18
Yorum
9
Beğeni
0,0
Puan
1595
Okunma


Gece siyahı saçları bir ipek demeti gibi parlayarak süzülürdü taa beline kadar. Gözleri her an sürmeli gibi, kirpikleri ise hep kaşlarını yoklardı.
Sakız çiğnemeyi çok severdi Fatma. Eline geçen üç beş kuruşla birkaç tane alır, kuma annesinden olan küçük kardeşleri isterse diye hepsini birden ağzına atardı. İçerde şişen sakız kütlesi, dudaklarıyla zor toplanır, konuşurken haylaz çocukların camdan kaçamak bakışları gibi fırlayıverirdi bazen ağzının köşesinden.
Büyük kumanın kızı olduğu için bu ayrıcalığını sık sık kullanır, yatarken bile sakızıyla yatardı, ondan olmamak için.
Daha on dört yaşındaydı ama, babası sık sık ‘Bizim bu kız evde kalacak galiba’ derdi. Ablası on altı yaşındaydı, bitişik kasabanın belediye başkanının oğluyla evliydi ve üç çocuk annesiydi. Babası ondan iyi bir başlık almıştı, uzun bir süre idare etmişlerdi. Gittikçe eli sıkışmıştı ama kız evdeydi!.
Evde bir temizliktir başladı, bir telaş!... Fatma’nın umurunda değil. Seke seke arkadaşına gitti, ağzında sakızıyla.
Az sonra kapı aralandı, aile büyükleri bir erkekle, iki kişi girdi içeri. Kadın orta yaşlı, mazbut giyimli, şaşkın tavırlıydı. Yanındaki erkek ondan az genç, sınık benizli, ezik, ürkek, ‘böh’ desen arkasına bakmadan kaçacak izlenimi veren biriydi.
Diğer aile büyükleri de geldiler, meclis kuruldu. Misafirler, çok uzak bir şehirden gelmişlerdi. Abla, bulundukları yörede hastalıklı yapısı nedeniyle kimse kız vermediği için evlendiremedikleri kardeşini yanına almış, parayı da cebine koymuş ‘iyi bir başlık verirseniz oralarda istediğiniz kızı alırsınız’ dendiği için taa buralara gelmişlerdi.
Otobüsten indikleri gibi soran gözlerle kendilerine yaklaşana niyetlerini söyleyince onlar da tutup bu eve getirmişlerdi ‘dünürleri’. Evde bayram havası vardı. En sonunda ‘elleri’ rahatlayacaktı. Pazarlıklar yapıldı, mal satışı gibi kollar kökünden çıkarcasına sallandı. Her seferinde birinin teklifiyle ısrarlarla... sonunda ‘iyi bir’ fiyatta anlaştılar.
Fatma’yı çağırdılar bir koşu. Ağzında yarısı dışarıya sarkan sakızı ve üzerinde sokak kokusuyla bir hışımla içeri girdi küçük kız. Yabancıları görüne odanın ortasında hareketsiz kaldı bir an. Neden çağrıldığını bile bilmiyordu. Söylediler kısaca. Kalakaldı! Şaşkınlıkla bir kadına, bir adama baktı. Duyduklarına inanamamış gibiydi. Tek kelime söylemeden başının önüne eğdi, akşama kadar hiç kaldırmadı bir daha.
Ablası da erken evlenmişti ama gencecik, civan gibi yakışıklı bir kocası vardı. Resmi nikahı da vardı. Yakındı da... sık sık geliyorlardı ailecek... Bunları geçirdi içinden, adama bir daha baktı, sonra bakmadı!..
O gece bir aile büyüğünün evinde ağırlandı ‘dünürler’. Ertesi gün minibüs kiralandı, şehre alışverişe çıktılar. Çoluk çocuk... Kim ne almak/ aldırmak istiyorsa balık istifi doluştular içine. Akşam üzeri yorgun argın döndüler. O akşam nişan olacaktı. Bir telaş daha başladı, bütün sülale eve doluştu...
