12
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
1266
Okunma

KURTARIN BENİ!...
- Sizinle konuşabilir miyim?
Arkasından gelen sese döndüğünde bir kız öğrencinin mahcup ama ısrarlı bakışlarını gördü. Şimdi dersten çıkmıştı ve öğretmenler odasına doğru gidiyordu elinde kitapları ve dosyalarıyla.
- Tabii, ne zaman görüşmek istersin?
- Hemen!
Bunu söylerken yüzü kızarmış, gözlerini kaçırarak hafif yan dönmüştü. Boş bir sınıfa girdiler.
………
Varoşta oturan Doğu’dan göç etmiş genç bir çiftin tek çocuğuydu. Kültürler arası savrulma yaşayan baba, çalışmaktansa kaba kuvvetle geçim yolunu bulmuştu ve bir kavgada karşındakini delik deşik ederek öldürmüş, hapse düşmüştü.
On iki yıl hapis yatmış, anne çocuğunun psikolojisi etkilenmesin diye kızını görüşe hiç götürmemişti. Lise mezunu anne, severek evlendiği ilkokul mezunu eşini her haliyle kabul etmiş, bu sürede çalışarak kızıyla geçimini sağlamıştı.
Baba, ceza süresini doldurup hapisten çıktığında on dört yaşında ve yaşından gösterişli, güzel kızına evlatlık duyguları besleyememişti. Üstelik içerde uyuşturucu alışkanlığı da edinmiş, bu da onun zaman zaman daha sağlıksız davranmasına yol açmıştı.
Gelip geçerken kızına dokunmaya, uykusunda onu uygunsuzca sevmeye başlamıştı. Kız, ondan uzak durmaya çalışıyor, uykusunda da korkusundan ses çıkaramıyordu. Annesi birkaç kez kıza sarılmalarına denk gelmiş, bunu yılların özlemine vermişti.
Anne bir yıl sonra bir erkek çocuk doğurunca kız, anneye söyleme cesaretini tamamen kaybetmişti. Kardeşinin de babasız büyümesini istemediği için katlanıyor, bu arada kendince çözümler arıyordu.
Sınıftan bir delikanlıyla ilkokuldan beri birbirlerine ilgi duyuyorlar, ikisi de okul birinciliği için yarışıyorlardı. Babası geldiğinden beri onu okulun kapısına kadar getiriyor, çıkış saatinde de gelip alıyordu. Sevgililer, artık okul yolunda bile yürüyemiyorlardı, teneffüslerde ne kadar konuşabilirlerse…
Annesi bahçede çamaşır yıkarken babası üst kattan seslenip kahve istiyordu. Kız hemen mutfağa koşuyor, yaptığı kahveyi annesinin götürmesini istiyordu.
- “Baban o senin. Tabii ki istediği zaman kahve yapacaksın, götüreceksin!” diyen annesinin bir şey anlamadığının farkına bir kez daha varıyordu.
Babası masum sevmeleri aşmış, ilişkiye girmeye başlamıştı.
- “Ben zaten bir kişiyi öldürdüm, bundan sonrası kolay benim için. Herhangi bir kişinin haberi olursa hem onu hem seni öldürürüm.” diyordu. “Senin okumana da karşı değilim, seni yurt dışına kadar gönderirim, ama benim de seninle gelmem şartıyla. İstediğinle de evlendiririm, ama beni bırakmayacağına da söz verirsen!”
……………….
Kız bunları anlatırken ağlamaktan konuşamıyordu, mahrem anlatmaya sıra gelince elinde olmadan ıslak gözleri ve yanaklarıyla gülmeye başlıyordu. Motor refleks devreye giriyor demekti. Durum çok vahimdi!
- “N’olur kurtarın beni öğretmenim! Ben böyle yaşayamam, intihar etmeyi bile düşünüyorum.” dedi.
Duyduklarına inanamayan öğretmen kilitlenmiş gibi sadece dinliyor, kafasında bir çözüm üretmeye çalışıyor, bir taraftan da katil baba sözünü tutarsa bir yaşındaki oğlunun annesiz kalacağından korkuyordu.
- “Ben bir düşüneyim sana dönerim kızım.” dedi. Öğrenci artık onun yüzüne bakamıyordu!
…………………………
Tam teşekküllü bir hastanede çalışan tanıdıkları bir psikiyatriste gitti ve bütün konuşmaları aktarıp ne yapılabileceğini sordu, çok zor bir durumdu, risk içeriyordu, kimsenin zarar görmeyeceği bir çözüm üretmeliydiler.
- “Bir yolunu bulup onu bize getirin, görüşmemiz gerekir.” dedi profesör.
Okulda kadın idareci olmadığı için onlara kızın bir sağlık sorunu olduğunu, ailesinin bunu bilmesini istemediğini, o nedenle okul saatinde onu doktora götüreceğini ama aileye bilgi vermemeleri gerektiğini söyledi, bunun sözünü aldı.
