5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
833
Okunma
DİNİN KADINA BAKIŞI
Bugünkü “semavi (göksel)” diye bilinen dinler, inançların, “efendi-köle” dönemlerinde aldığı biçimlerin ürünüdür. Sabiîlik dininden biçimlenip kurumlaşmış olan Yahudilik de, Hıristiyanlık da, İslâm da böyle. “Köle, cariye”, nasıl alınıp satılan bir mal durumundaysa, “kadın” da öyledir. Temel bu. Sonradan biraz anlayış gelişmeleri olmuşsa da, dinlerdeki anlayışlar, bu temel üstüne kurulmuştur.
Kur’an’da “koca”ya 6 kez “BA’L” denir (Bkz. Bakara: 228; Nisâ: 128; Nûr: 31). Bir başka yerde de bir “put”a, “tanrı”ya “Ba’l” dendiği görülür. (Bkz. Saffât: 125). “Ba’l”, söz konusu dinlerin kaynağının biçimlendiği dönemlerin Fenikelilerinde “en büyük Tanrı”dır. Ve “efendi” anlamındadır. Tıpkı “Rabb” gibi, tıpkı Yunanlıların “Adonis”i gibi. Çünkü ikisi de “Ba’l”den kopya (Bilgi için bkz. Prof. Dr. Philip Hitti, Tarihu Suriye ve Lübnan ve Filistin, s.125-126).
“Efendi” anlamlı bir “put”, bir “tanrı” olan “Ba’l” adı, Kur’an ayetlerinde neden “koca”ya da verilmiştir? Bu, “koca”ya ve “karı”sına nasıl bakıldığını da ortaya koymakta. “Koca”, Kur’an’da “karı”sının “efendi”sidir. Aynı zamanda da bir tür “tanrı” durumundadır “karı”sı için. “Ba’l” denmesi bundan.
Koca “efendi” olunca, “karı”sı da, ne denli “özgür (hurre)” sayılırsa sayılsın; “dişi köle (cariye)” sayılır. “Dişi köle” gibi “alınıp satılması” yoktur. Ama kocaya verilen yetki, karı için uygun görülen konum, kadının “alınıp satılmaya” yakın bir durum sergiler. Sonuçta “kadın”, bir tür “mal” sayılır.
Böyle olduğu içindir ki, Kur’an’da, Sâd suresinin 23. ve 24. ayetlerinde “kadın”a “dişi koyun” anlamına gelen “Na’ce” denmiştir (Bkz. Tefsirler, örneğin Taberî, Camiu’l-Beyân, 23/92/97).
Hadislerdeki açıklamaya da uygundur bu. Muhammed’in anlatmasına göre, koca “râî”, yani “çoban”, onun karısıysa “raiyye”den, yani “sürü”dendir (Buhârî, e’s-Sahih, Kitabu’l-Cum’a/11; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’l-İmare/20, hadis no: 1829). Kocanın “çoban”, karınınsa “sürüden biri” olarak görülmesi, İslâm’ın başından bu yana süregelmiş, kadının bu konumu, tüm müslümanlarca benimsenmiştir.
“Sürü”dekiler, “mal”lardan oluşur. Bu durumda, İslâm düşüncesi, kadını “sürü”den saymakla da, ona “mal”, “erkeğin malı” gözüyle baktığını bir kez daha ortaya koyar.
Kadına, İslâm’ın “mal” diye baktığını gösteren çok şey vardır. Pek çok “hüküm”, pek çok Şeriât kuralı. Bir “boşanma” kurumunu ele alalım. “Boşanma”, İslâm”da -bilindiği gibi- “erkeğin hakkı”dır. Erkek, kadını boşayabilir de, kadın erkeği boşayamaz. Neden?
Aynı temelden dolayıdır bu da. Yani İslâm, kadını “mal-mülk” gördüğü için. Bir malın, mülkün “sahib”i, dilediği zaman bu maldan, mülkten “vazgeçebilir.” Kaldırıp atabilir, satabilir. Kimse karışamaz. Ama bir malın, mülkün, kendi sahibini atabileceği, satabileceği düşünülemez. Koca da, karısının “mülk sahibi” türünden sahibidir. Karısını boşaması da bir tür “vazgeçme”dir “mal ve mülk”ten. Sonra bu mal, mülk gidip yeni “sahip” bulamaz. Kadın da koca bulamaz. İslâm, “mal” gördüğü kadına böyle bir “irade” vermez. O kadına koca olacak biri varsa, o gelip kadını bulur. Malı, mülkü, “yeni sahibi”nin gelip bulması gibi.
Medenî Yasa’yla, böyle bir durumdan, yani “mal-mülk olma” niteliğinden kurtarılmak istenmiştir. Ne ölçüde kurtarılabilmiştir? Bu, tartışılabilir.
“UĞURSUZ BİR MAL”
Kadın, İslâm Şeriâtı’nın gözünde yalnızca bir “mal” değil; “uğursuzdur” da. Muhammed, çok açık biçimde, “kadın”da da “uğursuzluk” bulunduğunu söyler (Bkz. Buhârî, e’s-Sahih, Kitabu’l-Cidâd/7; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’s-Selâm/115-116, hadis no: 2225; Ebu Dâvûd, Sünen, Kitabu’t-Tıbb/24, hadis no: 3922; Tirmizî, Sünen, Kitabu’l-Edeb/58, hadis no: 2824; İbn Mace, Sünen, Kitabu’n-Nikâh/55, hadis no: 1995; Neseî, Sünen, Kitabu’l-Hayl/55, hadis no: 3598; Malîk İbn Enes, Muvatta, Kitabu’l-İstizan/8, hadis no:22, s.972; Ahmed İbn Hanbel, 2/8…)
(…)
“KADINLARINIZ, EKİN TARLANIZ”
Bakara suresinin 223. ayetinde (Diyanet’in resmî çevirisiyle) şöyle deniyor:
-“Kadınlarınız, sizin tarlanızdır. Tarlanıza, istediğiniz gibi gelin…”
İnsanın “tarla”sı da “mülk”üdür. Bu ayet de açıkça, kadının bir “mülk” görüldüğünü ortaya koyuyor. Dahası da var:
Bu ayetin nedeni (“iniş nedeni”) tartışmalıdır. İbn Ömer’den aktarılan ve Buhârî’nin de yer verdiği bir hadise göre, bu ayette, erkeğin, “kendisi için bir ekinlik (tarla) durumunda olan karısı”yla “ters cinsel ilişki”de bulunabileceğinin anlatıldığını kabul etmek gerekir. Yani ayet, bu ters ilişkiye “olur” diyor (Bkz. Buhârî, e’s-Sahih, Kitabu Tefsiri’l-Kur’an/38; Celaluddin Süyûtî, el İtkân, Mısır, 1978, 1/42; Fahruddîn Râzî, e’t-Tefsiru’l-Kebîr, 6/72/73).
Kimi de ayette, kadınla, normal ilişkide bulunmak koşuluyla istenen biçimde yatılabileceğinin anlatıldığı görüşünde. F. Râzî, her iki kesimin de görüşlerine ve kanıtlarına yer veriyor (Bkz. Aynı yer).
Hangi görüş kabul edilirse edilsin, burada, konumuz nedeniyle bizi ilgilendiren, kadının, “erkek için bir ekin tarlası” diye sunuluyor olmasıdır.
“KADIN: BİR META”
Kur’an, kadını, erkek için ‘”bir meta” diye sunar. Bu, Nisâ suresinin 24. ayetinde açıkça göze çarpar. Bu ayette, “…Onlardan (karı olarak aldıklarınızdan) metalandığınızda (yani meta olarak kullandığınız zaman) ücretlerini (mehirlerini) verin…” Diyanet’in çevirisindeki anlamı da şöyle: “…onlardan faydalanmanıza mukabil, kararlaştırılmış olan mehirlerini verin…” Ama kadınlar için kullanılan sözcük, “meta” sözcüğünün türevidir.
Kimilerine göre bu ayet, “mut’a nikâhı’yla kadın alınabileceğini” anlatıyor. (Bkz. F. Râzî, 10/49) Sözlük anlamıyla “mut’a” ve “meta” aynı (Bkz. Râgıb, el Müfredât, M-T-A).
Kadından “meta” olarak yararlanmanın bir yolu da “mut’a nikâhı”dır.
“MUT’A NİKÂHI”
Belirli bir ücret karşılığında ve belirli bir süre için kadından cinsel yönden yararlanmak amacıyla erkekle kadın anlaşırlar. Ve bir süre birlikte yaşarlar. Bu tür anlaşmaya “mut’a nikâhı” denir. Kimi hadisler, bu nikâh biçiminin Muhammed döneminde, bir süre bulunduktan sonra geçerli olmaktan çıkarılıp yasaklandığını belirtirken, kimi hadisler her zaman (bugün bile) Şeriât’ta geçerli olduğunu anlatır (Bkz. F. Râzî, 10/49; Müslim, e’s-Sahih, Kitabu’n-Nikâh/11-32, hadis no: 1404-1407). Bu nikâh biçiminin, Ömer dönemine değin geçerli olduğunu, sonra Ömer’in bunu kaldırdığını anlatan hadis de vardır (Bkz. Müslim, Kitabu’n-Nikâh/14-18, hadis no: 1405).
Bu nikâh biçimi, bugün İslâm dünyasının kimi kesiminde geçerlidir. Kadın, erkeğe hep “sunulur”. Cennette de “huri”lerin erkeklere sunulacağını bildirir Kur’an’da. Bu da, İslâm’ın, kadına bakışını anlatan nice kanıttan biri.
Turan Dursun