıyla , yol kenarlarında bir ömür geçirmeye değer yerleşim yerleriyle Karia farkını hissettirebiliyordu. Dardanus hem düşünüyor hemde atının üzerinde yolculuğa devam ediyordu. Nihayet bir çeşme başında durdu ve atından inerek çeşmedenden akan suyun biriktiği göletten atını sulayan bir ihtiyarın yanında durarak atının su içmesi için beklemeye başladı. İhtiyara hiç bakmadan "ihtiyar bu yol m-nereye gidiyor" ihtiyar Dardanus’a bakarak "mylasa gider" der. Dardanus’un atını su içtikten sonra orada ki ince köklü bir ağaca atını bağlayıp suyun aktığı yere doğru yürürken ihtiyar adam atını çekip kenara üzerine biner ve "genç adam Karia son zamanlarda hiç tekin bir yer değil. Pers askerleri kol geziyor ve ölüm saçıyor dikkatli olmalısın" der ve atını sürerek uzaklaşır. Dardanus su içtikten sonra deriden matarasının içinde ki suyu dökerek burada ki su ile yenileyip oradan ayrılır ve yola evam eder.
Nihayetinde Mylasa gelmiştir. Mylasa da bir müddet mola vermesi gerektiğini, atının yol kenarında ki otları yemek için durduğunu görünce anlamış olmalı ki, yolda ki birkaç çocuğu oynarken görüp onlara yakınlarda bir han olup olmadığını sordu ve onların gösterdiği yere doğru devam etti. Çok uzakta olmayan hanı görmüştü bile, atının nal sesleri patika yolun sert zemininde tok bir ses çıkararak ilerliyordu. Dardanus’un kesintisiz anlamsızca belli belirsiz bir yerlere dalıp gitmesi aklının ne denli çıkmazlara sürüklendiğini gösteriyordu. Hanın geniş kapısından içeri girdiğinde 10-12 yaşlarında kıvırcık saçlı bir çocuk yanına doğru koşarak ustaca atın eğerinden tutup. "hoşgeldiniz efendim" dedi. Dardanus kesesinden bir metal para çıkararak çocuğa verdi ve eğilip eliyle çocuğun omzunu sıvazlayıp. "atım çok aç onu doyur ve tımar et olur mu küçük adam" dedi ve göz kırptı. Çocuk " olur efendim" dedi ve atı alarak diğer atarın olduğu yere doğru gitti. Dardanus hanın girişinin temiz ve düzenli olmasından gayet hoşnut olmuştu. Hanın kapalı mekanına doğru açılan genişçe bir kapıdan içeriye girdiğinde içerinin pekte kalabalık olmadığını gördü. Ahşap ve kalın masaların renklerinin koyuluğu ve üzerinde ki aşınmalar, duvarda ki taşların renkleri hanın eski olduğunu gösteriyordu. Dardanus kendisine boş bir masa seçerek oturdu. Henüz ellerine doğru uzayan gömleğinin kollarını kıvırıyordu ki bir anda yanında birisinin dikildiğini farketti ve başını kaldırdığında kendisine gülümseyerek ihtirasla bakan, dolgun hatlara sahip, saçları kıvırcık siyah gözleri sürme ile iyice belirginleşmiş ve dolgun yanaklarının tamamladığı yuvarlak yüzü ile dikkat çekici güzel bir bayanın baş ucunda emrini beklediğini gördü. Kadin; "hoşgeldiniz efendim, sizin için ne yapabilirim"dedi. Dardanus kadından gözlerini çekerek " bana karnımı doyurabilecek bir şeyler getirin ve yanında iyi bir şarap olursa sevinirim" dedi. Kadın bu yakışıklı adamı hemen bırakmaya niyetli değildi. Lafı uzatmak için hafifçe öksürerek tekrar kendisine bakmasını sağladı ve yine o ihtiras dolu bakışıyla gülümseyerek, "eğer biraz zamanınız varsa size çok özel bir tavuk tarifim var onu yapabilirim ve birde Girit’ten gelen damağınıza hitap edecek küçük bir testi şarap, ne dersiniz?" dedi ve ekledi "eğer kalacaksanız koridorun hemen başında ki odayı da kendi ellerimle sizin için ayarlayabilirim."Dardanus’un gözlerinden gözlerini ayırmadan bakmaya devam etti. Dardanus için onun ihtiras dolu bakışlarının hiçbir önemi yoktu. Başını tekrar masaya çevirip, "söyledikleriniz kulağa hoş geliyor lakin biraz acele ederseniz sevinirim" dedi. Kadın yavaşça "olur efendim" diyerek masadan ayrılıp işe koyuldu. Biraz zaman