Fatma, ‘sopada’ satılan simli mavi, belden büzgülü, etek boyu bile yamru yumru kesilmiş, robadan fırfırlı elbisesiyle girdi içeri. Varis çorabı gibi kalın beyaz çoraplarıyla deniz kenarında giyilen üstü simli kemeri olan takunyasıyla edalı edalı yürüyordu. Kıştı ve diz boyu kar vardı o zor coğrafyada!...
Sakızı yine ağzındaydı. Bu sefer paket paket aldırmıştı. Üstelik kokuluydu da. Açmadıklarını sıkı sıkı avucunun içinde saklıyordu.
Yandaki kolonları devasa boyutta olan ve iki kişinin zor taşıdığı, çift kaset çalar getirildi, herkes bir diz üzerine yere sıralandı. Ortada oynamaya, horon tepmeye başladılar. Gece boyu!... Ev zıngırdıyordu!... Ama herkesin keyfi yerindeydi. Fatma’nın da... Sakızları düşmesin diye avuçları kapalı oynuyordu. Sanki kınalanmış gibi...
Artık nişan faslı da yaşandığı için dünürleri evde ağırlamayı uygun buldular. Yarın akşam düğün vardı çünkü.
Ertesi sabah, okula gitmek için kapıyı açtığımda basacak yer olmadığını gördüm. Kapının eşiğine kadar yayılan bir yer yatağında Fatma, çarşıdan geldiği gibi elbisesi, terliği, kemeri, çoraplarıyla yüzükoyun yatıyordu. Yanında da küçük kız kardeşi.
O hengamede ayakkabılarımı ararken bütün dikkatime rağmen ses yaptım galiba, Fatma kıpırdandı ve sırtüstü döndü. Gözlerime inanamadım!... Sağ şakağından başlayarak kafasının yarısına yayılan devasa bir beyazlık, o kapkara saçları da içine alarak donmuştu sanki. O tarafa dönmek isterken canı yandı, bir daha denedi. Uyku arasında eli saçına gitti.
Fırladı yerinden. Şaşkın ve uykulu gözlerle bana ‘ne bu?’ der gibi bakıyordu. Kapıyı açtım, aldığım bir tutam karla çare aramaya başladım... Boşuna. Aile toplandı başımıza Fatma’nın çığlıkları üzerine. Gazla denedik, çekelemeye çalıştık. Olmadı.
Gece ağzından çıkan sakız, bir kalıp gibi şakağına saplanmıştı. Düğün gününde!... Kısacık kesildi Fatma’nın o güzelim saçlarının bir kısmı. Kafasının tam yarısında saç yoktu!
Akşama yine ’sopadan’ alınan gelinlik giydirildi ama duvak durmuyordu başında, saçına tutturulamadığı için. Onun da çözümüzü buldu yengeler. Alnının ortasından örtü gibi kafasına geçirip ensesinden bağladılar duvağı!..
Ertesi gün Fatma’yı hiç tanımadıkları, doğru söyleyip söylemediğini, adresini bile bilmedikleri iki kişinin peşine taktılar. O gün Fatma’nın isteğiyle alınan tahta bavula ( Türk filmlerinde gördüğü için hep özenci varmış ) çarşıdan alınanlar sığıştırıldı ve Fatma yerlere kadar uzun, kendine büyük gelen mantosuyla ve çenesinin altından sıktığı ve bir taraftan hep düzeltmeye çalıştığı çarşaf kadar kocaman bir örtüsüyle minibüse bindi, gitti!... Camdan son kez el sallarken ağzındaki sakızını çiğnemeye başlamıştı bile.
Evde büyük bir iç huzuru vardı. Fatma evde kalmamıştı!..
Artık bol bol sakız çiğneyebilirdi!..
28.07.2018 Serap IRKÖRÜCÜ
Anı/Öykümü ’Günün Yazısı’ olarak değerlendiren ve onurlandıran Seçici Kurul Üyelerine çok teşekkür ederim...
Saygılarımla... Serap IRKÖRÜCÜ