16
Yorum
5
Beğeni
0,0
Puan
1367
Okunma


Geçenlerde yaşlı amca ile tren garında yapılan söyleşiyi dinledim. Elleri kırış kırıştı. Farkında bile değildi kendisini ile yapılan söyleşinin bir tv.kanalında yayınlanacağından. İkide birde kendisine uzatılan mikrofonu itip duruyordu. Aslında o sadece dert anlatıyor, içini boşatıyor gibiydi öylesine.
-Ah be kızım. Dedi bir nefes çekip sanki içmediği sigarasından. Sonra havaya üfledi olmayan dumanını. Tırnaklarına baktım sigaradan sararmıştı, belliydi sigarayı yeni bıraktığı.
-Biliyor musun biz çocukluğumuzda sadece Bayramlarda zeytinleri ağzımıza atıp bütünüyle ısırıp yerdik. Yoksa nerede öyle zenginlik, diğer günler üçe, beşe bölerde öyle yerdik. Hep derdik bir Bayram gelse de zeytini bütün yesek. O zeytine çatalı şöyle bir batırıp ağzımıza atmak vardı ya, (eliyle tarif ediyor) sonra tek seferde çekirdeğini çıkartmak oh, ne keyiftİ. Çocukluk işte be kızım Dünya sanki bizim olurdu.
-Sende yani şu elindeki kara havucu burnuma sokmasan iyi edersin Allahıma. Dedi mikrofon için. Hala yapılan söyleşinin farkında değildi.
-Kısacası biz, hani şu çok sevdiğimiz zeytini iki yılda bir de olsa yiyebilmek için de olsa sever, beklerdik Bayramları. Şimdikilere bakıyorum; sofralarında yok yok. Mutluluk mu? O da pek yok.
-Geriye dön desem amcam hangisini istersin?
-Bir zeytini on defa ısırmaya razıyım be evlat.
Yeterki o mutlu Bayramlar geri gelsin.
Davi/2018/8/7