geçtikten sonra kadın yemek ve şarap ile masaya geldi ve Dardanus’un şarabını doldurarak masada biraz daha zaman geçirip gözlerini dikmiş bakıyordu. Dardanus kadının kendisine baktığından adı gibi emindi ve bu yüzden gözgöze gelmemek için gözlerini kaçırmaktan bıkıp, "teşekkürler" dedi. Boğuk ve çatallaşan kalın bir ses "adria" dedi. Bu hancıydı Dardanus ile Adria son bir kez göz göze geldiler Dardanus Adria’dan gözlerini kaçırdı ve tekrar önünde ki yemeğini yemeye devam etti. Adria ise hancının yanına gitmek için yöneldi lakin bir ara duraksadı ve tekrar Dardanus’a dönerek. "bayım eğer kalacaksanız ve dinlenmek isterseniz ilerde ki kapıdan girince solda ki 2. Odayı sizin için ayarladım" Dardanus başı ile onaylayarak "tamam" dedi. Hancı yine aynı ses tonuyla "adria" diye seslendi. Adria " tamam geliyorum" dedi ve masadan ayrılarak hancının yanına gitti.
Dardanus yemeğin verdiği ağırlıktan mı yoksa at sırtından geldiği uzun yoldan mı olsa gerek biraz uykusunun geldiğini farkeder. Hancının yanına giderek "yemeğin ücretini ve bir gecelik kalacağım oda ücretini ödemek istiyorum." Hancı o rahatsız edici sesiyle "at, yemek ve oda için 1 drahmi 3 obol yeterli olur. Bir testide şarap gönderirim odanıza" Dardanus elini kesesine attı ve içi drahmi dolu olan kesesinden rasgele 2 drahmi çıkarıp hancıya verdi "tamamdır herhalde". Hancının kırışık asık suratı bir anda gülümsedi. "elbette efendim, elbette" dedi. Dardanus " solda ki 2. Odaydı herhalde" hancı hemen Dardanusun önünden odanın kapısını göstermek için ilerledi. Odanın kapısının önüne gelince "burası efendim" diyerek önünden çekildi ve "bir emriniz olursa kapının arkasında ki çanı sallarsınız diyerek Dardanusun odanın kapısından içeri girmesiyle tekrar işinin başına döndü. Dardanus odanın kapısı kapattıktan sonra temiz bir yatak üzerinde kırmızı bir gül farketti yatakta ki gülü alarak yan tarafında duran 4 ayaklı ahşap bir sehpanın üzerinde ki kırmızı şarap testisi ve seramik kupanın yanına koydu. Oda biraz küçüktü hemen yatağın yanında demir parmaklıklı pencere odanın aydınlanması ve havalandırılması için yeterliydi. Dardanus sehpanın üzerinde ki şarap testisinden kupaya biraz şarap koyup birkaç yudum aldıktan sonra yatağına uzanır. Tam uyumak üzereyken içerden sürgülü olan kapıyı kapatmadığını kapının yavaşça aralanmasıyla farkeder. zor bela yatağından doğrulup kapıya bakar, hava kararmıştır ve kapıdan girenin elinde ki çıra kendi yüzünü aydınlatmaktadır. Bu bir kadındır ve Adriadan başkası da değildir. Adria yarı çıplak bir giysiyle karşısında durmuş gülümseyerek kendisine bakmaktadır. Sessizliği Adria bozar "sonradan odanıza aydınlatma koymadığımı fark ettim de" diyerek gülümser ve Dardanus’un yanına kadar gelip aydınlatmayı duvarda ki askılığa asar. Dardanus yarı çıplak bu kadının odasında fazla durmasını istemesede yine nezaketle "çok yorgunum zaten yatıyordum ışığa gerek yoktu" der. Adria şarap testisinden, dibinde bir yudum kalan şarap kupasını doldurup Dardanus’a uzatır. "Şarabımızı beğendiniz mi? Buraya has bir tattır" Dardanus şarap kadehini Adria’nın elinden alır ve bir yudum içerek. "evet güzelmiş beğendim ama şimdiii" göz kapaklarına çöken ağırlık gözlerini yummasına engel olamadı ve cümlesi yarım kalarak tekrar başı yastığına düşmüş ve iradesini ne kadar dirensede kontrol edemiyordu. Herşey bir rüya gibi gerçek ve hayal arasında gidip geliyordu. Dardanus bir ara dudaklarını vantuz gibi öpen hatta emen Adria’yı Artemisia olarak gördü ve marsyas çayının kıyısındaydılar, kendisi ile öpüşenin o olduğunu düşünerek Adria ile birlikte olmuş ve yatağında sızıp kalmıştı.
