7
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1835
Okunma

Toplumlar edep ve adap üzerine yükselirler ve bu iki sütun üzerinde kültürün zirvesine
çıkarlar. Toplumların edebi ve adabı o toplumun kültürünün bir parçasıdır. Edep toplumun
utanma duygusunu, adap ise o toplumun kuralları bütününü oluşturur. Bazen öyle hoyratça
davranış ve yaklaşım gösterenler var ki insan bir acayip oluyor.
Yoğun çalışma temposu, insanları farklı etkinlikler yapmaya zorluyor. Bir Cuma günü
akşamüzeri arkadaşlarımla iş çıkışı biraz kafayı dinleyelim, haftanın genel
değerlendirmesini yapalım, hoş vakit geçirelim diye evlerimize gitmeden, bir lokantaya
gittik. Lokantada üst katta cam kenarında ki masayı seçtik. Arkadaşlarımla karşılıklı
oturduk, genç bir garson geldi, 17-18 yaşlarında. Ne yemek istediğimizi sordu. Biz de
neler var diye mönüyü saymasını istedik genç çalışandan. Genç, dilinin döndüğü kadarıyla
mönüyü saydı, herkes kendi damak zevkine göre yiyeceği yemeği sipariş verdi. Garson
gitti elleri dolu olduğu halde döndü geldi, yemeklerimizi servis yaptı. Arkadaşlarımızla
aramızda tatlı bir sohbet başladı. Bazen bir fıkra, bazen siyaset, bazen bir hikâye
dillerimizden ortama akmaya başlamıştı. Ortam güzel ve sohbet okkalıydı. Tabiri caizse
sohbetin dibine vuruyorduk. Tam her şey çok güzel derken, dışarıdan paldır küldür sesler
eşliğinde 3 kadın 2 erkek içeri girdi, ortada bir masaya oturdular. Kendi aralarında ki
konuşmaların içeriğine bakılırsa 3 kadın ve 1 erkek diğer erkeğin misafiriydi. Lokantada
ki boş masalar yeni gelecek müşteriye hizmet edecek şekilde servise açılmış, üzerinde de
plastik sele içinde dilimlenmiş üst üste yığılmış 5- 10 kişiye yetecek kadar ekmek vardı.
Misafir ağırlayan adam ‘Hey garson ekmek getir, ekmekleri ayrı ayrı seleye koy.’
Misafir olarak gelen kadınlardan birisinin annelik duygusu ağır basmış olacak ki ‘Selede
ekmek var, yazık garibe, yorma çocuğu boşuna.’
‘Yok yok, yormakta ne imiş, bunlara yüz vermeyeceksin, azıcık yüz verdin mi, astarını da
isterler.’
‘Yazık ama ağabey, onlar da insan bak gece olmuş, hala ayakta çalışıyorlar, günah.’
Bu konuşmalar böyle devam etti ve bizler yan masada hem yemeğimizi yiyoruz hem de
günlük konulardan konuşuyorduk. Adamın edebi ve adabı o kadar kaymış ki bizim
varlığımızı bile göremez olmuştu, tavırları o kadar kaba ve çirkindi.
Masamda ki arkadaşlarımdan birisi yanda ki masadakilerin bizleri duyabileceği seste
‘Adam bir tabak yemek yiyecek şu yaptığı yaygaraya bak, sanki lokantayı satın alacak.’
Dedi.
Ortam çirkinleşmişti ve her an istenmeyen sonuçlar çıkabilirdi. Bu sefer aynı adam
‘Garson buraya bak yahu! Bak hala ekmekleri ayrı selelere almadın hala, peçete getir,
su getir.’ dedi
Bir söz var ‘Boş tenekeden çok ses çıkar.’ Veya ‘Dolu başak’ın başı eğik olur.’ diye
Ortamı durduk yere germeye çalışan bu adam, varlığın ağırlığını taşımayacak kadar
görgüsüz ve kültürsüz davranışlarını sürdürmeye devam etti.
‘Arkadaşlar yemeğimizi yedik, bu saate kadar da günün değerlendirmesini yeterince
yaptık, evlerimize gitmemiz uygun olacaktır.’ Dedim.
Edep ve adabın unutulduğu günümüzde, edep ve adap o kadar değerli ki insanlığın
onurunu kurtaracak gibi. Özer YILMAZ