- 756 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
EMİCE
Milli Mücadele’nin seçkin milis lideri olmak vasfını ’Eşkiya prangası’ ndan kurtulmak için almamıştı. Doludizgin ve inanarak katılmıştı Milli Mücadele’ye.
Serüven dolu hayatı hem denizi hem de karaya sayfalar açmıştı. Bir ayağı denizde bir ayağı karada istiklale koşan deniz efesi işte...Geçmişteki hayat sayfaları karıştırıldığında Birinci Dünya Savaşı’na kadar uzanan bir hayatla karşılaşırız.
Herkesin yaşaması mümkün olmayan zor ve fırtınalara açık ve engin bir denizdir onun hayatı.
Sükun limanlarına demir atmamıştı. Zaman zaman kıyıdan açık denizlere sürüklenen bu hayatın battığı hiç görülmemiştir.
Karadeniz’den Rus limanlarına kadar dümen tutmuş, ama asıl rotayı ulusal bağımsızlıkta bulmuştu.
Rize’nin doğusunda Gülbahar Mahallesi ile İslampaşa Mahallesi arasında portakal bahçelerinden oluşan şirin bir semt vardır. Portakallı Mahallesi...Bu mahalle, ağaçlar arasına gömülen evleri ile kıyı boyunca uzayıp gider. Bu yörenin adı Haldoz’dur.
Çevrenin portakal bahçeleriyle kaplı, portakallık alanı olması, çeşitli isimlerle anılan bu semte, daha sonra. ’Portakal Mahallesi’ ismini verdirecektir.
Abdullah Emiroğulları’ndan olan Recep Reis, nüfus kayıtlarına göre 1862 doğumludur. Yaşıtlarının ifadesine göre 1855 tevellütlüdür. İnce, uzun boylu, zayıf, bilemediniz altmış kiloluk, bu tipik Rize’liye neden ’İpsiz’ denildiğinin cevabı ilginçtir.
Elinde olanı, olmayana verdiğinden adı ’İpsiz’ e çıkmıştır. Dünya nimetlerine el, menfaate kucak açmayan, olanla yetinen biridir. Dostluğu ön planda tutan ve arkadaşlarını unutmayan Recep Reis, portakal bahçesini satarak, hapishenedeki arkadaşlarına destek olmuştu.
Eşi Nadire Gürses’in kendisiyle görüşen İhsan Birinci’ye söylediklerine bakılırsa ’İpsiz’ lakabını Zonguldak’tan iki direkli yelkenlisi ile kömür taşırken almıştı.
’Ben de Rize’de bulunuyordum. Eli çok açıktı, kazandığını sağda solda harcadığından ’İpsiz’ lakabını vermişlerdi.’
Karısı Nadire’yi aldığında kırkı aşmış, olgun bir delikanlıdır. Herkes gibi küçük Nadire’de ona ’Emice’ der.
Nadire Hanım, Recep Reis için ’Nadirattan ’ bir eş, gerçek bir hayat arkadaşıdır. Böylesine dolu dizgin yaşanmış, böylesine engin ve her an patlayacak bir fırtınaya hazır bir hayat denizinde başka kim olabilir ki ! Nadire Hanım on yedi yıllık beraberliğinde çoğu zaman ’hasret’ yastığına baş koymuştu.
Recep Reis de silahından başka neye sarılsın ki?
Adapazarı Nüfus Müdürlüğü’nden zayiinden verilen cüzdanda isim ve şöhreti karşılığında ’Abdullah Emirali Oğullarından Recep’ diye yazar. Muamelat kısmına ise şu kayıt düşülmüştür:
’Rize’nin Gülbahar Sultan Mahallesi’nden seksen üç hanede Süleyman kerimesi Nadire Hanım ile 5 Sefer1334 tarihinde akitleri icra kılınmıştır.’
Recep Reis, Rus istilasından önce ikinci evliliğini Nadire Hanım ile yapmıştı. Süleyman Efendi babası Zarife Hanım’da annesiydi.
Nadire Hanım’ın Rize’deki kalışı altı yıldır. Savaş bitince Karasu’ya gelecek önce Kızılcuk’ta, ardından Yenimahalle’deki evi Recep Reis’le paylaşacaktı.
Mevzi ve siperlerde yatan, yüreğinin hasreti ile ısınan Recep Reis için Nadire Hanım şöyle diyecektir:
’Beni çok kıskanırdı. Sürekli savaştığından çetelerin baskınından bana da zarar gelebileceğini düşünür ve kahrolurdu. Dosta dost, düşmana düşmandı. Bu sebeple dostu kadar düşmanı da vardı. Bana bir kötülük gelmemesi için baktı ki olacak gibi değil, çetenin bir mensubu gibi yanından ayırmadı. Çetenin mataralarını ve erzaklarını terkide taşıdım. Eskişehir’de hastalanınca Karasu’da İncirli’ye döndüm Hep aynı sözü tekrarlamaktan hiç bıkmadı. ’Ben ölürsem, bu kapıyı açık bırakma’ diyordu.
Eskilerin bu deyişinde ince bir mana gizliydi. Nadire Hanım bu kapıyı sadece edepli bir hayata açık bıraktı. Bu kapı erdemsizliğe her zaman kapalı kaldı.