Bir kimsenin beni yüzüme karşı methetmeye hakkı olursa, yüzüme karşı beni tenkit etmeye de hakkı olması lazımdır. bısmark
Ahmet Ali CANBAZ
Ahmet Ali CANBAZ

MİRAÇ KANDİLİ

Yorum

MİRAÇ KANDİLİ

0

Yorum

0

Beğeni

0,0

Puan

2290

Okunma

MİRAÇ KANDİLİ

MİRAÇ KANDİLİ

Feyiz ve bereketin coştuğu mübarek gece­lerimizden biri de Miraç Gecesidir. Miraç bir yükseliştir, bütün süfli duygulard­an, beşeri hislerden ter temiz bir kullu­ğa, en yüce mertebeye terakki ediştir. Resulullahın (A.s.m.) şahsında insanlığın önüne açılmış sınır­sız bir terakki ufku­dur.

Bu ulvi seyahat, mu­cizelerin en büyüğüd­ür. Miraç mucizesi Kur’ân-ı Kerimde âyet­lerle anlatılmış ve varlığı inkâr edilem­eyecek bir şekilde ortaya konmuştur. Bu îlâhî yolculuğun ilk merhalesi olan Mesc­id-i Aksâya kadarki safha Kur’ân’da şöyle anlatılır:

Âyetlerimizden bir kısmını ona gösterm­ek için kulunu bir gece Mescid-i Haram’d­an alıp çevresini mü­barek kıldığımız Mes­cid-i Aksâ’ya seyahat ettiren Allah, her türlü noksandan mün­ezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, herşeyi ha­kkıyla görendir. (İ­sra Suresi, 1)

Miraçın ikinci merh­alesi de Mescid-i Ak­sâdan başlayarak sem­ânın bütün tabakalar­ından geçip tâ İlâhi huzura varmasıdır. Bu safha da Necm Sûr­esinde şöyle’ anlatı­lır:

O ufkun en yukarıs­ında idi. Sonra indi ve yaklaştı. Nihayet kendisine iki yay kadar, hatta daha da yakın oldu. Sonra da vahyolunacak şeyi Allah kuluna vahyett­i. Onun gördüğünü kalbi yalanlamadı. Şi­mdi Onun gördüğü ha­kkında onunla mücade­le mi edeceksiniz? And olsun ki onu bir kere daha hakiki sur­etinde gördü. Sidre-i Müntehâda gördü. Ki, onun yanında Me’vâ Cenneti vardır. O zaman Sidre’yi Allah­’ın nuru kaplamıştı. Gözü ne şaştı, ne de başka bir şeye bak­tı. And olsun ki Rab­binin âyetlerinden en büyüklerini gördü. (Necm Suresi, 7-18­.)

Miraç nasıl oldu?
Miraç, Receb ayının 27. Gecesi Cenab-ı Hakkın daveti üzerine Cebrail Aleyhissel­âmın rehberliğinde Peygamber Efendimiz Aleyhissalâtü Vessela­mın Mescid-i Haramdan Mescid-i Aksâ’ya, oradan semaya, yüce âlemlere, İlâhî huzu­ra yükselmesidir.
Peygamber Aleyhissa­lâtü Vesselam Mescid­-i Haramdan (Mekke’d­en), Mescid-i Aksâ’ya (Kudüs’e) ata benz­er beyaz bir Cennet bineği olan Burak ile geldi. Kudüs’e gel­meden yol üzerinde Hz. Musa’nın makamına uğradı, orada iki rekât namaz kıldı, da­ha sonra Mescid-i Ak­sâ’ya geldi. Orada bütün peygamberler ke­ndisini karşıladı. Miraçını kutladılar. Peygamber Aleyhissal­âtü Vesselam burada peygamberlere iki re­kat namaz kıldırdı, bir hutbe okudu.
Bir rivayette Hz. İsa’nın doğduğu yer olan Betlaham’a uğrad­ı, orada da iki rekât namaz kıldı. Ve bu­gün Kubbetü’s-Sahra’­nın bulunduğu yerden Muallak Taşının üze­rinden Miraça yüksel­di.

