23
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
2953
Okunma

(bir sokak çocuğunun yazılmamış mektubu)
Anneme,
Buğulu cam arkasında değilim bu gece de. Anne, ben yine iliklerime kadar güz, iliklerime kadar kışım. Tüten bacaları izlerim bu saatlerde, neden dersin? Bir evi özlerim en dibine kadar vurmuş imkânsızlıklarımla. Üstüme üstüme gelirken duvarlar, şimdi dışındayım işte odamın. Kim yatıyor şimdi yatağımda, en sevdiğim ayakkabılarımı alamamıştım yanıma. Hatırladığım üzerine son kez çorba döktüğüm kazağımı atmıştım kirli sepetine, bu kirlilik sığabilir mi içime sence?
Elim kirli, yüzüm kirli; düşlerim düşlerdeki sevişmelerim… Gözlerimin içi ve nihayet içim…
Tırnaklarımı kesmiyorum artık, hayat törpülüyor galiba, hiç uzamadılar nedense. Bazen renkleri değişiyor, mor bir el sallıyorum deniz aşırı memleketlere...
Ellerimden neden utanıyorum anne…
Yazı yazmayı unutmadım, merak etme. Arasıra bitmeye yüz tutmuş kalemler buluyorum oradan buradan: yarım kalıyor her bir mektubum. Bitmiyor hikâyem, suçlu kalemler mi dersin?
Mandalina kokan kış geceleri tütüyor burnumda. Kabuğunu yüzüne sıktığım kardeşim hala kızdırıyor mu seni?
Çok uzunmuş yollar biliyor musun? Git git bitmiyor anlayacağın. Nerde başlamıştı yolculuğum unuttum; bu yüzden evin yolunu da bulamıyorum. Geceyi tanıyorum en çok, başka zaman yok benim için artık. Bir de parklar kalabalıklaşınca bayram geldi diyorum içimden. Üstüme başıma bakıyorum, hepten eksik kalıyorum. Eskiden hiç olmazsa ayakkabılarım yenilenirdi bayramın birinde öbüründe elbisem. İki bayram arası tepeden tırnağa yenilenemesem de, ümitlerim vardı renkli pabuçlara dair.
Yaz kış aynı artık; her daim hüznün üşüttüğü bedenimi gizleyen derime yapışmış kılık kıyafet.
Anlamıyorum yüzüme bakan yüzler acıyor mu bana yoksa yaşamadıkları pişmanlıkların izi miyim ben onlar için? Yüzüm her zaman aynı ifadeye boğuluyor: biraz kin biraz nefret biraz da şefkat kaçağı… Gittikçe babama benziyorum, çatık kaşlarımla… Gittikçe babama benziyorum pişmanlıklarımla… Gittikçe babama benziyorum vazgeçişlerimle…
Gece olunca da seni andırıyor ateşe sığınışım. Gittikçe seni andırıyorum vazgeçişimle… Gittikçe seni andırıyor yüzüm dirençsizliğimle…
Tek sobalı evin güneş görmeyen odasından beter sokaklar… Kemik gelişimine elverişsiz sokaklar. Büyümeyi unutuyor insan… Büyüyemeden yaşlanıyor… Bu soğuk içime işledi…
O kadar üşümüyorum merak etme annem,
Çok soğudu mu hava iç içe giriyoruz bildiğin gibi değil... Eğlenebiliyoruz... En zoru ateş yakmak nedense… Tüm ıssızlığımız meydana çıkıyor o zaman. Koca bir şehir çıplaklığımızı izliyor sanki bu yüzden ateşten kaçıyor, karanlığa sığınıyoruz ve zamanla hepimiz birbirimize benziyoruz.
Kalem bitiyor yine annem, üşendiğimden ya da ellerimin üşüdüğünden sanma, yarım kalırsa mektubum yine ekmek almayı unutmuşum gibi kızma...
Seni çok ama çok özle...