6
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
865
Okunma
Geçmişin öğretileri ile geleceğin beklentileri bir arada olunca hesaplaşma kaçınılmaz oluyor. Öyle karanlık günler yaşanmıştır ki geçmişin derinliklerinde hesaplaşma olmadan bir adım sonraya gidilmez. Siz de bilirsiniz ki bir sonraki adım bir önceki adımdan gelir. Bir adım önceki adımlar getirmiştir bizi aslında yaşadığımız güne ve mekana. Yanlışlar da bizimdir doğrularda bizimdir. Yaptığımız hataları başkasının kaldırması mümkün değildir .
Bizim özetimiz hal ve duygu yoğunluğunda ortaya çıkar. Bize bakan yabancı "duygu ve halimizle" bizi anlar. O nedenle ne yaptığımıza neyi gösterdiğimize dikkat etmemiz gerekiyor. Belki millet olarak "Hal Dilimiz ve Duygu Yoğunlumuz" kazanç gibi görünse de aynı zamanda zaafımızdır da. Bu halimizi bilenler bizi ayrıştırabilir.
Dışardan bize bakanlar kırmızı çizgilerimizin çok olduğunu bilir. Elbette kırmızı çizgilerimiz olacak ama kime. Kendi kendimize çizdiğimiz kırmızı çizgilerin toplumsal olarak ayrışmamıza neden olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Farkına varmaz isek öyle bir an gelir ki terk etmemiz gerekir mekanları.
Şunu fark ettim ki yıllar sonrasında " asla " diye birşey yoktur. Bilmediklerimiz görmediklerimiz hissetmediklerimiz vardır. Asla’nın peşine takılırsanız karanlık anlar geldiğinde nasıl çıkılacağını bilemezsiniz. Zamanın derinlikleri ruhunuzun en nadide köşesine işlerken beklenmedik olaylar ruhunuzu- ruhumuzu hepsedip dudur. O nedenle " asla " diye birşey yoktur.
Toplumsal sorunlarımızın başında " asla" kavramının peşine takılmak vardır. Öyle ya günlük hayatımızda benim mahallemden değil benim düşüncemden değil diye binlerce belki milyonlarca insan birbirine temas etmiyor. Oysa herkes aynı duygu ve duyu organlarıyla yaratılmış.
Herkesin dilinde " Birbirini anlamak ne güzel" . Gerçekten de birbirini anlamak çok güzel de gerçek hayatta karşılığı var mı ? Ne çok sıktık yumruklarımızı her an tetikte bekliyoruz.
Bakmakla görmek arası yaşanılanlar ve farkındalıklar durumu özetler. Neye baktık neyi gördük ve neyle karşılaştık yıllar sonra baktığımızda ne görülecektir. Tecrübeyi tecürebe etmemek lazım. Geçmişten gelenler bizlere anlattıklarından biraz ders alsak yeter de artar.
Unutmayalım ki müştereken ve müteselsilen sorumluyuz geleceğe! O nedenle yaptıklarımız ve yapacaklarımızla bir an önce içimizdeki zincirleri kırıp özgürlüğüne kavuşmalı. Kimseye ihtiyacımız yok. İçimizdeki biz ile buluştuktan sonra gerisi angarya.
Elbette kimse olduğu yerden taviz verecek değil ama şimdi yaptıklarımız da bulunduğumuz yere hiç yakışmıyor. Herkes herkesin "öcüsü" olmuş durumda. Peki sorsam şimdi size gerçek " öcü " kimdir. Kanaatimce öcü içimdeki kıramadığımız zincilremizdir. "Asla" yapmam dediğimiz duygularımızdır.
Kış kapıyı çaladursun beklenmedik anlar beklenmedik sonuçlar hem bizim mahalleyi hem karşı mahalleyi yakıp yıkacağı gibi geleceğimizi de yıkıp geçecek. "Aslalar"la ilgilene ilgilene geçmişi harcadığımız gibi günü de harcıyoruz. Beyhude çabaları bırakıp doğuştan var olan duyularımızla duygularımızla hayata tutunup bir çocuk gibi baksak hayata güzel olmaz mı? Her çocuk güzeldir diyoruz ya yeniden çocukça duygularımıza sarılıp ilk günlerimizdeki gibi hep birlikte umut etmeye, hayal kurmaya değmez mi hayat? Hayatın binbir rengine sarılarak ruhumuzu da bedenimizi de özgürleştirmek güzel olmaz mı?
Zamanın derinlikleri yolculuk yaparken maziden gelen sesler kulağımızı tarmaladığı yetti de arttı. Karmaşa karmaşa bir çığ olduk düşdük belirsiz mekanlara. Artık uyanma vakti geldi çatışma ortamlarından. Bir selam bir merhaba bir tebessüm belki herşeyi halledecek.
Bu gün herkes ön yargılarından kurtularak karşı mahalleden biriyle bir kahve içse güzel olmaz mı?
Ne dersiniz? Başarabilir miyiz?