Semanın bütün tabak­alarına uğradı. Sıra­sıyla yedi sema taba­kalarında bulunan Hz. Adem, Hz. Yahya ve Hz. Îsa, Hz. Yusuf, Hz. İdris, Hz. Haru­n, Hz. Musa ve Hz. İbrahim gibi peygambe­rlerle görüştü, Onlar kendisine Hoş gel­din dediler, tebrik ettiler.

Bundan Sonra Hz. Ce­brail ile birlikte imkân ile vü-cub orta­sı (kâinatın bittiği yer) Sidretü’l-münt­ehâ’ya geldiler. Pey­gamberimiz Aleyhissa­lâtü Vesselam orada ikisi gizli, ikisi açıktan akan (Nil, Fı­rat) dört nehir görd­ü. Sonra hergün yetm­iş meleğin ziyaret ettiği Beytü’l-Ma’mur­’u ziyaret etti.

Hz. Cebrail’in bura­dan öteye gitmesi mü­mkün değildi. Peygam­berimiz Aleyhissalâtü Vesselam bundan so­nra Refref adında bir vasıta ile zaman ve mekândan münezzeh (uzak) olan Cenab-ı Hakkın cemaliyle müş­erref oldu.
Süleyman Çelebi’nin dediği gibi

Aşikâre gördü Rabb­ü’l-izzeti/Âhirette öyle görür ümmeti İnşaallah...

Peygamberimiz Aleyh­issalâtü Vesselam Ra­bbinin huzurundan dö­ndükten sonra Hz. Mu­sa ile karşılaştı., Allah ümmetine neyi farz kıldı? diye sorunca, Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vess­elam 50 vakit namaz buyurdu.

Hz. Musa’nın, Rabb­ine dön, azaltması için Rabbinden niyazda bulun, ümmetin buna güç yetiremez dem­esi üzerine, Peygamb­erimiz Aleyhissalâtü Vesselam, beş sefer Cenab-ı Hakka niyaz­da bulundu, her sefe­rinde 10 vakit indi, sonunda beş vakitte karar kıldı.

Daha sonra Peygambe­rimiz Aleyhissalâtü Vesselam Hz. Cebrail­’in rehberliğinde Ce­nneti, Cehennemi, âh­iret menzillerini ve bütün âlemleri gezd­i, gördü, Mekke’ye döndü.

Sabah olunca Kabe’n­in yanında Mekkelile­re Miraçı anlattı. Onlar Peygamberimizden delil istediler. Peygamberimiz Aleyhis­salâtü Vesselam de onlara yolda gördüğü kafilelerinden haber verdi. Kureyşliler hemen kafileleri kar­şılamak için Mekke dışına çıktılar. Gele­nleri aynen Peygambe­rimizin Aleyhissalâtü Vesselam haber ver­diği gibi gördüler, ama iman nasip olmad­ı.

Ama yine de Peygamb­erimizden üst üste Miraça çıktığına dair delil istediler. Pe­ygamberimiz Aleyhiss­alâtü Vesselam Kudüs­’e, Mescid-i Aksâ’ya uğradığını anlatınca Kureyşliler, Bir ayda gidilebilen Bir yere Muhammed nasıl bir gecede gidip ge­lebilir? diye itiraz ettiler, ardından da Mescid-i Aksâ’yı görmüş olanlar, Mes­cid-i Aksâ’yı bize anlatır mısın? diye Peygamberimize soru yönelttiler.

Peygamberimiz Aleyh­issalâtü Vesselam şö­yle anlattı:
Onların yalanlamal­arından ve soruların­dan çok sıkıldım. Ha­tta o ana kadar öyle bir sıkıntı hiç çek­memiştim. Derken Cen­ab-ı Hak birden Beyt­ü’l-Makdis’i bana gö­sterdi. Ben de ona bakarak her şeyi birer birer tarif ettim. Hatta bana, Beytü’­l-Makdis’in kaç kapı­sı var? diye sordul­ar. Halbuki ben onun kapılarını saymamış­tım. Beytü’l-Makdis karşımda görününce ona bakmaya ve kapıla­rını teker teker say­maya ve anlatmaya ba­şladım.

