4
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
2338
Okunma

Alemleri Gezdi Hiç’in Peşinde
Zor dostlar zor hem de çok zor…
Nedir ? derseniz bu zor olan…
Gözlerimizi ağlayarak açtığımız bu dünyada insana biçilen ömür sürecinde nasıl bir hayat süreceği
ne gibi evrelerden geçeceği şöyle ya da böyle ardında bir isim bırakıp bırakmayacağı ve de göçme vakti geldiğinde bu vedanın nasıl nerede ve ne şekilde gerçekleşeceğini bilmemenin ve hatta tahmin bile edememenin zorluğudur bence.
İlgi duyduğunuz insanların hayatlarına baktığınızda öyle portrelerle karşılaşırsınız ki insanın nutku tutulur.
Doğadaki renkler kadar renklidir bazı insanların yaşam serüvenindeki renkler . Ve bu renkler ki yine insanların fırça darbeleriyle renklendirilmiştir birbirinden farklı olarak.
İşte size bir isim.
Ve bir soru:
Neyzen Tevfik Kolaylı’yı nasıl bilirsiniz ey cemaat?
Ne hayatı, ne dünyayı, ne de kendisini "hiç" kavramıyla ifade etmek değildi onun yaptığı. O, karşıtlıkların birbirini var ettiği algılayışımızda, var oluş derinliğinin sarhoşluğu içinde arayışını sürdürürken “Hiç” olanı fark etmişti. Para-pul, mal-mülk, şan-şöhret elinin tersiyle ittiği şeylerdendi. Adaletsizliğe, çıkarcılığa, kör inançlara, baskıya, otoriteye, din istismarına sert ve etkili bir üslupla hicivlerinde ve hayatında baş kaldırdı. Boynunda eski yazıyla “Hiç” yazardı.
28 Ocak 1953’de son buldu. Cenaze namazı Beşiktaş’ta Sinan Paşa Camii’nde kılındı. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısında ki Barbaros Bulvarını doldurdu. Memurların, profesörlerin, ileri gelenlerin yanı sıra kılıklarına çeki düzen vermeye çalışmış sarhoşlar, sokak serserileri ve bin bir çeşit insan bir arada uğurladılar Neyzen’i bilinmeyene. Kim bilir belki de hiçlikten hepliğe…
Neyzen Tevfik Abdülhamid istibdatından Mısır’a kaçınca Kahire’de beş parasız sokakta kalmış, bir Bektaşi tekkesine sığınmış.
Neyzen’in “niyetsiz oruç tutuyordum” şeklinde tarif ettiği bu günlerde ağzında ekmek olan bir köpek gelir yanına.
Ve Neyzen açlığın tesiriyle köpeğin ağzından ekmeği kapıverir.
Fakat sonra dayanamaz ve ekmeğin yarısını köpeğe iade eder.
“Köpek” diyor Neyzen, “Herhalde aramızda bir fark olmadığını düşünmüş olacak ki korkuyu atlattı ve ekmeği yemeye başladı.”
İşte yarı kavga yarı lokma paylaşmak suretinde başlayan bu ilişki çok sadık ve sağlam bir dostluğun temeli olmuş.
Neyzen köpeğin adını Ashab-ı kehf’ten yani yedi uyuyanlardan birinin adı olan Mernuş koymuş ve yanından hiç ayırmamış.
Neyzen Mısır’da iken paraya sıkıştığında Mernuş adını verdiği bu köpeği satar, köpek kısa bir süre sonra kaçarak Neyzen’e geri döner Neyzen tekrar satar köpek tekrar kaçar gelirmiş.
Böylelikle hem yiyecek hem de içki ve esrar parasını temin edermiş bizimkisi.
Neyzen Mernuş’u son olarak Mısır’dan İstanbul’a dönecekken, vapur bileti alabilmek için satmış.
Vapurda köpeği bekliyor, gecikmiş tam ümidini kesmek ve vapur da kalkmak üzereyken bir havlama sesi…
“Biliyordum geleceğini” diyor Neyzen.
Aşağıda okuyacağınız şiiri köpeği Mernuş’un ölümü üzerine yazmıştır Neyzen…
Bu engin ayrılık canıma yetti,
Başımdan aşıyor kederim Mernuş,
Bu yolda yazılmış fermanı kaza,
Bunu da gösterdi kaderim Mernuş.
Bağlanmıştım bütün kalbimle sana,
Şu fani cihanı okuttun bana.
Sen göçtükten sonra ben yana yana
Hicranla gözyaşı dökerim Mernuş.
Bu yolda cahilim, bildiğim kısa,
Sen girdin toprağa ben düştüm yasa.
Haklı haksız hatırını kırdımsa
Affet günahımı beşerim Mernuş.