4
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
837
Okunma

Ne denli iflah olmaz bir ‘eskici’ olduğumu elime geçen her fırsatta belirttiğimi beni bilenler bilir..
Eskiye özlemim özlemin çok ötesine geçip sağlığımı yoğun biçimde etkilediğini endişeyle fark ettiğimde ayaklarım istem dışı da olsa bir psikologa doğru yöneldi..
Yoo öyle bir psikologa - psikiyatra yolu düşmemiş olsa da herkesçe bilinen yöntem olmadı bana uygulanan..
Yani ben sürekli konuşmadım o da dinlemedi..
Gözleri pırıl pırıl ağzı gülmeye hazır benden laf almayı aklına koymuş çiçeği burnunda genç bir bayan..
Ben onun ağzından girip burnundan çıktım..
Yaptığım esprilere önce kendim güldüm dolu dolu..
Götürdüğüm bir demet mevsim çiçeğini masasına bırakırken..
Yaşın ne önemi var marifet hala aşkla çarpan bir kalbe sahip olabilmekte
hissiyatı sararken benliğimi..
Kalbime koy başını doktor, nabzımı bırak
Gülen gözüme değil, ağlayan gönlüme bak
Bir an yaşa ruhumda, gör çaresi ne uzak
Gülen gözüme değil, ağlayan gönlüme bak...
Dizeleri dökülüverdi dilimden hem de en ala makamdan…
Gerisini siz tahmin edersiniz…
Bana ayrılan süreyi fersah fersah aşarken..
Ücreti ne kadar olursa olsun kendisine hocalık yapıp yapamayacağımı
Sormaz mı yalvaran bakışlarla..
Her seans sonunda bol cevizli halis tereyağlı ehli bir elden çıkmış Tel Kadayıf tatlısını tavşan kanı çayla ikramın yeterli olabileceğini söyledim..
Ağzım kulaklarımda…
Kadayıf dedim de..
O Kadayıf ki..
Keşfedildiğinden beri Erbakan dönemindeki kadar tarihsel bir üne sahip olamamıştı,,
Üstü kızarıp altı hala pişmeyi beklerken..
Ekonomi profesörü! Kadının ülkeyi perişan etmekle kalmayıp Erbakan’a “pkk dan da tehlikeli” yakıştırması yaptığı günler geldi hatırıma..
*
Seçimlerde Erbakan’ı izlemek genelde bana düşerdi…
Diyor Sevgili Bekir COŞKUN
Cehaletin Süvarisi
Küçük kasabalarda Hoca kürsüye çıkıp şöyle derdi: “Şu gördüğünüz mahşeri kalabalık…” 150 kişi var yok…
Ama sanki on binler varmış gibi o devam ederdi: “Taa uzak yerlerden yola düşmüş gelmiş şu binlerce muhterem kardeşimiz…”
Kimi zaman da dozunu iyice kaçırır, diyelim ki Tatvan’da iki yüz kişi varsa “Allah’ın izni ile bu görülmemiş mahşeri kalabalıkla iktidara geliyoruz inşallah” derdi…
Meydandakiler dönüp arkalara bakarlardı, kimse yok… Bu boşuna değildi… Sebebi; gelen partililerin ellerindeki küçük plastik teyplerdi… O kayıtları götürüp köylerinde, kahvehanelerinde insanlara dinletirlerdi… Hoca, kahvehanelerde teyplerden döndürülürdü: “Şu gördüğünüz mahşeri kalabalık…”
Bu dinci siyasetçilerin geleneğidir, şeyh-şıh kültüründen gelir… İnananlarının gazete okuma, haberleri izleme, sorgulama diye bir dertleri yok… Sadece liderlerinin dediğine bakarlar… O ne derse doğrudur…
Bizler istediğimiz kadar “Öyle değil” diye yırtınalım… “Amerika’yı Müslümanlar buldu” mu, buldu… “IMF’ye borç para verdik” mi, verdik… “CHP camileri yıktı” mı, yıktı… “Lozan’ı imzalayanlar vatanı sattılar” mı, sattılar…
“İzmir havaalanını biz yaptık” mı, yaptık… “Dünya Türkiye’nin yıldız gibi parlamasını kıskanıyor” mu, kıskanıyor… “Bize ekonomik savaş açtılar” mı, açtılar… “Kriz falan yok” mu, yok…
Türk bayrağının gözükmediği kareyi göstererek “Bakın İnönü elinde ABD bayrağı sallıyor” mu, sallıyor… Say say bitmez…
Siz istediğiniz kadar “Doğru değil” diye yırtının… Cehaletin süvarisi, atı alıp Üsküdar’ı geçmiştir…
Erbakan gözlerimin önünde… “Şu gördüğünüz muazzam mahşeri kalabalık…” 130 kişi anca…