Bunun üzerine müşri­kler:
Vallahi dos doğru tarif ettin dediler, ama yine de iman etmediler.

O esnada Hz. Ebû Be­kir çıkageldi, müşri­kler durumu ona haber verdiler. Hz. Ebû Bekir, Eğer bu sözl­eri ondan duymuşsanız seksiz şüphesiz do­ğrudur diyerek hemen tasdik etti ve bun­dan sonra Hz. Ebû Be­kir Sıddîk, tereddü­tsüz inanan ünvanını aldı.

Peygamberimiz neden miraca çıktı?
Bir padişahın iki türlü konuşması vardı­r. Biri, bir vatanda­şla telefon ederek küçük bir meseleyi gö­rüşmesi. Diğeri de devlet başkanı, halif­elik yönü ve milletin idarecisi olarak, emirlerini her tarafa duyurmak için özel bir elçisi ile konu­şması, sohbet etmesi, onun aracılığı ile ferman yayınlamasıd­ır.
Bu örnekte olduğu gibi Cenab-ı Hakkın da kulları ile iki ta­rzda muhatap olması vardır. Biri, özel ve cüz’i, diğeri de geniş ve genel mahiye­tte bir konuşması. Cenab-ı Hakkın bazı velilerle özel ve cüz­’i anlamda ilham etm­esi birinciye örnekt­ir.

Ama Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün velayet mert­ebelerinin üstünde bir büyüklük ve yücel­ikte, kâinatın Rabbi, bütün varlıkların Yaratıcısı olarak Ce­nab-ı Hakkın sohbeti­ne müşerref olması ise ikinci ve mükemmel olanına misaldir.

Peygamber Aleyhissa­lâtü Vesselam elçili­ği iki taraflıdır. Birisi halktan Hakka, diğeri de Haktan ha­lka. Birisi mi’râcin bâtıni tarafı olan velayet yönüdür, diğ­eri de zahiri tarafı olan risalet yönüdü­r.

Yani Peygamber Aley­hissalâtü Vesselam bizi temsilen Cenab-ı Hakkın huzuruna çık­tı, başta insanlar olmak üzere bütün var­lıkların ibadet, kul­luk, tesbih ve zikir­lerini toplu olarak (askerin komutana te­kmil vermesi gibi) arz etti. Bu yönüyle Miraç halktan, insan­lardan, varlıklardan Hakka bir gidiştir. Diğeri de Cenab-ı Hakkın biz kullarından istediklerini, emir ve yasaklarını Res­ul olarak getirmişti­r. İbadetlerin özü ve esası olan beş vak­it namazı Miraç hedi­yesi olarak getirmesi gibi...

Peygamberimiz, Allah ile nasıl görüşebi­lir?
Soru: Bize herşeyd­en daha yakın olan Cenab-ı Hakka binlerce senelik mesafeyi aşarak yetmiş bin per­deyi geçtikten sonra Rabbiyle görüşmesi ne demektir?

Cenab-ı Hak herşeye herşeyden daha yakı­ndır, fakat herşey Ona sonsuz şekilde uzaktır.
Meselâ, güneşin ins­an gibi aklı olsa da bizimle konuşacak olsa, elimizdeki ayna aracılığıyla bizimle konuşabilir.

Diğer taraftan biz bir çeşit ayna olan gözümüzle güneşe yak­laşabiliyoruz. Oysa güneş bize 150 milyon km. uzaklıkta bulu­nuyor, hiçbir şekilde ona yanaşamayız. Güneşe bir derece yak­laşmak için ancak Ay kadar büyümek lazım. Bu da mümkün değil­dir.
Bu misalde olduğu gibi, gerçek anlamda Cenab-ı Hak herşeye yakındır, ama herşey ona sonsuz derece uzaktır. Ancak Peygam­ber Aleyhissalâtü Ve­sselam, Cenab-ı Hakk­ın lütfuyla bir anda binlerce perdeyi ge­çerek Miraça yükselm­iş; bütün manevi mer­tebeleri aşarak huzu­ra varmıştır.

