8
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
807
Okunma
Yüreğimizi dağlayan Dağlıca baskınından sonra, geçtiğimiz günlerde de yaramıza tuz basan Aktütün baskınını ve şehadetleri yaşadık.17 fidanımızı o müjdeli mevkideki hayatlarını devam ettirmeleri için uğurladık sonsuz aleme..
Otuz saat kadar şehitlerimizden haberdar olamayan ve katıldığı golf turnuvasında Harp Akademileri komutanınından da düşük bir derece yaparak ancak 9. olan hava kuvvetleri komutanımız hariç, hemen hemen bütün ülke altüst oldu şehadet haberleriyle birlikte, tepkiler, ağıtlar, öfkeler çığ gibi büyüdü ses verdi ülkenin dört bir yanından.Duygu fırtınalarının tezahürü olarak yazılar, şiirler, yorumlar yazıldı.Hatta tepkisini belli etmeyen kesimlere dahi göz ucuyla bakıldı yan yan, sitemler edildi.
Aktütün baskını şehitlerimizi toprağa yeni vermiştik ki, bu sefer aynı coğrafyada polislerimize saldırıldı, 4 polis ve bir teknisyen şehadet şerbetini içti. Aileler, polis camiası, duyarlı vatansever yurttaşlar yine kahroldu, yine yürekler burkuldu, kanadı..
Polis teşkilatımız , özellikle son yıllarda terör örgütlerine karşı başarılı operasyonlarıyla göz dolduruyordu zaten ve bu yüzden dikkatler ve hedefler bu teşkilatımıza doğrultulmuştu.Yerleşim merkezlerinde bir çok bölücü yıkıcı saldırıyı önlediği gibi, terör odaklarına göz açtırmadığı gibi, gerçekleştirilebilen saldırılar ve suikastlerin failleri ve bağlantılarının da çok kısa sürede ortaya çıkartılmasına yönelik başarılarıyla göz doldurdu, yeni eylem planlayacakların yakalanma korkularını yükselterek caydırıcılık görevini de hakıyla yerine getirdi.
Geçmiş yıllarda özel harekatçı emniyet güçlerinin teröre karşı nasıl başarılar kazandığı hafızalardadır hala sanırım.
Aynı terörist şartlarında arazide yaşayan bu seçkin birliklerimiz eşkiyanın kabusu olmuştu adeta.Sonrasında nedendir bilinmez, terörle mücadeleden çekilmişti bu özel birlikerimiz.Hatta ellerindeki ağır silahların orduya devri istenerek pasifize edilmişdi bir dönem.Şİmdilerde yeniden terörde bu türden birliklerden faydalanılmasının düşünüldüğünü basından izliyoruz.
Bazı kesimlerde polise karşı negatif bir yaklaşım olduğu çok aşikar.
Polislerin şehadet haberlerinin, bazı çarpık düşünce sahiplerinde fazla acıtıcı izler bırakmaması, vatanı, ülkesi için can veren polis şehitlerimizden yine bu çevrelerce gerekli ilgi ve alakanın esirgendiğini müşahade etmek çok zor değil..
Kimisi ergenekon terör örgütüne yönelik emniyet teşkilatının operasyonları nedeniyle, kimisi de eski marksist-leninist kültür alışkanlıkları nedeniyle polisi katil, işkenceci gördüğünden belki de, kimisi de özellikle ergenekoncu tayfa tarafından ve yandaşlığını yapan kalemlerce gündeme sürüklenen "f-tipi yapılanma" provakasyonları nedeniyle vatanını seven her vatandaş gibi yaklaşamıyor, vatan için can veren şehitlerimize.
Asker de bizim , polis de...
Her ikisi de milletin güvenliği için canlarını veriyorlar, kanlarını döküyorlar.
Şehadet şerbetini içen her kim ise bu vatan için, ayırdetmeden, aynı erişilmez derecede kutsaldır, uğruna şehid olunan toprakları vatan yapan milletin gözünde.
Bugün gazetede bir haber gördüm.
Şehidine hem öz hem üvey annesi ağlıyordu birlikte...
Mersin Silifkeli uzman onbaşı Rasim Eser, küçükken amcasına verlmiş ve amcası yengesi tarafından evlat edinilmiş.Cenazesinde öz annesi ve yengesi yanyana göz yaşı döküyorlardı habere göre...
İki ana tarafından uğruna gözyaşı dökülmek mi daha güzel acaba?
Yoksa, iki ana tarafından helallik alarak şehadet şerbetini içmek mi?
Ne anaların üveyi olur,
Ne de şehitlerin...
Değil mi?