Uygun bir ders saatinde okulun arka kapısına çağrılan taksinin arkasına oturdular, kızı kucağına yatırıp üzerini kabanlarıyla örttü. Babanın neredeyse ömrünü geçirdiği kahvehanenin önünden geçeceklerdi çünkü. Biraz sonra kahvenin dışında sandalyeye ters oturmuş, elindeki teşbihi sinirli sinirli sallayıp gelip geçen araçlara tarayıcı gibi bakan babanın önünden geçtiler. Öğretmen korkudan elinin ayağının buz gibi olduğunu hissetti.
Aslında yürünecek mesafedeki hastaneye birkaç dakikada vardılar ama ikisi de terden sırılsıklam olmuşlardı.
Profesör kısa bir süre ikisiyle sıradan sohbet ettikten sonra öğretmen dışarı çıktı, bir saat sonra da kız çıktı.
Aynı yöntemle okula döndüler.
…………………………..
Okulun son haftalarına kadar aylarca haftada iki kez sürdü bu gidiş gelişler. Öğretmen artık tamamen konunun dışındaydı, kızla bu konuyu bir daha hiç konuşmadılar.
Bir akşam doktor aradı ve meslektaşı eşiyle bu konuya bir çözüm ürettiklerini, kızı kurtaracaklarını, kendilerine güvenmelerini istedi Öğretmenden. Resmi makamdakilerle konuyu üstü kapalı görüşmüşler, onun velisi olacaklarına ve bütün harcamaları karşılayacaklarına söz vermişler ve kızı uzak bir ildeki yatılı bir kız okuluna göndermişlerdi.
Zaten çok başarılı olan öğrenciye ömrü boyunca burs vereceklerini, istiyorsa yurt dışına kadar göndereceklerini sözünü vermişler ama ondan bir tek şey istemişlerdi:
- “Biz sana zamanı geldiğini söyleyinceye kadar ailenle asla görüşmeyeceksin. Biliyoruz annene çok düşkünsün ama başka çaren yok. Babanın psikolojisindeki insanlar zayıfları kullanırlar. Sen yıllar sonra eğitimli, ekonomik yönden güçlü ve etiketli biri olarak karşılarına çıktığında sana doğru tek bir adım atamayacaktır artık, çünkü her konuda ondan üstün olduğunu bilecektir. Bu sözü verebilir misin bize? Söz verip yerine getiremezsen öğretmeninin ve bizim hayatımızı da riske atarsın. Ne diyorsun?”
- “Hepsini göze alıyorum ve size söz veriyorum. Yeter ki beni kurtarın!.” dedi kız.
………………………………….
Eylülde okullar açıldığında öğrenciler arasında bir panik vardı. Mezun olan sınıftan bir kızın kaçtığı konuşuluyordu. Baba çılgına dönmüştü, bütün arkadaşlarının evlerinin içine kadar girmiş, divan altlarına, kömürlüklerine kadar aramıştı. Erkek arkadaşının kaçırdığını zannetmiş, çocuğun aynı evde oturduğunu, her gün okuluna gidip geldiğini görünce umudunu kaybetmişti.
İpini koparmış boğa gibi sokaklarda yüksek sesle adını çağırıp, onu kaçıranları bulursa, hiç dinlemeden sülalesine kadar hepsini öldüreceğini bağıra bağıra söylüyordu.
…………………………….
Bir kış geçti. Öğretmen de kızın hangi ilde olduğunu bilmiyor, onunla tüm iletişimi doktor ve eşi sağlıyor, zaman zaman ziyaretine gittiğinde bilmesi gerektiğini düşündükleri kadarını ona anlatıyorlardı. Öğretmenin içi çok rahattı artık!
Mayısın son haftası arayan doktorun sesi çok kötüydü:
- “Size kötü bir haberim var.” dedi.
Kız, yaşamda tek desteği ve en çok sevdiği kişi annesine ‘Anneler Günü’nde ulaşmak istemiş, üzerine adres yazmadan gününü kutlayan bir kart atmıştı, onu çok sevdiğini yazmış, ‘merak etme beni anne’ demişti.
Annesi en azından hayatta olduğunu bilsin istemişti belki de.
Çocuk aklı!. Zarfın üzerine çıktığı ilin damgasının basılacağını düşünememişti!
Kart eve geldiği gibi baba yollara düşmüş, o koskoca il kazan, kendi kepçe bütün okulları tek tek aramış ve sonunda kızı bulmuştu! Kayıtta babası olduğu ve okula onunla görüştürülmemesi gerektiği ile ilgili bir ilgi verilmediği için de kızı elinden tuttuğu gibi okulda alıp dönüş yoluna geçmişti.
O gece eve dönmüşler ve gün doğmadan hemen taşınmışlardı. Ailecek!
Hiçbir kimseye nereye gittiklerini söylememişlerdi!
Akrabaları bile şaşkınlık içindeydi. Bütün arayışlara ve çabalara rağmen onlara bir daha ulaşılamadı!
…………………………….
Yirmi altı yıl geçti aradan.
Öğretmen yıllarca etkisinden kurtulamadığı bu olayı sık sık düşünür.
O güzelim kızın hayatına n’oldu?
04.12.2018 Serap IRKÖRÜCÜ