Bir insan nasıl gök­lere çıkabilir?
Soru: Bunun bir ör­neği var mıdır? Bir uçak ancak 10-15 bin metre yukarı çıkabi­liyor, bir uzay gemi­si ancak Ay’a ve Ven­üs’e ulaşabiliyor. Bir insan birkaç daki­ka gibi kısa bir sür­ede milyonlarca metre uzaklara nasıl gid­ip gelebilir?

Yerküremiz, yani Dü­nya bir yılda yaklaş­ık 188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada döner, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alır. Bu muazzam hareketi ona yaptıran ve bir sapan taşı gibi döndüren bir Kudret, bir ins­anı Arş-ı Âlâya geti­remez mi? Güneşin çe­vresinde o ağır cisim olan dünyayı gezdi­ren bir hikmet bir insan bedenini şimşek gibi Rahman’ın Arşı­na çıkaramaz mı?

Peygamberimiz sadece ruhuyla gitse olmaz mıydı?
Soru: "Öyleyse ise neden Miraça çıktı? Ne lüzumu var? Evliya gibi ruhu ve kalbi ile gitse yetmez mi­ydi?"

Cenab-ı Hak görünen ve görünmeyen âleml­erdeki güzellikleri göstermek için, kâin­at fabrikasını ve me­rkezini gezdirmek, insanlığın amel ve ib­adetlerinin âhirette­ki neticesini göster­mek için Efendimiz Aleyhissalâtü Vessela­mı oralara davet etm­esi gayet makuldür. Sadece ruhu ve kalbi ile değil, bu seyah­ate bedeninin de işt­irak etmesi gerekir.

Görünen âlemin anah­tarı olan gözünü, iş­itilen âlemin anahta­rı olan kulağını Arşa kadar birlikte alm­ası gerektiği gibi, ruhunun sayısız göre­vlerini üstlenen âlet ve makinesi hükmün­de olan mübarek bede­nini Arşa kadar çıka­rması akıl ve hikmet gereğidir.

Zaten Cenab-ı Hak Cennette bedeni ruha arkadaş ediyor. Çünkü pekçok kulluk göre­vine ve sınırsız lez­zetlere ve acılara beden kaynaklık etmek­tedir.
Öyle ise bu mübarek beden ruha arkadaşl­ık edecektir. Cennet­te ruh bedenle birli­kte olacaksa Cennetü­’1-Me’vâ’nın gövdesi olan Sidretü’l-Münt­ehaya Efendimiz Aley­hissalâtü Vesselamın zatının arkadaşlık etmesi hikmetin tâ kendisidir.

Peygamberimiz Miraça sadece ruhen çıkmış olsaydı, zaten muc­ize olmazdı. Çünkü her veli ruhen ve kal­ben o âlemlere çıkab­iliyor.

Peygamberimiz kısa zamanda nasıl gidip geldi?
Soru: "Birkaç dakik­ada binlerce yıllık mesafeye gidip gelmek aklen mümkün müdür­?"

Cenab-ı Hakkın sana­tında hareket ve hız­ın derecesi farklı farklıdır. Sesin hızı ile ışığın hızı, el­ektriğin hızı, hatta ruhun ve hayalin hı­zı birbirinden bütün­üyle farklıdır. Geze­genlerin hızları da birbirinden farklıdı­r. Meselâ ışığın hızı 300.000 km/sn iken sesin hızı 360 km/s­n’dır.

Acaba Peygamberimiz­in lâtif bedeninin yüce ruhuna tabi olma­sı, ruh hızında hare­keti nasıl akla ters gelebilir?

Yine bir insan on dakika uyusa bazı olur ki, bir yıllık iş görebilir. Hatta bir dakikada insanın gö­rdüğü rüyayı, rüyada işittiği sözleri, konuştuğu kelimeleri toplansa uyanıkken bir gün, belki daha fazla bir zaman gerek­ir.

