20
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
2252
Okunma


Az sonra çaylar ve sehpanın üstünde duran içilmeyen kahveyle vedalaşıldı.
Kapıdan çıkmak üzereyken Genç Adam ve Futbolcu arkadaşı kulak kulağa oynar gibi sarılıp birbirlerine bir şeyler söyleyip vedalaştılar.
(-Lütfen, dilinde çıban çıkmaz ya! Bir defa şansımı denemek istiyorum.)
(-Tamam, söylerim ama buraya gelmemiz bile çok zor oldu.)
(-Cansın sen. Hep aynı yerdeyim biliyorsun değil mi?)
(-Tamam tamam. Şansına dua et.)
Akşam oldu. Restoranta sanki o gece başka bir heyecan vardı. Her zaman gittiği yer değil gibiydi. Bütün arkadaşları fark etmiş "hop arkadaş, sen aşık falan mısın? Sanki gözlerinin içi gülüyor." En güzel masalardan birini çiçeklerle donatmış heyecanla bekliyordu. Tam o sırada Emel Sayın’ a yıllarca kemanıyla eşlik eden ünlü kemancı sahne almıştı.
Ve kapıda Futbolcu arkadaşını gördü, sonra onun kız arkadaşı Ferah’ ı ama O yoktu... Birden omuzlarının çöktüğünü hissetti. Ne kemanın sesi geliyordu kulaklarına, ne de koluyla çarpıp garsonun elinden düşürdüğü tepsiden yere düşüp kırılan bardak sesleri. Olsun dedi içinden, sakin olmalıyım.
Arkadaşlarını karşılamak için yanlarına gitti.
-Hoş geldiniz. Arkadaşınız gelemedi sanırım, olsun siz geldiniz ya hoş geldiniz.
-Yoo, O da geldi kendisini zaten zorla getirdik. Tanımadığı insanların davetlerinden utanırım diye tutturdu. Kapıda duruyor. Siz gidin getirin bence.
-Tabi, hemen, yani orada durmasın öyle değil mi çok ayıp olur.
Tek ayağının üstünde ilk okulda kendisine ceza veren öğrenciler gibi duvara yaslanmış duruyordu.
-Hoş geldiniz. Buyurmaz mısınız? Güzel bir masa hazırlattım. Hem eğlenir, hem müzik dinler, hem de sohbet ederiz.
-Bana akşam yemeği demişlerdi. Kokoreç ya da balık ekmek falan. Bu nereden çıktı şimdi. Ben onları seviyorum. Aklımda planımı ona göre yapmıştım.
-Tamam, onları da söyleriz.
Sesi soluksuz ama topuklarının üzerine basa basa içeri girdi.
-Mantonuzu alsın çocuklar.
-Hayır.
(Nasıl diyebilirdi ki, mantomun içinde astar yok diye. Öyle bir "Hayır" çıkmıştı ki dudaklarından, insanın adımlarını birkaç adım geri götürecek kadar korkunçtu.)
-Yani dışarıda biraz üşüdüm de, ondan.
Yemeklerine başladıklarında garson sordu,
-Başka bir emriniz var mı efendim?
-Evet, masaya bir de kokoreç ve balık ekmek ekleyin.
-Tabi efendim.
-Özel misafirim için. Yemeğin yanına güzel bir şarap söyledim, tabi almak zorunda değilsiniz.
-Zaten almasam çok iyi olur, çünkü alkol bana hemen etki eder. Genetik sanırım, birkaç yudum sonra sarhoş olurum. O yüzden ben almayayım. Hem iki gün sonra sınavlarım var gece gündüz ders çalışmam gerek aslında, Ferah’ın biraz oturup kalkarız sözüyle geldim. Sizler buyurun afiyet olsun.
-O halde size soğuk bir şeyler isteyelim.
Derken... Selçuk Tekay yeniden sahne alır. Kemanıyla o çok güzel şarkılarını çalmaya başlar.
-İnanmıyorum. Benim en sevdiğim şarkılar, bakın işte buna dayanamam. Şu şaraptan bir yudum alabilir miyim? Bir yudum daha mı alsam acaba, kokoreçle çok iyi gitti de...
-Sarhoş olurum demiştiniz dikkat edin.
-Ben mi dedim aa, yok canım. Ben hayatımda sarhoş olmadım sadece balık tutarım gök yüzünden.
-Nasıl yani? Bence siz o bardağı bırakın.
Tam o sırada Selçuk Tekay masaya yaklaşır, Genç Adama sorar "istediğiniz bir Türk Sanat Müziği" var mı* diye. Genç Adam da bu hakkını bizim kızdan yana kullanır. Var mı?
-Evet.
-Kulağıma söyle.
Selçuk Tekay’a döner Genç Adam, şu benim şarkımı çalar mısın?
O ana kadar sessiz, sakin, utangaç olan kıza ne olduysa olmuştur. Şarkıyı duyduğu an Genç Adamı yanağından öper. Öptüğü an kendine gelir. Yaptığının yanlışlığından utanır kıpkırmızı olur, eliyle yüzünü kapatarak hızla masadan kalkar, dışarı çıkar.
Kapıda duran taksiye biner uzaklaşır gider.
Genç Adam haftalarca Yalova-Kabataş vapurlarında bizim kızın bir gün mutlaka ineceği umuduyla her gün aynı saatte Onu bekler. Herkese Onu tarif eder, sormadığı kimse kalmaz. Sanki öyle biri yoktur, olmamıştır.
Ondan geriye sadece masada kokoreç yerken çıkarıp unuttuğu eldivenleri kalmıştır.
Devam edecek...
Foto: Uğur Tuney
Davi 30 . 09. 2018