Çocukluğa Yolculuk
Çocukluğa Yolculuk
Soğuk ve şehirlerarası yollarda vazgeçtim çocuk olmaktan diyordu. Yılmaz Erdoğan. Kış gecelerinin uzun sürdüğü diyardan kopup gelmiş asi bir yürekten sesleniyordu bize. Doğanın insana inat kendini yaşadığı yerlerin gıdasıyla beslenmiş çocuk ruhuyla, bize de çocuk olmaktan vazgeçmeyi öneriyordu üstü kapalı kelimelerle.
Oysa o bitmez tükenmez gecelerin sessizliğinde öğrendim çocuk kalmayı. Doğaya inat ben de kendim olarak kalmayı, doğadan öğrendim bana karşı olan herşeye karşı direnmeyi. Kar yığınları altında neredeyse görünmez evimizin küçücük odasında kırılmış camlardan sızan dondurucu soğuğa karşı çoban keçesinin içinde soğuğa inat sıcaklığı koynumda hissetmeyi. Herşeye karşı varoldukça yılmayan ve asla büyümek istemeyen çocuk olarak kalmanın gerekliliğini öğrendim. Kaybettikten sonra çocukluğumu asla geri alamayacağımı, beni kendilerine benzetmeye çalışan büyüklerimden. Evimizin önünden geçerken kulağımı okşayan derenin aşağılara doğru çağlarken birleştiği küçük derelerden oluşan sazsız senfonin büyüdükçe ne kadar vahşileştiğini duydum. Gözlerimi kaçırsam da günlerce beynimde dolanıp durdu uğultusu. Büyümenin ne getirdiğinden neler götürdüğünü öğrendim. Pencereden lapa lapa karın inişini seyrederken sisin içinden çıkıp indikçe büyüyen ve aniden yamaçları da beraberinde indirirken ne kadar acımasız olduğunu gördüm yeni dikilmiş fidanlar kaybolurken çığın altında. İlk ezikliğini duydum ana kucağından ortalığa atılırken çocukluktan çıkışa adımın. O an işledi içime emekleyerek kendilerine doğru yürümemi isteyen büyüklerimin neden büyümeme meraklı olduğunu. Kendileri gibi olmamı istediklerini. Gözlerimde büyük görünseler de benimle aynı dünyayı paylaştıklarını. Benimle konuşmaya çalışırken farkettim aslında büyümediklerini ama neden büyükler gibi davranmaya çalıştıklarını çözemedim çocuk aklımla. Derken duygularım yetişti imdadıma aynı duyguları paylaşıyorduk onların özlemle emeklemelerimi seyredişleri bekleyişleri benim onlara ulaşma çabam ortaktık özlemde. Benim yeni tanıştığım onların yıllarca acısını çektiği tutulmaz duygu. Olduğum yerde sıcaklığın keyfini tadarken yokluğumun hasretini çekti onlar. Kesin değil ama onların bende kendilerini aradıklarını düşündüm henüz ana rahminin yumuşaklığından kurtulamamış kafamdaki akılla. Onları kendime kendimi onlara benzetiyordum. İlkbaharın o narin narin düşene kadar ki haline yağmurun. Sağanakları tanıdıkça güzelliğini arayacaktım o ilkbaharın içime işleyen coşkusunu. Soğuktan üşütmüş babam yataklara düştükten sonra ne kadar gerekli olsa da yağmurun gereğinden fazlasının zararlı olduğunu. İlk badem ağaçlarında açan filizlerle tanıştım. Penceremizin açık camından içeri girmeye çalışan yeşilin en güzel tonları arasında nasıl da burdayız diyorlardı. Çok sonra öğrenecektim o filizlerin yeni çıkmış dişlerime ilk doğal tadı vereceğini ve büyüdükçe kartlaşıp yenemeyecek duruma geldikten sonra badem olup pestille beraber kış gecelerinin azığı olarak geç saatlerde ağzımı tadlandıracağını öğrenecektim. Yemekten sonra yıllar sonra dedem olduğunu öğreneceğim büyük çocuğun anlattığı masallardan korkarak annemin kucağına sığındığım saatlerin yıllar sonra yalnızlık saatlerim olacağını nerden bilebilirdim anne kucağı bile bulamayacağımı. Sırf bu yüzden büyümüş insanlar arasında dolaşırken kendi dünyamda çocukluğumu arayacağımı.
Yıllar sonra şimdi odamın dört duvarı arasında dışarıda yağan yağmurun nede bu kadar yavan geldiğini daha iyi anlıyorum ve ilk kez neden korktuğumu hissediyorum ama arkama dönüp baktığımda kucağına sığınacak ne bir annem var ne de içine girebileceğim bir keçe. Gecenin sessizliğini bozan yağmurun kaç çocuğa sağanağın haberini verip korkuttuğunu bilmiyorum ama o ilkbaharda yağan narin yağmur özlemimi doruğa çıkarıyor. Paramparça olmuş yürekleri bir an olsun bir araya getirip götürmesini çok iyi biliyor ama bir arada kalmalarına izin vermiyor aslında yağmurla birlikte gökten özlem yağdığını farkediyorum. Derin bir boşluğa doğru yol alırken yalnızlık çektiğimi. Geç saatlerde kendime doğru yolculuğa çıkmamı sağlıyor sağanak yağmur. Koca bir özlemle karşılaşıyorum ilk durakta ve ilk darbesini yiyiyorum karanlıktan sendelesem de ayakta kalmayı başarıyorum düşmek üzereyken bedenim yüreğim tutup kaldırıyor beni. Geceye karşı umutla düş kurmamı öneriyor ve tekrar ait olduğu yere çocukluğa içime dönüyor.
YORUMLAR
Hepimizde bitmeyen bir özlem bu çocukluk anıları.
Hayat ileri gittikçe, anılar daha derinlere iniyor, ama asla unutulmuyor.
Özgür
Özgür
Billur T. Phelps
Okudum,
Öncelikle yazıda paragraf aralarını çok uzun tutmanızdan dolayı gözüm rahatsız olduğu için atlayarak okudum itiraf edeyim.
Büyümüş ama çocuk kalmışlardan ve büyümekten mutsuz her daim içinizdeki çocuğa sığınmaktan söz etmiş gibi ...
Benim anladığım bu. Ama yazarın esas anlatmak istediği başka da olabilir, çünkü beyninizi değil ancak yazıyı okuyabiliyoruz.
İyi bayramlar,