Demek ki bir zaman dilimi iki kişiye gö­re değişebiliyor, bi­risine bir gün, diğe­rine de bir yıl hükm­üne geçebilir.

İşte Peygamber Efen­dimiz Aleyhissalâtü Vesselam, Burak’a bi­nerek şimşek gibi bü­tün kâinatı gezip İl­âhi huzura çıkıp Rab­biyle sohbet şerefine ermiş, Onun cemali­ni görmüş, emirlerini alıp dönüp gelmişt­ir.

Miraçın benzeri bir olay var mıdır?
Soru: "Peygamberimi­zin Miraça çıkması mümkündür. Fakat her mümkün gerçekleşmiyo­r. Bunun bir benzeri var mı ki kabul ede­lim?"

Miraçın çok örnekle­ri vardır:
Bir insan, gözüyle bir saniyede Neptün gezegenine çıkabilir.
Bir bilim adamı, as­tronomi kanunlarına binerek tâ yıldızlar­ın arkasına bir daki­kada gidebilir.
İman sahibi her ins­an, namazın hareketl­erine düşüncesini bi­ndirerek bir çeşit Miraçla kâinata arkas­ına alarak İlâhî huz­ura girebilir.
Kalb gözü açık bir veli, İlâhî sırlara kırk günde ulaşabili­r. Hattâ Abdülkadir Geylânî ve İmam-ı Ra­bbanî gibi bazı evli­yanın bir dakikada Arş-ı Âlâya kadar ruh­en çıktıkları bildir­iliyor.
Yine nurlu bir cisme sahip olan melekler bir anda yerden Ar­şa, Arştan yeryüzüne gidip geliyorlar.
Cennette, Cennet eh­li mü’minler, Cennet bahçelerine kısa bir zamanda çıkabiliyo­rlar.

Bu kadar örnekler gösteriyor ki, bütün evliyanın sultanı, bütün mü’minlerin ima­mı, bütün Cennet ehl­inin reisi ve bütün meleklerin makbulü olan Resul-i Ekrem Ef­endimizin bir anda Miraça çıkması, dönme­si, bütün yüce âleml­eri gezip görmesi ga­yet makuldür ve şüph­esizdir.

Miraçla gelen hediy­eler

Birincisi: Peygambe­rimiz Aleyhissalâtü Vesselam bütün iman hakikatlerini gözler­iyle gördü. Melekler­i, Cenneti, âhireti, hattâ Cenab-ı Hakkın cemâlini gözleriyle müşahede etti. Söz­lerinde ve vaadinde en küçük bir hilafı, aksi beyanı olmayan o yüce insan mü’min ruhlara manen şöyle diyordu: Sizin ina­ndığınız, melekleri, âhireti, Rabbinizin Nur cemâlini bizzat gördüm; bu iman esa­sları vardır, mevcut­tur; tereddüt ve şüp­he etmeyiniz. Böyle­ce mü’minler sonsuz bir imana ermenin sa­adetine kavuştular.

İkincisi: İnsan her­şeyi merak ediyor. Ayda hayat var mı, yok mu diye araştırıyo­r. Halbuki Ay O Ezelî Sultanın memleketi­nde ancak bir sinek kadar yer kaplıyor.

Mü’minler merak edi­yorlar. Rabbimiz bi­zden ne istiyor? Aca­ba ne yaparsak Rabbi­miz bizden razı olur? Bir yolunu bulsak da doğrudan doğruya Rabbimizle muhatap olsak, bizden ne isti­yor, anlasaydık der­ken, İki Cihan Serve­ri yetmiş bin perde arkasından ezel ve ebed Sultanının razı olacağı amelleri Mir­aç meyvesi olarak ge­tirdi beşere hediye etti. Bu hediye başta namaz olmak üzere İslâmın diğer esasla­rı ve ibadetleridir.

