- 494 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Adı ağır gelmiş
ADI AĞIR GELMİŞ
Ayşe dedesi ile oyun oynuyordu. Tüm oyuncaklar odanın ortasın yayılmıştı. Kah araba sürüyorlar, kah elektrikli trenle oynuyorlardı. Oyuna öyle dalmışlardı ki dede torun birden kafaları birbirine çarptı. Ayşe gülerek
-- Off tokuştuk. Dedi.
-- Ama acımadı ki. Dedesi de gülerek ona
-- benim ki de acımadı dedi. Ayşe ayağa kalkıp dedesine yanaştı. Eliyle dedesinin alnının sol yanındaki izi göstererek.
-- Burana ne oldu dede? Off mu oldu?. Dedesi gülerek torununu kucakladı. Yanaklarından öptü.
-- Yok Ayşecik. O çok eski bir yara izi. Hadi sen otur, sonra anlatırım. Şimdi oyunumuz bizi bekliyor.
Evet oyun devam ediyordu. Ama Ömer bey; çocukluğunda yaşadığı o günleri hatırladı.Sekiz yaşlarındaydı. Bayram için izci kıyafeti dikilmişti. Çok heyecanlıydı. İlk defa 23 Nisan Bayramına katılacaktı. Ama bu şans ya. O gün hava çok soğuk ve rüzgarlıydı. Bayrama katıldı fakat yaşadığı o güzel gün ona kırk günlük bir hastalığa neden oldu. Zayıf inceydi, narindi. Soğuk yorgunluk onu yatağa düşürdü. Annesi baş ucunda kırk gün beklemişti. Dualar okumuş, gözyaşı dökmüş Allah’a niyaz da bulunmuş. Adaklar adamıştı. Başında derin bir yara açılmıştı. Çıban demişlerdi. Ama bir türlü kapanmamıştı. O yara. Doktora götürmüşler.
Doktor
-- Pek umut yok. Allah’tan umut kesilmez. Yaşarsa mucize. Dedi. Bir kaç ilaç verdi.Ve evlerine yolladı. Ana baba kahroldu. Küçük Ömer Ali ölü gibi yatıyordu. Sonra dedesi Osman Ağa birde Hüseyin Hocayı çağıralım. Doktor diyeceğini dedi. Sonra gidip, hocayı evden alıp geldi çocukları. Hüseyin hoca iyi bir alimdi o zaman mektepli hocalar yoktu. Alaylıydı hepsi. Küçük yaşta bir hocanın yanına verilir. Önce Arapça öğrenir, sonra da zamanla hafızlığa başlar. Vaazları dinler dersler alırlardı. Yani kendilerini iyi yetiştirirlerdi. Çünkü köylere hoca olarak görevli olmaları bilgileri ile ölçülürdü. Bir kaç gün deneme yapılır. İhtiyar heyeti beğenirse köye hoca tutulurdu. Köylüde ev başı. Yetiştirdikleri ürünlerden belli miktarı ona verir. Yakacak temin ederler. Barınacak ev verirlerdi. Yani bir nevi imece usulu. Ama bunun adı dökme idi. Evet 1940 yıllarda böyleydi usul. Neyse, hoca dualar okudu. Yıldız nameye baktı. Sonuç olarak oda doktor gibi yaşaması mucize olur. Allah’tan umut kesilmez dedi. Sonra, Ömer’in annesini yanına çağırdı.
-- Gelin kızım. Şimdi sen bir hamur yap üçe böl bazlama yap. Yani üç tane. Sacın üstüne koy ikisine kendi adlarını yaz üçüncüye de çocuğu sesleneceğiz diğer adı yazın. Birlikte pişirin hangi bazlama daha çok kabarırsa o isimle çağırın çocuğunuzu. Yanı diyeceğim o ki ismi ağır gelmiş. Ben öyle gördüm. Gerisi Allah’a kalmış.
Ve bir de muska verdi boynuna asın diye. Sonra dönüp, giderken
-- İlaçlarını da verin İhmal etmeyin. Aman ha! Allah büyüktür. Deyip gitti. Naçar Fatma hanım kalkıp denileni yaptı. Üçüncü isim Ahmet’ti. Sabırla beklediler. Bir tanesi çok güzel kabardı. O bazlama da A harfi vardı. Yani Ahmet ismi. Ve oğluna. Ömer Ali yerine Ahmet diye seslendiler uzun yıllar. Zira nüfusta adı. Ömer Ali idi. Nüfusta isim değiştirmek o yıllarda çok zordu Kırk gün sonra kendine gelen çocuk hiç bir şey hatırlamıyordu. Yarası da iki ay sonra kapandı. Ama o yaranın izi kaldı. Annesi bunu ona yıllar sonra uzun uzun anlatacaktı. Ve bir gün aynaya bakınca yara izini gören Ömer Ali annesine sordu.
-- Anne burama ne oldu ? İşte o zaman uzun uzun rahmetli anacığı anlatmıştı. Nurlar içinde yatsın.
21.3.2008 Perihan Pehlivan
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.