Yatağında yüzüstü gözlerini açtı ve yavaşça gözlerini pencereden giren ışığa çevirdi. Güneşin ışıkları bi hayli aydınlatıyordu odayı ve odanın penceresin önüne kadar çekilmiş olması vaktin sabahı çoktan geçtiğini düşündürdü, dardanus’a. Yüzüstü durduğu yatağından kalkıp oturur vaziyette biraz durdu. Çok susamıştı elini şarap testisine tam atacakken dün geceyi düşündü. İlk odasına girdiğinde ve Adria’nın odasına girdiği ve şarap içtikten sonra uykusunun geldiğini Artemisia’nın olduğu o rüyanın aslında Adria ile geçen bir geceden başka bir şey olmadığını anlamıştı. kılıcını koyduğu yere baktığında kılıcının yerinde olmadığını ve kılıcın kabzasının takılı olduğu kemere bağlı olan para kesesininde onunla birlikte çalındığı düşüncesi Dardanus’un bir anda üzerinde ki uyuşukluğun gitmesinin ve toparlanıp odasından apar topar çıkmasına ve soluğu Hancının her zaman durduğu ahşap masanın olduğu yerde yoktu. bir ara oradan içeriye doğru açılan koridorun ötesinde ki odadan bir ses işitti ve hemen oradan ilerleyerek odaya ulaştı. Odada fıçılar vardı ve hancı elinde matal bir maşrapa ile şarap testilerine şarap doldururken gördü. "ihityar" der. Hancı hiç oralı olmdan işine devam ederek "buyur evlat" der. Dardanus "kılıcım ve paralarım odamdan çalındı ve en son odama giren Adria’ydı" hancı " evlat biz kapıların arkasına neden kilit yapıyoruz biliyor musun? Senin gibi güzel yüzlü bir aptalın bize kılıcını ve parasını sormaması için" diyerek kalpıp dikildi maştapayı fıçılardan birinin üzerine koyarak devam etti. "adria ile aranızda ne geçti bilmiyorum lakin odanızda bile ben sorumlu olamı beklemiyorsun herhalde" konuşarak koridordan hanın salonuna doğru yürüyordu Dardanus ise onun arkasından yürüyerek onu dinliyordu. Hanın salonuna geldiklerinde. Dardanus hancıya "Şarabımda beni uyutan bir şey vardı Adria odama geldiğinde bana bir bardak vermişti" hancı gülerek "ve sana tecavüz mü etti" hancı birden ciddileşerek " benimle gel senin için yapacağım bir şey var galiba" diyerek hanın girişinde ki avluya çıktı. Hanın avlusunda 2 tane kılıçlı adam vardı. Hancı adamlara bakarak "bu adamı dışarı atın" diyerek seslendi. Adamlar hemen kılıçlarını çekerek Dardanus’ a doğru geliyorlardı. O sırada Dardanus’un gözüne avluda çıkış kapısına çok yakın bir at takıldı hızlıca koşarak seri bir şekilde atı bağlı olduğu direkten çözerek üzerine atlayıp hanın kapısından çıkarak gözden kayboldu. Hancı onu takip etmek için harekete geçen adamlarına "bırakın gitsin o atla fazla uzaklaşamaz".
Dardanus şehrin çıkışına doğru atı dörtnala sürüyordu. Nihayet evlerin azaldığı bahçelerin ve otlakların çoğaldığı yerlere geldiğinde tam ters istikamete doğru giden iki yolun olduğu yerde duraksadı. Fazla düşünmeden sağ tarafta ki yoldan devam etti. Hala arkasında birilerinin takip ettiği düşüncesi olduğundan her saniye onun için önemliydi. Üzerinde parası, kılıcı hatta bir hançeri bile yoktu. ne yapacaktı ki nereye gideceğini bile bilmiyordu. Yolda biraz su bulurum ümidiyle bakınırken denizin masmavi çehresini gördü, harika bir manzaraydı. Atını deniz kenarına doğru, çalılık ve ağaçlıklar arasında sürdü. Deniz kenarına geldiğinde birkaç kişinin olduğunu fark etti. Biraz daha yaklaştığında kavruk tenli iki kadın iki çocuk ve bir adamın olduğunu fark etti. Onlara yaklaşıp "selam" dedi. Adam " selam bayım" dedi. Adama bakarak Dardanus bu yol nereye gider diye sordu. Adam kadınlardan yaşça büyük olana Dardanus’un anlamadığı bir dilde bir şeyler söyledi. Kadın yerinden kalkıp daha önce atın dinlenmesi için yerde yanı başlarında duran atın heybesinde içinde su dolu olan bir deri matara alarak adama doğru attı. Adam matarayı tutarak Dardanus’a uzattı. Dardanus matarayı alarak ağzında tahta tıpayı (mantar) açmadan önce adamın gözüne baktı. Adam "bayım iç rahatlığıyla içebilirsin suyu az ötede ki kaynaktan doldurdum" dedi. Dardanus suyu kafasına dikip kana kana içti. Adam gülerek " çok susamış olmalısınız bayım, çok uzaklardan geliyorsunuz galiba " dedi ve ekledi. "galiba buralardan değilsiniz?" Dardanus su matarasını tekrar adama uzattı ve " evet buralardan değilim ve galiba yolumu kaybettim" dedi. Adam ciddi bir tavır takınıp hemen yanında duran kaya parçasına oturup " o halde pek şansınız yok , çünkü pers kolcuları sürekli dolaşıyorlar. Tabi Onlardan önce açlıktan ve susuzluktan ölmesen, kılıcın olmadığından herhangi bir yan kesici veya pers kolcuları tarafından rahatça öldürülebilirsin" dedi. Dardanus adama "zaten burada kalmaya hiç niyetim yok, lakin bir kılıç ve dolu bir su matarası ödünç alabilirsem size minnettar kalırım" dedi. Adam çirkin bir kahkaha atarak " genç adam çok çok açık sözlüsün su içmen ve atının su ihtiyacını karşılaman için yardımcı olabilirim ki zaten sen su içtin atın için ise ilerde bir kaynak var, oradan su içebilir. Zaten yolu takip ettiğinde su birikintisi gözünden kaçmayacak" dedi ve oturduğu yerden kalkıp dikildi ve elini belinde ki kılıcı tutan kemeri düzeltti ve devam etti. "lakin genç adam, kılıç ve matara için para isterim" dedi. Dardanus adama bakıp, "param yok "dedi. Adam seyrek sakalı ve gülerken görünen neredeyse yarısı olmayan çürük dolu ve kirli dişleri şeytani bir şekilde gözlerini açtı ve ilerde oturan kadınlardan genç olanı gösterdi. Dardanus ilk geldiğinde yorgunluk ve susuzluktan dolayı pek dikkat etmediği o kadınlara detaylı olarak baktığında, kadının daha çok karmaşık bir balık ağını andıran kıl yumağı yanık bir rengi olan saçları ile oynayarak, kavruk teninin iyice belirginleştirdiği gözlerinin arzu dolu bakışı, üzerinde tabaka oluşturmuş yeşil ve siyah dişlerinin gülümsemesiyle karşı karşıya kalmıştı. Adam " onu mutlu et bende sana istediklerini vereyim" dedi. Dardanus bu görüntü ve ahlaksız teklif karşısında adeta iğrenmişti. Tekrar adama bakıp "su için teşekkür ederim" dedi ve atını su birikintisinin tarif edildiği yere doğru sürdü. Genç kadının gülerken yüzünün aldığı ifade birden bire yerini üzüntü dolu bir yüz ve akan gözyaşlarına bıraktı. Dardanus az sonra adamın söylediği su birikintisine ulaştığında atının kana kana su içmesini izledi. Kendiside su göletine kayalıklardan akan suyu avuçlarıyla alarak içti. Daha ne kadar gideceğini bilemediği yolda ilerlemeye devam etti.
Kavruk tenli adam ve genç olan kadın Dardanus’un bu yaptığını kendilerine hakaret olarak algıladılar. Nihayetinde devriye olarak gezen biri komuta eden diğerleri atlı olarak beş pers kolcuları adamın yanına geldiler. Adam balık tutmak için pers kolcularına hem rüşvet verir hemde onlara gördüklerini anlatırdı. Onlarda bu sebepten onun burada avlanmasına izin verirlerdi. Suratının sağ tarafında kovcaman bir kılıç izi olan yani kolculara komuta eden adam balıkçıya " her hengi bir şey var mı?" dedi. Balıkçı bu adamın karşısında saygıyla başını eğmişti ki bu soru üzerine soruyu bekliyormuşcasına hemen başını kaldırıp, "evet Makur, bir saat bile olmadı, buraya bir adam geldi, atında karia satraplığının damgası vardı, sarışın genç bir adamdı, at susamıştı az ilerde ki kaynağa doğru gitti," diyerek eliyle yolu işaret etti. Makur gülümseyerek balıkçıya samimi bir şekilde baktı. "genç karınla yatmamış olmalı" balıkçı tekrar başını önüne eğdi. Makur ile kavruk tenli genç kadın göz göze geldiler. Kadın Makur’a bakınca üzüntüsünü unuttu ve gülümsedi. Makur kadına seslenerek "tekrar geleceğim" dedi ve başı ile diğer kolculara işaret edip atını balıkçının işaret ettiği yere doğru çevirdi ve o yöne doğru sürdü.
Kolcular çok geçmeden Dardanus’a ulaşmışlardı bile Dardanus onları fark edince atını durdurdu. Bir tanesi Dardanus’un tam karşısına geçti. Yüzünde ki kılıç yarası ve duruşunda ki kendinden emin tavrı savaş konusunda diğerlerinden daha tecrübeli ve onlara komuta ettiğinin ibaresiydi. Adam ciddi bir tavırla Dardanus’u tepeden tırnağa süzdü ve; " ben Ahameniş imparatorluğunun burada ki gölgesi olan Karia’nın kolcu başlarından Makur, nereye gittiğiniz ve bir yunan olduğunuzu tahmin etmek zor değil, lakin niçin ve kimin yanına gittiğinizi öğrenebilir miyim?" Dardanus "ben Halikarnassos’a gidiyorum orada birisini arıyorum, tamamen kişisel." Makur, gülerek "demek öğle bu kim peki?" Dardanus "Basteus adında bir arkadaşım" dedi. Makur "bayım sizi önce Karia muhafızlarına teslim etmem gerekiyor. Şayet onalar sizi bırakınca arkadaşınızı aramaya devam edersiniz," dedi. Dardanus "gördüğünüz gibi ben silahsızım siz halikarnassos’a her gelene böyle mi yapıyorsunuz?" Makur atından indi ve yürüyerek Dardanus’un atının arkasına geçti ve atın sağ arka bacağının üst kısmında ki damgayı elinde ki atı kamçılamak için kullandığı çubuk ile göstererek, "bu at sizin değil bu damga Karia satraplığına ait ve durumunuza bakılırsa kılıcınızı birilerine kaptırmışsın," dedi ve atın etrafından dolanıp yine Dardanus’un karşısına geçti ve "genç adam bize zorluk çıkarmadan Karia satraplığına gelmeniz gerekiyor" dedi ve atına tekrar bindi. Dardanus "lakin," der demez Makur bağırarak " yeterince anlamadın galiba istersen ellerini bağlayıp atın arkasında sürükleyeyim seni" dedi ve ekledi "eğer kaçmaya teşebbüs edersen veya bir kahramanlık yapmaya kalkarsan seni öldürmek zorunda kalırım," dedi. Dardanus bu öfke karşısında fazla şansını zorlamayıp kolcuların ikisi arkasında üçü önünde olmak üzere yola devam ettiler.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.