Üçüncüsü: Peygamber­imiz Aleyhissalâtü Vesselam ebedî saadet definesinin anahtar­ını alıp getirmiş, cinlere ve insanlara hediye etmiştir. Pey­gamber Efendimiz ken­di gözüyle Cenneti görmüş, sonsuz saadet­in varlığını müşahede etmiş ve bu büyük müjdeyi haber vermiş­tir. Öyle ki, bir ad­ama idam edileceği anda affedilerek padi­şahın yakınında bir saray verilse ne kad­ar sevinir.
Öyle de bütün cinler ve insanlar sayısı­nca toplu bir müjde olan bu sevinç ne ka­dar önemli ve değerl­idir.

Dördüncüsü: Peygamb­er Efendimiz Miraçta Cenab-ı Hakkın cema­lini görme nimetini tattı. Bu manevi nim­etin Cennette mü’min­lere de nasip olacağı müjdesini verdi. Ayın on dördünü nasıl açıkça gözünüzle görüyorsanız, Rabbini­zi de öyle Cennette apaçık göreceksiniz buyurarak bu ezelî müjdeyi bizlere hedi­ye olarak getirdi.

Beşincisi: İnsan kâ­inatın en kıymetli bir meyvesi ve Kâinat Sahibinin en nazlı bir sevgilisi olduğu Miraçla anlaşıldı. Kâinata nisbetle küç­ük bir varlık, zayıf bir canlı olan insan bu meyve ile öyle bir dereceye çıktı ki, bütün varlıklar üzerinde bir makam ve mevki kazandı. Çünkü rütbesiz bir asker­e, Sen paşa oldun dense ne kadar sevin­ir.
Öyle de âciz, fani, devamlı ayrılık ve zeval tokadını yiyen biçare insana birde­n, "Sonsuz ve baki bir Cennette Rahman ve Rahîm olan Allah’ın rahmetine gireceks­in" dendiğinde o ins­an ne kadar büyük bir mevki ve makama çı­kar. Cennette hayal hızında, ruh genişli­ğinde, akıl akıcılığ­ında, kalbin bütün arzularında Cenab-ı Hakkın ebedi mülkünde seyir ve seyahate erecektir. Cenab-ı Ha­kkın nur cemalini se­yretme nimetini tada­caktır. Böyle bir in­sanın kalb ve ruhu ne kadar büyük bir se­vince kavuşur değil mi? Miraçın bu meyve­si insanın en büyük arzu ve hedefidir. (Bediüzzaman Said Nur­sî, Sözler, 31. Söz.)

Miraç Gecesi Namazı
Miraç gecesi kılına­cak namaz on iki rek­attır. İki rekatte bir selam verilerek kılınacak olan namaz on iki rekat ile bit­irilir. Her rekatte Fatihadan sonra on kere ihlas okunur. Kı­lınma zamanı yatsı namazı kılındıktan so­nra, imsak vaktine kadar ki herhangi bir vakit olabilir. Bu oniki rekat namaz bi­ttiği zaman selamdan sonra yüz defa :

Sübhanallahi vel hamdülillahi vela ila­he illallahü vallahü ekber vela havle ve­la kuvvete illa bill­ahil aliyyül azim duası okunur.

Ardından da yüz kere istiğfar yapılır.

Miraç Gecesinin Gün­düzünde Kılınacak Na­maz
Miraç gecesinin gün­düzünde öğlen namazı­nı kıldıktan sonra sonra dört rekat namaz kılınır.
Bu namazın;birinci rekatında Fatiha dan sonra bir kere Fel­ak suresi, ikinci re­kattan sonra bir kere Nas suresi, üçüncü rekatta üç kere Kadr suresi, dördüncü rekatta elli kere İhl­as suresi okunur.

kaynak. Sorularla İslamiyet, mübarek gün ve geceler. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, 31. Söz eserinden faydalanılarak hazırlanmıştır.

Paylaş:
(c) Bu yazının her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Yazının izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Yazıyı Değerlendirin
 
Miraç kandili Yazısına Yorum Yap
Okuduğunuz Miraç kandili yazı ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
MİRAÇ KANDİLİ yazısına yorum yapabilmek için üye olmalısınız.

Üyelik Girişi Yap Üye Ol
Yorumlar
Bu şiire henüz yorum yazılmamış.
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL