- 525 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÇINAR ALTI PANSİYONU
ÇINAR ALTI PANSİYONU
Sıcak bir ağustos sabahıydı. Güneşin ışıkları çınar ağaçlarının geniş yapraklarının arasından kahvaltı yaptıkları masaya süzülüyordu.Tavaya kırılmış olan,yarı pişmiş köy yumurtalarının cızırtısı iştah kabartıyordu. Sıcak tava ekmeğini bölerek yumurtaların sarılarına bandırmaya başladılar. İlk lokmaların arkasından çaylarını yudumladılar. İlker Beyin ve Nurgül Hanım’ın kahvaltı keyfi yarım saat sürdü.Yaklaşık altı aydır böyle bir kahvaltıya hasrettiler. İlker Bey, vücuduyla orantılı irice başlı,yüksek alınlı,beyaz tenli, hiddetlendiğinde çatılan eğri kaşlı, yeşil gözlü, düzgün burunlu,kelimelerin konuşurken tek tek döküldüğü güzel ağızlı,elli beş yaşın verdiği olgunluğu gösteren akların düştüğü,çenesine ayrı bir güzellik katan keçi sakallı , enli omuzlu,uzunca boylu, elleri ayakları biçimli yakışıklı bir insandı.Pek nadir sinirlenirdi,siniri kısa sürerdi.Bu karizmasıyla beraber gayet alçak gönüllüydü.Şık giyinmeyi ve lüksü severdi.Giydiği kıyafetine uygun pahalı saat takmayı ihmal etmezdi. Sol elinin yüzük parmağında İstanbul’un sembollerinden biri olan Kız kulesinin kabartmalı resminin bulunduğu çelik yüzük bulunurdu. Nesrin Hanım,eli üç yaşında olmasına rağmen kırkına yeni girmiş olgun bir kadın görünümün-deydi.Hafif akların düştüğü kahverengi saçlarını kızıla boyatırdı.Saçları omuzlarına düşerdi.Genç kızlığından beri hiç kesmediği kakülünü,başının bir hareketiyle gözünün önünden alırdı.Etek giymeye alışmadığı olmadığı için,özel günlerin dışında hep pantolon giyerdi.Üzerine de yaz aylarında genellikle rengarenk askılı kıyafetler giyerdi.Ayda,yılda bir sinirlenirdi ama siniri uzun sürerdi.Sinirli olduğunda İlker Bey’in bulunduğu yerden çıkardı.Çünkü onu çok seviyordu ve bilmeyerek de olsa üzmek istemiyordu. Yirmi beş yıllık evlilikleri boyunca küçük çaplı da olsa yaptıkları kavganın sayısı bir elin beş parmağını geçmemiştir. Dile kolay yirmi beş yıl. Saygıya, sevgiye, hoşgörüye dayalı bir yirmi beş yıl. İlker Bey yerinden kalktı, ellerini yıkadı,Nurgül Hanım’a döndü:”Cemal Süreyya ne demiş:”Yemek yemek üstüne ne düşünürsünüz bilmem;Ana kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı.”Doğru söylemiş adam be hanım.İş başı yapma zamanı geldi.Ben boyaları, fırçaları ruloları hazırlarken sen de tulumları hazırla,olur mu?”dedi. Nesrin Hanım da yerinden doğruldu: ”Bu yıl pansiyon daha temiz gibi duruyor.Badana boya işi bizi fazla yormayacak gibi.”dedi ve elini yıkamaya gitti.İçeri geçerek tulumları aldı getirdi. İlker Bey pansiyonun duvarlarına şöyle bir göz attı: ”Her ne kadar temizde olsa bir günde bitirebileceğimizi sanmıyorum.”dedi. Nesrin Hanım: ”Birimiz bahçe duvarlarından, diğerimiz iç duvarlardan başlayalım.Gelen giden olmazsa bugün bitiririz.” Tulumları giyip fırçaları ellerine aldıkların da sanki birer boyacı oldular. İki elden boya yapmaya başladılar. Mayıs ayında gelip, altı ay kalıyorlar.İki katlı ,yirmi yataklı bu şirin pansiyonda hem tatil yapıyor,hem de para kazanıyorlardı.Çınar ağaçlarının gölgesindeki pansiyon, çok serin olduğu için doluyor ,taşıyordu.Önünde uzayıp giden kumsaldan gece gündüz insanlar eksik olmuyordu.Koyun üstünde Bozburun Köyü vardı. Köye çınarları ve çamları göklere kadar yükselten bir orman ülkesinden gidilir.Sincaplar çam dallarına tırmanıyor ağaçkakanlar tık tık tık vururlar çınarların iri gövdelerine. Güneşin altın ışıkları çam ağaçlarının sık koyu yeşilli yaprakları arasından tatlı ve neşeli her zaman süzülürdü. Ağaç kökleri parkeden yapılmış merdiven basamakları gibiydi. Dört bir yanda kapalı yosun sedirleri vardı.Tatlı bir serinlik insanın içini okşar. Rüyada duyulur gibi coşkulu bir pınar şırıltısı. Yer yer suyun taşların altından gümüş parlaklığıyla nasıl sızladığı çıplak ağaç köklerini kayaları nasıl yıkadığı görülürdü.Oraya gelip birkaç gün geçiren insan-lar dağlardaki kalbin sessiz atışını işitirdi.Su bazı yerlerde taşların arasından köklerin dibinden daha kuvvetle çıkmış ufak çağlayanlar oluşturmuştu. Oralarda oturmak ne hoş, birkaç günlüğüne de olsa oralarda bulunmak ne güzel. Dört taraftan mükemmel, büyüleyici güzel sesler gelir; kuşlar kavuşma isteğiyle zaman zaman şarkılar söyler. Böyle bir yerde yaşayan köylüler de aynı güzellikte ve aynı sakinlikte insanlardır.Saf, temiz, almadan vermesini bilen,yüreğini karşısındakine sunabilen.Bu güzel köyün birbirinden sevgi dolu halkı özellikle akşamları pansiyona gelip,bahçesinde oturuyorlardı.Bazı işlerde İlker Bey’e ve Nesrin Hanım’a yardımcı oluyorlardı. Yaklaşık bir saat boya yaptıktan sonra bahçe duvarının önüne oturdular. Nesrin Hanım: ”Senede bir kere yapınca yoruyor insanı.Ayran yapayım mı? İçer misin?” dedi.
İlker Bey: ”İyi olur.Bozburun Köyün yoğurduyla suyundan yapılan ayrana “hayır”denilebilir mi?”diye cevap verdi.Çınar ağacının gölgesindeki iki sandalyeden birine oturdu. Nesrin Hanım hemen mutfağa giderek bol köpüklü bir ayran yaptı. Bahçeye çıkar çıkmaz İlker Bey’e seslendi:”Hazır buz gibi ayranlar!Mis gibi oldular,mis.” İlker Bey eliyle yanına davet etti”:Getir hanım,getir de aylar sonra bir ayran içelim.”dedi.Ayranları görünce devam etti:”Ooo,ne kadar da köpürmüşler !” Nesrin Hanım:”Ee köyün yoğurdu,köyün suyu,köpürsünler o kadar.” İlker Bey:”Hayır,hayır,yalnızca ondan değil.Senin yaptığın ayranlar hep böyle oluyor.İçine kattığın sevgi hem midemi,hem de yüreğimi serinletiyor.” Bu söz Nesrin Hanım’ı mutlu etmeye yetti.Gülümseyerek”:Afiyet olsun.”dedi. İlker Bey bir bardak ayranın yarısını bir dikişte içti,başını köye doğru çevirdi.:”Muhtar köyde yok galiba.İki gündür buradayız ne uğradığı var, ne sorduğu var.” Nesrin Hanım:”Haberi olsaydı mutlaka buraya gelirdi,köyün geçlerine boyayı yaptırırdı. İlker Bey köpüklü,soğuk ayranından birkaç yudum aldı:”Böyle olduğu daha iyi,içimize sine sine tertemiz boyuyoruz.”dedi
Nesrin Hanım yorgunluğun etkisiyle sağ elini beline tutarak kalktı:”Bugün bitirebilirsek,yarın da her tarafı yıkarım.”
İlker Bey:”Pasiyona hırsızlar gelse adamın ruhu bile duymayacakmış.Yarın muhtara telefon edeyim.”Pan-siyona nasıl sahip çıkıyorsun? Kötü niyetli insanlar girip zarar verseler haberin bile olmayacak.”diyelim.Şimdi kalkalım da işimize bakalım.
Nesrin Hanım:”Şu bardakları bırakayım da geleyim.(Bardakları içeri bıraktı,bahçeye çıktı.)Ben birazdan bahçe duvarının boyasını bitiririm.Sonra da sana yardıma gelirim.”
İlker Bey:”Bitirmek için fazla kendini zorlama,
yorulursun. Omuzların, küreklerin tutmaz olur, avuçların kabarır.”
Nesrin Hanım:”Tamam,dikkat ederim.Sen de kendini fazla zorlama,olur mu?”
İlker Bey:”Olur olur,ben zaten özen gösteriyorum.
(Bir eliyle zambakları gösterdi.)Yarın şu zambakların da bakımını yapmak gerekir.”
Bir saat sonra Nesrin Hanım bahçe duvarının boyasını bitirdi .Malzemeleri toplayıp içeri girdi. Zambakların arasından bir kaplumbağanın yürüdüğünü gördü. Elindeki kovayı ve fırçayı kamelyanın önüne bıraktı.Kaplumbağanın girdiği zambaklara doğru yürüdü.Dalları usulca araladı fakat kaplumbağayı göremedi.”Nereye gitti bu?”diye söylendi.
İlker Bey dönüp Nesrin Hanım’a baktı”:Ney nereye gitti? Ne var orada?”diye soru sordu.
Nesrin Hanım:”Biraz önce buraya bir kaplum-bağa girdi. Geldim baktım,yok.Tavşan değil ki kaç-sın,gitsin!Nereye kayboldu kaşla göz arasında?”
İlker Bey:”Kaplumbağa değil ki o.”
Nesrin Hanım:”Kaplumbağa değil miydi?”
İlker Bey:”Evet,kirpiydi,kirpi.İyi görememişsin galiba.”dedi.
Nesrin Hanım:”Kirpi mi? Sen nasıl gördün oradan?Nereden biliyorsun kirpi olduğunu?”
İlker Bey:”Biraz önce buradaydı.Epeydir oralarda dolaşıp duruyor.”
Nesrin Hanım elini zambağın dallarından çekti:”Bu yıl pansiyonun bahçesinde hayvan besleyelim mi?”
İlker Bey gülümseyerek:”Kirpi mi?diye cevap verdi.
Nesrin Hanım:”Yok canım, şaka mı yapıyorsun? Tavuk,kaz, ördek,kedi ya da tavşan olabilir.”dedi.
İlker Bey:”Bence o saydıklarının yerine bir köpek daha iyi olur.(Bahçe girişinde,sağdaki zambakları gösterdi.)Tam şu iki zambağın arasına da sevimli bir kulübe yaptık mı?Süper olur.”
Nesrin Hanım:”Orada olursa müşteriler korkmazlar mı?Şu çınarın dibi daha iyi olmaz mı?”
İlker Bey:”Kocaman bir çoban köpeği alacak değiliz ya. Sevimli, küçük bir köpek alırız.Zaten boynunda zinciri de olur.Belli bir mesafeden ileri gidemez.Köpek kulübesi senin gösterdiğin yerde,çınarın dibinde de olabilir.”
Nesrin Hanım:Zinciri mi olur? Hayır,hayır,ben böyle bir şey istemem.Buna kesinlikle dayanamam.
Arkadaki ormanda bütün hayvanlar özgürce dolaşır-
ken.Böyle bir şeye gönlüm razı olmaz.”diye itiraz etti.
İlker Bey:”Köydeki inekleri de bağlamıyorlar mı hanım?Neden öyle düşünüyorsun?Fırsat buldukça da sahilde,ormanda dolaştırırız.Bazen alır köye götürü-rüz.Hem burada onlarca müşterinin içinde bağlamadan köpek mi beslenir?”diye karşılık verdi.
Nesrin Hanım İlker Bey’i onayladı:”Gerçi orası da
öyle ama;ne bileyim!Konu hayvanlar olunca hassaslaşı-yorum.Ayrıca sezon sonunda şehre giderken köpeği ne yapacağız?”
İlker Bey:”Muhtara teslim ederiz.Nasıl olsa bura-lara o sahip çıkıyor.Kış boyu onun evinin önünde durur. Mayısta döndüğümüz zaman tekrar getirip kulübesine koyarız. Neyse bunu daha sonra ayrıntılı olarak konuşuruz.”
Nesrin Hanım çınar ağacına dayamış olduğu boya fırçasını eline aldı:”Şimdi boyayı yapıp bitirelim.Akşama kalmasın.Karanlıkta yapılan işten hayır gelmez.” İlker Bey:”Sen daha fazla yorulma. Kalan yerleri ben tek başıma bitiririm.”
Nesrin Hanım:”Madem öyle , ben de gidip şu fırçayı, ruloyu yıkayayım.Sora da yiyecek bir şeyler hazırlayayım.Birazdan “Acıktım”dersin.Haydi sana kolay gelsin.”dedi ve pansiyonun kapısından içeri girdi.
İlker Bey:”Sağol hanım,teşekkür ederim.Sana da kolay gelsin.”dedi fırçatı boya kutusuna daldırdı.
Deniz ve gökyüzünün mavisinin kucaklaştığı bir yer. Çınar ağaçlarının ve zambakların yeşili adeta denize akıyor. Sahildeki parça parça yosunlar çınar yaprakları gibi dans ediyorlar. Boyanan iki katlı pansi-yon ,bembeyaz fil dişi gibi parlıyor.Arkadaki dağa yeşilin her tonu serpiştirilmiş.
Nesrin Hanım ,Zeynep Hanım’ın serasından dün topladığı domates ve biberleri yıkadı .”Nasıl da güzel kokuyorlar.Seradan bile olsa tarla sebzesi gibiler.Yak-laşık bir ay sonra tarladan yemeye başlarız.O günler lezzetin doruğa çıktığı günler.Sürekli köyde yaşayanlar çok şanslılar.Keşke kışın ısınma sorunu olmasa da biz de
sürekli köyde yaşayabilsek.”diye düşündü.Mis gibi domates ,biber kokan menemenin ortasına iki tane yumurta kırdı.Tahta kaşığın ucuyla iyice karıştırdı. Çayı demledikten sonra dışarı çıktı. İlker Bey’i yemeğe çağırmak istedi ama onu göremedi.Rulo,fırça ve boya kovası duvarın kenarında duruyordu.
İlker Bey görünürde yoktu. Zambakların arasına baktı, göremedi.Yaşlı çınar ağaçlarının kalın gövdelerinin arkasına dolandı, orada da göremedi.”Nereye gitti acaba?”dedi ,kendi kendine.”Yemek de çay da soğuyacak şimdi.Haber vermeden bir yere gitmezdi ama…”dedi kendi kendine:”İlker Beey! İker Beey! Neredesin?”diye sağa sola seslendi.
İlker Bey:”Buradayım, buradayım!”diye ses verdi.
Nesrin Hanım:“Buradayım.” Diyorsun da neredesin?Göremiyorum seni.”
İlker Bey:”Yukarı bak, yukarı. Üçüncü çınarın dalına çıktım.”
Nesrin Hanım:”Gördüm gördüm.Ne işin var orada?Düşüp koludu, bacağını kıracaksın!” İlker Bey:”Yaralı bir kuş gördüm. Çırpınıp duruyordu yavrucağız .Onu yuvasına koymaya çalışı-
yorum.”
Nesrin Hanım bunu duyunca çok sevindi:”Ne? Orada kuş yuvası mı var? Ne zaman yapmışlar?”
İlker Bey:”Kafanı kaldır buraya dikkatli bak,tam tepemdeki dalda.Ancak oraya bir türlü yetişemiyor-rum.Aslında az kaldı,biraz daha gayret etsem olacak.”
Nesrin Hanım İlker Bey’in dengesini kaybettiğini fark etti:”Aman Dikkatli ol!”diye bağırdı.
İlker Bey elindeki yaralı kuşu yuvaya koymaya çalışırken bastığı daldan ayağı kaydı,dengesini kaybetti:”İmdaat, ayağım kaydı! Düşeceğim galiba!”diye bağırmasıyla kendisini yerde buldu. Nesrin Hanım korktu ve heyecanlandı:”Ne yaptın İlker Bey? Düştün bile!” İlker Bey iki eliyle acılar içinde bacağını kavradı:”Aah,ayağım kırıldı sanırım?Yaralı kuşa bir şey olmadı,değil mi? Nerede o, nerede?” Nesrin Hanım derhal İlker Bey’in yanına geldi:”İnanmıyorum! Ne yaptın İlker Bey? Gerçekten kırıldı mı ayağın? Dur da bir bakayım!”dedi.Eğildi, kırıldığını söylediği sol bacağının pantolon paçasını geri katladı. Kaval kemiğinin kırılmış olabileceğini düşün-dü.Eliyle dokunmak istediğinde İlker Bey inlemeye başladı.Elini çekti,hemen yerinden doğruldu,pansiyona doğru yürümeye başladı. İlker Bey:”Nereye gidiyorsun hanım?Bir şeyler yapalım,canım yanıyor!Yaralı kuş nerede?Neden soruma cevap vermiyorsun?”diye sordu.
Nesrin Hanım:”Arabanın anahtarını alıp, pansiyonu kapatıp geleceğim.”dedi.
İlker Bey:”Arabanın diğer anahtarı cebimde.
Anahtar arayarak zaman kaybetme.Bir an önce hastaneye gidelim.”
Nesrin Hanım:”Sen bacağını hareket ettirme,ben hemen geliyorum.Yapacağın ani bir hareket daha fazla acı çekmene sebep olabilir.
Nesrin Hanım koşarak pansiyona girdi.Anahtarı alıp pansiyonu kilitledi.Hızlı adımlarlaİlker Bey’in yanına geldi.Üzüntüsü yüzüne ve ses tonuna yansımış bir şekilde sordu:”Nasıl, canın yanıyor mu?Kıyamam sana,çok acıyordur canın şimdi!”dedi.
İlker Bey:”Evet, bacağımın kırılan yeri çok ağrıyor. Gittikçe de ağrı artıyor.Ama yapabilecek bir şey yok artık,katlanmak zorundayım.Sen kendini üzme ne olursun.Ben sana kıyamam.”diye aynı sevgi dolu ses tonuyla karşılık verdi.
Nesrin Hanım:”Arabanın anahtarı hangi cebinde?”diye sordu.
İlker Bey,pantolonunun sağ cebinde,olduğunu söyledi.
Nesrin Hanım şefkatle elini İlker Bey’in bacağına dokundurdu:”Şöyle biraz yan dön,ben alayım.”dedi.
İlker Bey canı yana yana hafif yan döndü ve elini cebine soktu,arabanın anahtarını çıkardı:”Al al,biraz zor da olsa çıkarabildim.”diye karşılık verdi.
Nesrin Hanım:”Ben arabanın yanına gidip hemen geleceğim.”
İlker Bey:”Daha fazla zaman kaybetmeyelim lütfen.”
Nesrin Hanım:”Arabada karton dosya vardı.Onu getirip bacağına sarayım.Hastaneye gidene kadar zarar görmemiş olur.”
İlker Bey acının arasında yaralı kuşu merak etti:“Yaralı kuş nerede?” diye sorup duruyorum,neden cevap vermiyorsun.Nerede şu yaralı yavrucağız?”diye sordu fakat yine cevap alamadı.
Nesrin Hanım,arabanın torpido gözünden karton dosyayı aldı .İçindeki evrakları çıkarıp,camın önüne koydu. Bagajı açarak hamağın altındaki ipi aldı. Koşa koşa İlker Bey’in yanına geldi.
İlker Beyelini eliyle bacağını ovmaya çalıştı:”Geldin mi hanım?Ne zor oluyomuş!Acım gittikçe de artıyor! Ooff,of!”dedi.
Nesrin hanım hemencecik eğilip İlker Bey’in kırılan bacağını hafifçe yukarı kaldırdı,kartan dosyayı bacağının altına sürdü:”Geldim geldim.Kırılan bacağını hareket ettirme.Ben şu karton dosyayı bacağının altına sokup bağlayacağım.Merak etme canını yakmayacağım. İşte oldu bile. Bir alttan,bir de üstten bağladık mı?oldu.Ondan sonra hastaneye gideriz.”dedi.
İlker Bey:”Oldu olamasına da arabaya kadar nasıl gideceğim?onu düşünüyorum.”
Nesrin Hanım elini İlker Bey’in eline uzattı:”Elini bana ver ve sağ bacağının üstüne doğrulmaya çalış,dedi.İlker Bey söyleneni yaptı.Şimdi diğer elini omzuma koy,yavaş yavaş ilerle.Sakın sol bacağını hareket ettirme!Küçük küçük adımlarla gidelim.”dedi ve İlker Bey’in çekincesini giderdi.
İlker Bey:”Ne kadar dikkat etsem de ağrı her geçen dakika artıyor. Çok canım yanıyor hanım, çok!Güçlükle dayanabiliyorum.Dişlerimi sıka sıka çenem ağrıdı.”
Nesrin Hanım:”Biraz daha dişini sık.Arabaya bayağı yaklaştık. Az kaldı az .Bak işte geldik.Sen şuraya tutun ,ben ön koltuğu geriye yaslayayım.”
İlker Bey:”Yaralı kuş nerede?”
Nesrin Hanım:”İnan ki o,şu an senden daha iyi.”
İlker Bey:”Nasıl yani?”
Nesrin Hanım:”Sen dengeni kaybetip düşerken;o ,korku ile” pırr” diye uçtu,yuvaya kondu.”
İlker Bey’in biraz olsun acısı azaldı.Yaralı kuş adına çok sevindi:İyi bari,o kurtulmuş.”dedi.
Nesrin Hanım:”Sol bacağını uzat, yavaş yavaş arka koltuğa oturmaya çalış.dedi ve Aman dikkatli ol ,kapıya vuracaksın!”diyerek onu uyardı.
İlker Bey:”Vurmam vurmam,korkma.Bak, oturdum bile.Şimdi kapıyı yavaşça kapat.”dedi ve Nesrin Hanım’ın söylediği koltuğa oturdu.
Nesrin Hanımderin bir nefes aldı.”Tamam,artık gidebiliriz.dedi.Arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Uçurumların üstünden geçen dar yollarda hızla ilerlemeye başladı.Ağaçların dallarıyla adeta kapanmış olan yola bırakın iki arabayı, bir araba bile güçlükle sığabiliyordu.Ağaçların arasından yer yer uçurumun sonundaki büyük kayalar görülüyordu.Kayalara vuran köpük köpük dalgaların üstünde martılar uçuyordu.
İlker Bey aşağı bakıp bu manzarayı görünce çok korktu:”Çok hızlı gidiyorsun hanım.Yolun dar,virajların keskin olduğunu unutma.Aşağısı çok korkunç görünüyor.”diyerek Nesrin Hanım’ı uyardı.
Nesrin Hanım:”Yeterince dikkatli olmaya çalışıyorum.Ama senin canın yanarken nasıl yavaş giderim?Bir an önce hastaneye gitmemiz gereki-yor,biliyorsun.”dedi.
İlker Bey:”Ya karşıdan bir araba gelse,ne yapacaksın?Ya virajı dönemesen!Düşünmek bile istemi-
yorum.Allah korusun,günlerce ulaşamazlar.Balıklara yem oluruz.”
Nesrin Hanım onu sakinleştirmeye çalıştı:”Neler söylüyorsun,hayırlı şeyler düşün.”
İlker Bey:”Yarım saat geç gitmek, hiç gidememekten iyidir.Dayanmaya çalışıyorum.”
Nesrin Hanım sağ elinin işaret parmağı ile burunu gösterdi:”Şu burunu da geçtikten sonra yol genişliyor. Bak ,denizden de uzaklaştık,uçurum da bitmek üzere.Sen rahat ol,kasma kendini”
Nesrin Hanım’ın gösterdiği burunu geçince İlker Bey derin bir nefes aldı:Neyse,şansımız yardım etti de karşıdan bir araba gelmedi.”dedi.
Nesrin Hanım:”Ben de hep bu şekilde araba kullanmıyorum zaten.Sen nasılsın? Bacağın nasıl?”
İlker Bey:”Ne sen sor,ne ben söyleyeyim.”
Nesrin Hanım:”Benimki de soru sanki! Bacağı kırılmış insana “Ağrıyor mu?” diye soru soruyorum.
Geldik geldik, yaklaşık beş dakika sonra hastanenin bahçesinde oluruz.”
İlker Bey:”Yaklaşık on senedir sahil yolu yapılacak diyorlar ne bir çalışma var,ne bir gelen.”
Hatta uluslararası liman yapılacağı bile söyleniyor.Her sene pansiyon yolunda onlarca trafik kazası oluyor.”
Nesrin Hanım:Genellikle de buralara ilk gelenler kaza yapıyorlar.Yolları bilmeden hız yapıyorlar.Dar yollarda arabalarla burun buruna geliyorlar.”
İlker Bey canı yanmasına aldırmadan espri yaptı:”Tıpkı Nesrin Hanım gibi.”dedi.
Nesrin Hanım bunu onaylamadı:”Hep böyle araba kullanmadığımı sen de biliyorsun.Ben senin canın daha fazla yanmasın diye uğraşıyorum.Sen beni trafik canavarları yerine koyuyorsun.İşte hastaneye geldik.He-
men acil servisin önüne gireceğim.Sedye gelince arabayı park eder gelirim.Sen otur,beniçeri girip söyleyeyim.”
İlker Bey:”Tamam, bekliyorum.”
Nesrin Hanım hastaneye girdi,iki sağlık görevlisi ve sedye ile arabanın yanına geldi.İlker Bey’i sedyeye yatırarak hastaneye girdiler.Doktor ,kontrolünü yaparken dışarıdaki görevli arabayı bulunduğu yerden kaldırmasını söyledi.Nesrin Hanım dışarı çıktığında muhtarın ha-
nımı Zeynep Hanım’ı gördü.
Zeynep Hanım Nesrin Hanım’ı karşısında görünce meraklandı:”Hayırdır Nesrin Hanım?İlker Bey’e bir şey mi oldu?”diye sordu.
Nesrin Hanım:”Sorma Zeynep Hanım sorma! Bacağını kırdı.”diye cevap verdi.
Zeynep Hanım:”Neden? Ne oldu ki bacağını kırdı?”diye sorularına devam etti.
Nesrin Hanım Zeynep Hanım’ı arabaya davet etti:
“Gel arabaya bin, uygun bir yere park edelim. Hem de anlatayım.Pansiyonun bahçesindeki ağaçtan düştü.”
Zeynep Hanım:”Hangi ağaçtan? Siz pansiyona taşındınız mı ki?”
Nesrin Hanım:”Çınar ağacından düştü. İki gündür pansiyondayız .Bugün de badana ,boya yapıyorduk.
Asıl sizler nerelerdesiniz? İlker Bey,”Muhtar ne arıyor, ne soruyor.” diyordu.Yarın telefon edecektik.”
Zeynep Hanım:”Muhtar midesinden ameliyat oldu. Bir haftadır hastanede yatıyor. Ben de yanında refakatçı kalıyorum.İlker Bey ağaca çıkıp da mı boya yapıyordu?”
Nesrin Hanım:”Size de büyük geçmiş olsun. Ben içeride yiyecek bir şeyler hazırlıyordum.O da ka-
lan boyayı yapıyordu.Yemek hazırlayıp dışarı çıktığımda çınar ağacının dalında gördüm.Düşersin, demeye kalmadı ki; küt diye önüme düştü.Yaralı bir kuş görmüş,o kuşu yuvasına koymaya çalışıyordu güya! Alel acele bindik arabaya buraya geldik.”
Zeynep Hanım:”Muhtar sizi odasının camından görmüş.Telaşlanmış,ben de hemşireyi aramaya gide-
cektim.Bağırınca hemen geri döndüm.Koşa koşa yanınıza geldim.”
Nesrin Hanım:”Çok sağolun,eksik olmayın.İnanın haberimiz olsa muhtarı ziyarete gelirdik.”
Zeynep Hanım:”Biliyorum,biliyorum,inanın ondan şüphem yok.”
Nesrin Hanım:”Ben artık İlker Bey’in yanına gide-yim.Sen de hastanın yanına git.Sonra ben muhtarı zi-
yarete gelirim.”
Zeynep Hanım:”Bir şey lazım olursa 304 numaralı odadayız.”
Nesrin Hanım:”Teşekkür ederim,acil bir durumda telefon ederiz.Haydi muhtara selam söyle,geçmiş olsun.”
Zeynep Hanım:”Sen de İlker Bey’e selam söyle.Size de büyük geçmiş olsun.”
Nesrin Hanım acil servise geldiğinde İlker Bey’in muayenesi tamamlanmak üzereydi.Doktora kırık olup olmadığını sordu. Doktor ,kırık olmayabileceğini ancak emin olmak için röntgen çekilmesi gerektiğini söyledi. Röntgen sonrası İlker Bey’in bacağında kırık olmadı-
ğı ,incinme olduğu anlaşıldı.Bu sevindirici haber İlker Bey’i ve Nesrin Hanım’ı çok mutlu etti.Dört-beş gün sol bacağının üzerine basamayacak olması bile sevinçlerine gölge düşürmedi.Ağrı kesici yapılırken muhtar telefon etti.İlker Bey’e bacağının durumunu sordu.Kırık olma-
dığını öğrenince sevindi.Ayrıca İlker Bey’e önemli bir konu hakkında konuşması gerektiğini söyledi.İlker Bey ağrıkesicinin etkisiyle,Nesrin Hanım’ın da desteğiyle hafif de olsa ayağının üstüne basabildi,tekerlekli sandalyeye oturabildi.Bir saat sonra İlker Bey ve Nesrin Hanım muhtarın yatmakta olduğu odaya gittiler.Muhtar, tekerlekli sandalyede İlker Bey’i görünce çok üzüldü:”Hani İlker Bey, bacağında kırık olmadığını söylemiştin?Bu ne hal böyle?”dedi.
İlker Bey gayet sakin bir ifadeyle:”Korkma muhtar, korkma. Kırık yok. İncinmiş.Nesrin Hanım zorlatmamam için tekerlekli sandalyeye oturttu beni.Ağrı kesici yapıldıktan sonra bacağım bayağı rahatladı.Asıl haberler sende.Ne ameliyatı bu? Nereden çıktı ameliyat? Sapasağlam insandın sen.Haydi geçmiş olsun.”diye karşılık verdi.
Nesrin Hanım yatağında yatan muhtara doğru yaklaştı:”Geçmiş olsun muhtar,çok üzdün bizi.”
Muhtar:”Eksik olmayın Nesrin Hanım,size de geçmiş olsun.İlker Bey’in bacağında kırık olma-
masına çok sevindik.Ucuz atlatmışsınız.”dedi.
Zeynep Hanım küçük plastik tabaklardaki puaçaları İlker Bey’e ve Nesrin Hanım’a uzattı:”Bugün bizim kız ziyarete gelirken poğaça yapmış,yemez misiniz?” İlker Bey tabağa uzandı ve eline aldı:”Çok iyi olur Zeynep Hanım,nasıl da acıkmıştım.” Nesrin Hanım:”Ben de menemen yapmış,çayı hazırlamıştım.Yemek,içmek kısmet olmadı.Apar topar buraya geldik.İki tane de ben alayım.”dedi ve tabağa uzandı. İlker Bey eilndeki puaçadan büyük bir iştahla ısırdı,ağzında birkaç kez dolandırıp yuttu,muhtara döndü:”Pansiyonun duvarının boyası da yarım kaldı.” Muhtar:”Telefon edeyim de çocuklar boyasınlar diyeceğim ama…Neyse…”dedi.
İlker Bey meraklandı:”Evet muhtar,bir şey mi söylemeye çalışıyorsun?” Muhtar:”Nasıl söyleyeyim,bilmiyorum ki…” İlker Bey:”Söyle muhtar , pansiyonun boyası ile ilgili söyleyemediğin şey ne olabilir ki? Söyle artık meraklandırma insanı.”diye ısrar etti.
Zeynep Hanım söze müdahele etme ihtiyacı duydu,muhtara döndü:”Nasıl olsa öğrenecekler,söyle artık.”dedi. Muhtar söylemekte zorlandı,biraz bekledi söze başladı:”Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum.Ne de güzel yaz sezonu hazırlıklarına başlamışsınız.Bizim köyü ne kadar çok sevdiğinizi de biliyorum.Ne kadar üzüleceğini-zi de tahmin edebiliyorum…” İlker Bey iyice meraklandı:”Söyle artık,iyice meraklandırdın bizi.”dedi. Nesrin Hanım da en az İlker Bey kadar meraklan-dı:”Evet muhtar,söyle artık.”diye üstüne gitti. Muhtar:”Köyümüze liman yapılacaktı ya…Uluslararası geniş bir yol yapılacaktı!”dedi,yine söylemekte zorlandı. İlker Bey sesini yükseltti:”Haydi muhtar konuya gel. Uzattın da uzattın.” Muhtar:”Sizi üzmekten korkuyorum İlker Bey.O projeye nihayet başlanacakmış.Yapımı yabancı Türk ortağı olan bir şirkete verilmiş.Bu ayın sonunda şantiye-ler kurulacakmış.” Nesrin hanım projenin ayrıntısını bilmediği için rahat cevap verdi:”Bu sevindirici habere neden üzülelim ki!...”dedi. İlker Bey:”Biz de bugün onu konuştuk.İşi uzattıkça uzattılar dedik.Şaka yapıyorsun galiba muhtar?” Muhtar:”Bu tabi ki sevinecek bir olay ama sizin için pek öyle değil.” İlker Bey:”Neden öyle olsun muhtar?Kaç senedir o köyde yaşıyoruz .Sizin sevinciniz, bizim sevincimizdir.” diye rahat bir cevap verdi. Muhtar artık söylemenin zamanı geldiğini düşündü,İlker Bey’in gözlerinin içine üzgün üzgün baktı:”Sorun da o ya zaten.Gözünüz gibi baktı-ğınız,canınız gibi sevdiğiniz pansiyonu yıkacak- lar.Bu yaz orada geçici olarak işçiler kalacak,işin sonunda da yıkacaklar.Bunu ben size nasıl söyler- dim!”dedi. Nesrin Hanım yüksek sesle:”Yaa,öyle mi?Ben de köyde sürekli yaşamayı planlıyordum.”diye karşılık verdi. İlker Bey dondu kaldı.Belli bir süre yutkundu durdu.Gözlerini muhtarın gözlerinden kaçırdı,hastanenin penceresinden dışarı baktı titrek bir sesle:”Ama nasıl olur?Pansiyonun limana ne zararı olur ki?Asla buna izin vermem.Kimse benim pansiyonumu yıkamaz!”diyebildi. Muhtarın kaldığı hastane odasında uzun süre sessizlik oldu.Herkes başını önüne eğdi,uzun süre göz göze bile gelmediler.
Nesrin Hanım’ın:”Karar öyle verildiyse ,buna karşı koyamayız.Eninde sonunda pansiyonu yıkarlar.”demesi sessizliği bozdu.
İlker Bey sinielendi,Nesrin Hanım’a dik dik baktı:
”Yıktırmam hanım,yıktırmam!Mahkemeye veririm!Bu ülkede adalet var hukuk var.Ne pansiyonumu yıktırırım ,ne de o köyden ayrılırım.Ben yıllarımı vereceğimi,
emeğim,alın terimi temelinedökeceğim,gelip pansiyo-numu yıkacaklar.Yok öyle şey hanın,yok!(Elindeki puaça tabağını sehpanın üzerine koydu.Muhtara döndü.)
Gerekirse hayatımı koyarım ortaya muhtar!Bu yaşıma kadar kimsenin hakkını yemedim,kimseye de hakkımı yedirmem!”dedi
Nesrin Hanım İlker Bey’i sakinleştirmek,ortamı yumuşatmak istedi:”Neden muhtara bağırıyorsun İlker Bey? O böyle olmasını ister mi hiç?”dedi.
Muhtar gayet sakin:”Liman yapımına başlanacağını öğrenince bölge müdürlüğüne gittim.Pansiyonun yıkı- cağını duyduğumda çok üzüldüm.Pansiyonun köyümü-zün sembolü olduğunu söyledim.Projeden çıkarılmasını rica ettim.Ama dinlemediler.Pansiyonun istimlak bedeli olan parayı bankaya yatırmışlar bile.Çok istiyorsanız köyün içine pansiyon yapın, dediler.Benim aklıma köyün arkasındaki koy geldi.Oraya pansiyon yapılabilir diye düşündüm .Köyden gitmenizi hiç kimse istemiyor.Kimse bunu size söylemek istemedi.”Ancak sen söyleyebilir-sin.”dediler.Hatta pansiyon yapımında da yardım edebileceklerini belirttiler.Zaten ödenecek parayla daha büyük bir pansiyon yaptırabilirsiniz.Ne dersiniz?”diye karşılık verdi. İlker Bey pek sakinleşmedi:”Pansiyon yaptırabiliriz de;ulu çınarlar ne olacak?”diye soru sordu. Nesrin Hanım da bir soru sordu:”Ya canım zakkumlar?” İlker Bey:”Ya yaşadığımız birbirinden güzel anılar?” Nesrin Hanım üzüntüyle yerinden doğruldu:”Neyse biz artık gidelim.Pansiyona gidince konuşur, kararımızı veririz.”dedi İlker Bey tekerlekli sabdalyeyi biraz çevirdi muhtara:”Ameliyatlı ameliyatlı seni de daha fazla yormayalım.Hangi gün hastaneden çıkacaksın?”diye sordu. Muhtar:”İki gün sonra .Köye gelince arkadaki koya gidip bakarız.Pansiyon yapacağın yeri belirleriz.”dedi.25 Nesrin Hanım:”Haydi size geçmiş olsun.İlker Bey’in de dinlenmesi gerekiyor.”dedi ve tekerlekli sandalyeyi kapıya doğru dödürdü. Zeynep Hanım:”Gülü güle, üzülmeyin her şey hallolur.”diye teselli etti. İlker Bey ve Nesrin Hanım büyük bir üzüntüyle odadan çıktılar.Öyle ki İlker Bey’in bacağındaki incinmeyi bile unuttular.Yıllarını verdikleri,üzerine hayaller kurdukları pansiyonları yerle bir edilecekti. Hastane çıkışında Nesrin Hanım İlker Bey’in tekerlekli sandalyesini yolun kenarında durdurdu::Sen burada otur,ben arabayı alıp geleyim.Giderken de eczaneye uğrar ilaçlarını alırız.”dedi. İlker Bey buna itiraz etti:”Ben oraya kadar yürüyebilirim, birlikte gidelim.”diye karşılık verdi. Onun itirazına Nesrin Hanım karşı itirazla cevap verdi:”Doktorun söylediklerini unutma lütfen.Üzerine basmaman gerektiğini biliyorsun.”dedi. Tabi ki Nesrin Hanım’ın dediği oldu.Nesrin Hanım gidip arabayı getirdi,İlker Bey geriye yaslanmış olan ön koltuğa oturdu.Hastanenin karşı sokağındaki eczaneye uğradılar.Nesrin Hanım inip doktorun yazmış olduğu ilaçları aldıArabayı çalıştırdı,yola çıktı..Dar ve uçurumlarla dolu sahil yoluna girdiler. Nesrin Hanım bir an kocasının durumunu merak etti:”Nasıl ,bacağın ağrıyor mu?”diye sordu. Muhtarın söylediklerinin şokunu üzerinden atamayan İlker Bey:”Üzüntüden bacağımdaki ağrıyı bile hissetmiyorrum.Yıllarımızı,hayatımızı verdiğimiz pansiyon, alınan bir kararla elimizden gidecek.Beyaz bir güvercin gibi ”Pır” diye elimizden uçacak.Acı olan;biz
onu bir daha göremeyeceğiz.Yıllarca otoyol yapıl-sın,koyun ilerisine liman yapılsın diye bekledik,olacağı bu muydu?Ne kadar da benimsemiştik bu güzel koyu.Hayır hanım, bırakalım bizim pansiyonu,bu güzelim koy liman olmamalı.Bacağım biraz iyileşsin ben Ankara’ya gideyim.Olayın aslını ayrıntılarıyla öğreneyim.Gerekirse mahkemeye verir projeyi iptal ettiririm.”dedi.
Nesrin Hanım:”Kırmayla,dökmeyle,kavgayla bu işler olmaz.Zaten bunlar bize göre davranışlar değil.
Doğrusu da öyle olur zaten.Daha sağlıklı ve daha doğru hareket etmiş oluruz.Belki muhtarın söylediği koya daha büyük bir pansiyon yaptırabiliriz.Orayı da değerlen-direbiliriz aslında.”diye ekledi.
İlker Bey:”Tabi ki bizim gibi medeni insanlara kavga yakışmaz.Kızgınlıkla orada bir şeyler söyledim.Ayrıca arka taraftaki koya daha büyük bir pansiyon yaptırabiliriz ama bu güzelim koydan eser kalmaz.”dedi üzgün üzgün.
Nesrin Hanım:”Aslında razı olup,işimize baksak daha doğru olur.Bu liman mutlaka yapılır.Uluslararası bir
projeyi engellememiz mümkün değil.”
İlker Bey:”Ben de öyle düşünüyorum ama yine de mücadelemizi verelim.Olayın aslını,ayrıntılarını öğrenelim.Daha sonra ne yapacağımıza karar veririz.”
İkisi de duygu seli içindeydiler.İlker Bey yol boyunca bir daha konuşmadı.Çevredeki ağaçların arasından uçurumun sonundaki kayalara baktı uzun süre.Sonra yukarıdaki ulu çınarlara çevirdi başını.Arkasına iyice yaslanmış,sol bacağını torpido gözünün altına uzatmıştı.(Gözleri doldu.)“Demek buraya
kadarmış!Hayatta öyle değil mi zaten?Beklenmedik bir anda,en tatlı yerinde son buluyor.”dedi.
Nesrin Hanım:”Nasıl ki hayatın sonu bir başlangıçsa;bu da bizim için bir başlangıç olabilir.Yeter ki moralimizi bozmayalım.Sağlıklı düşünüp,sağlıklı karar verelim.”diye İlker Bey’in üzüntüsüne ortak oldu,onu onayladı.
İlker Bey:”Doğru söylüyorsun,doğru söylüyorsun da,ansızın böyle şeyler duyunca insan duygularına hakim olamıyor.Daha yeni yeni olumlu şeyler düşünmeye başladım.”diye ona onay verdi.
Yol boyu birbirlerini teselli ettiler,sağlıklı düşünmeleri konusunda görüş birliğine vardılar.
Pansiyon görüldü Nesrin Hanım:”İşte geldik,baksana şu pansiyonun güzelliğine.”dedi.
İlker Bey:”Ya,işte bu güzelliklerden vazgeçmek kolay değil.Burada ben yılarımı boşa mı geçirdim?
Neyse,iş olacağına varır.Haydi inelim,şu boya malzemelerini toplayalım.”diyerek arabanın kapısını açtı.
Nesrin Hanım:”Bacağının incinmiş olduğunu unutma.Sen kamelyada otur,ben her şeyi toplarım.”diye hatırlatmada bulundu.
İlker Bey kapıdan çıktı ve usulca,tutunarak doğruldu,duygulu bir sesle:”Giderken bacağım ağrıyordu,şimdi yüreğim ağrıyor.(Başını düşmüş olduğu çınara doğru usulca kaldırdı. Kuş yuvasına baktı.Nesrin Hanım’a döndü.) Yaralı kuş yuvasına uçtu,öyle mi? Oradan da annesinin yardımıyla göklereyükselmiştir.
(Sol ayağının üzerine doğrulmaya çalıştı,başaramadı,
sendeledi. Nesrin Hanım hemen yardımına yetişti,koluna girerek kamelyaya götürdü.) Çok sağ ol hanım,
elim,ayağım oldun, sana ne kadar teşekkür
etsem az olur.”diyerek duygularını ifade etti.
Nesrin Hanım eşine yardım etmenin verdiği gurur ve alçak gönüllülükle:”Aşk olsun İlker Bey,benim başıma böyle bir şey gelse sen bana bunları yapmayacak mısın?İyi günde,kötü günde deyip de imza atmadık mı o kadar insanın huzurunda nikah defterine?dedi.
İlker Bey:”Öyle tabi,öyle dedik de attık.Ben senin için daha fazlasını yaparım.Gerçi,ne başına böyle bir şey gelsin ne de sana yardımcı olayım.Kazalar belalar bizden uzak olsun.”diye karşılık verdi.
Nesrin Hanım:”Herkesten uzak olsun.Allah kimseye dert vermesin.”
İlker Bey:”Amin.(Gözünden bile esirgediği pansiyonunu karşısına alacak bir yere oturmak için yöneldi:”Ben şöyle oturayım.Pansiyonu doya doya seyredeyim.Belki de yalnızca resimlerine bakacağız.”dedi.
Nesrin Hanım da onun yanına oturdu:”İnşallah projede bir yanlışlık vardır.”
İlker Bey:”Ya da itirazımız kabul edilir de pansiyonumuz elimizde kalırsa,süper olur süper.”
Nesrin Hanım:”Muhtar,pansiyonun parasının bankada hesaba yattığını söylüyordu,değil mi?”
İlker Bey:”Evet ,işte o söz çok moralimi bozdu.”
Nesrin Hanım:”Ben de çok üzüldüm o sözü duyunca.Yani iş işten geçmiş.Biz boş yere konuşuyo-ruz,öyle değil mi?
İlker Bey:”Öyle ama çıkmamış candan ümit kesilmez. Mücadelemizi sonuna kadar vereceğiz.”dedi.
Nesrin Hanım oturduğu yerden kalktı eline aldığı fırçayı boya kovasının içine batırdı:”Ne olursa olsun ben şu yarım kalan boyayı tamamlayayım.”dedi.
İlker Bey:”Gerek var mı? Bırak elindeki fırçayı,ne olacağı belli değil zaten.Hem birazdan hava kararır.”dedi ve fırçası bırakmasını istedi.
Nesrin Hanım İlker Bey’in bu isteğini kabul etmedi:”İçim rahat etmeyecek, on beş yirmi dakikaya bitiririm. Karanlığa kalmaz.Sonra da öğlen yemeğine yaptığım menemeni ısıtırım,kamelyada yeriz.Yemekten sonra da ağrı kesici ilaçlarını içersin.”dedi,fırçayı büyük bir istekle duvara sürmeye başladı.
İlker Bey, hastanede verilen ilaçların etkisiyle oturduğu yerde derin bir uykuya daldı.Nesrin Hanım elindeki boya fırçasını bırakıp, üzerine battaniye başının altına yastık getirdi.Boyanın kalan kısmını bitirdi “Emeklerim boşa gitmesin Allah’ım!”diye dua etti.Fırçayı ruloyu ve boya kovalarını yıkadı,arkadaki depoya kaldırdı.Menemeni ısıtmak için acele etme-di.İlker Bey’in biraz daha uyuması için orada burada oyalandı.Çayı demleyip,menemeni ısıttı ve İlker Bey’i uyandırdı. Kamelyada, ay ışığında baş başa yemeklerini yiyip,çaylarını içtiler.Yakamozun pırıltı ile martı sesleri, dertlerini kısa süreli de olsa unutmalarını sağladı.Gü-
nün vermiş olduğu yorgunlukla gece yarısı olmadan uyudular.İlker Bey ertesi sabah güneşin gülümseyen yüzüyle uyandı. Gözleri Nesrin Hanım’ı aradı.”Günaydın hanım, günaydın, hayırlı sabahlar!” diye bulunduğu odanın açık olan kapısından dışarı bağırdı.Birden ayağının incinmiş olduğunu hatırladı ve şaşırdı. ”Üzerine basabiliyorum,ne ağrı var ne bir şey!”dedi kapıdan dışarı çıktı. Yine de sol ayağının üstüne basarken,vücudu-
nun ağırlığını üzerine tam vermiyordu.”Şükürler olsun, pek bir şey yokmuş.”dedi beyaz pansiyonun yeşillikler
içindeki bahçesine çıktı.”Hanım, bahçede misin? Neredesin sabah sabah?”diye seslendi.
Nesrin Hanım ,bir elinde hortum,bir elinde süpürge dünden kalan boya dökülen yerleri yıkıyordu.Hortumu zambakların arasına soktu ,sağ elini beline koyarak doğruldu.
İlker Bey:”Günaydın günaydın,sabah sabah ne temizliği böyle?”
Nesrin Hanım:”Günaydın ,boya dökülen yerleri temizliyorum.Ama sen neden ayağının üzerine basıyor-
sun?”
İlker Bey:”Uyandığımda farkında olmadan üzerine bastım.Baktım ki ağrı, sızı yok bahçeye kadar geldim.”
Nesrin Hanım:”Ağrımıyor olsa bile üzerine basman doğru değil.Çocukluk yapma, otur bir yere lütfen!”diye uyardı.
İlker Bey:”Tamam tamam, oturuyorum. (İlker Bey
yakınındaki ahşap sandalyeye oturdu. Eliyle
zambakların arasında akan hotumu gösterdi.) Şu hortumu getir de elimi yüzümü yıkayayım.”dedi.
Nesrin Hanım:”Sen ayağının üzerine basma yeter ki hemen getiriyorum.”
İlker Bey köyün arkasındaki dağdan gelen buz gibi suyla elini yüzünü yıkadı.Avuçlarınısuyla doldurup doldurup yüzüne çarptı. Kafasını, ensesini ıslattı.”
Nesrin Hanım:”Burada otur,hemen havlu getireyim.”dedi.
Nesrin Hanım içeri girdiğinde İlker Bey hortumu eline alarak zambakları sulamaya başladı.”Buralar bırakıp gidilir mi? Bugün, genel müdür olan arkadaşım Nizamettin’i arayayım. Projenin aslını astarını
araştırsın. Gerekirse uçakla da olsa hemen Ankara’ya giderim.”dedi kendi kendine.
Nesrin Hanım onu ayakta görünce kızdı,sesini yükseltti:”Yine kalkmışsın ayağa, bak böyle yaparsan bacağın şişecek ama! Zorlatıp duruyosun ödem falan oluşacak.Çocuk gibi seni mi takip etmem gerekiyor!Havluyu getirdim, elini yüzünü kurula.”dedi.
İlker Bey yaramaz bir çocuk tavrıyla:”Tamam oturuyorum. Basmamam gerektiğini ben de biliyorum ama ağrımadığı için aklımdan çıkıyor.”diye karşılık verdi.
Nesrin Hanım:”Ben de senin iyiliğin için söylüyorum.”
İlker Bey:”Biliyorum hanım, biliyorum.Eksik olma.çok çok teşekkür ederim,dedi ve Ne düşündüm, biliyor musun?”diye ekledi.
Nesrin Hanım:”Ne düşündün?”
İlker Bey:”Bizim Nizamettin Bey var ya…”
Nesrin Hanım:”Ankara’daki mi?”
İlker Bey:”Evet evet, onu arayıp durumu anlatayım diyorum.Aslını astarını öğrensin bize telefon
etsin.”
Nesrin Hanım:”Ama o, Adalet Bakanlığında çalışmıyor muydu?”
İlker Bey:”Gitsin Ulaştırma Bakanlığına öğrensin .Ben onun için dağları aşarım. Birbirimize çok
hakkımız geçmiştir.”
Nesrin Hanım:”İyi düşünmüşsün,görüş;neymiş,ne değilmiş bakalım.”
İlker Bey,çocukluk arkadaşı Nizamettin Bey’i öğleye doğru telefonla aradı.Liman ve yol
projesi hakkında açıklama yaptı.Pansiyonun yıkımının söz konusu olup olmadığını araştırmasını istedi. Nizamettin Bey, pansiyonun yıkımına en az onlar kadar üzüleceğini belirtti.Çünkü her yaz tatilinde on- on beş gün bu pansiyonda kalıyordu.Sabahları erkenden İlker Bey ile denize giriyorlardı. Yılın yorgunluğunu bu güzelim koyda ,bu şirin pansiyonda atıyordu.
Nizamettin Bey öğleden sonra Ulaştırma Bakanlığına gitti,genel müdür olan arkadaşına konuyu anlattı.İlgili müdürle birlikte projeyi incelediler.Birim
müdürü ,projenin üç gün önce ,başka bir yere kaydırıldığını söyledi.Nizamettin Bey haberi duyunca çok sevindi.Bakanlıktaki görevlilere teşekkür ederek oradan ayrıldı .”Bu sevindirici haberi İlker kardeşime hemen söyleyeyim.Aslında şuna bir şaka yapsam iyi olur.Yarın gelip pansiyonu yıkacaklar,diyeyim.Yazın anlatır,bol bol güleriz.” diye kendi kendine söyle-di,durdu.Bakanlığa geldiğinde hemen İlker Bey’i aradı.
İlker Bey telefonu çalınca heyecanla Nesrin hanıma:”Hanım, Nizamettin arıyor.Bakalım ne diyecek?”dedi.
Nesrin Hanım:”Hayır olur İnşallah, aç bakalım.”diye heyecana ortak oldu.
İlker Bey telefonu açtı kulağına götürdü:”Alo, merhaba Nizamettin.”
Nizamettin Bey gayet ciddi bir şekilde:”Merhaba kardeşim, nasılsın?İyi misin?Nesrin Hanım nasıl?Ona da selam söyle.”dedi.
İlker Bey:”Onun da sana selamı var .İyiyiz sevgili kardeşim.Projeyi araştırabildin mi?Derdimiz tasamız o.Ver kardeşine güzel bir haber de yüreğine su serp.”
Nizamettin Bey:”Bizzat bakanlığa gittim. Genel müdürle birlikte araştırdık,inceledik.Öyle bir proje var.
Sana sevindirici bir haber vermeyi çok isterdim ama üzgünüm.”dedi.
İlker Bey çok üzüldü,oturduğu yerden doğruldu.Adeta başından kaynar sular döküldü:”Demek öyle ha? Ne yapalım, başa gelen çekilir.”diyebildi.
İlker Bey’in söylediklerini duyan Nesrin Hanım’ın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı.İlker Bey onu görünce sustu kaldı.Telefonun diğer ucundaki arkadaşına söyleyecek bir şey bulamadı.
Nizamettin Bey:”Kapattın mı telefonu ?Alo! Neredesin?”diye sordu.
İlker Bey yutkundu:”Dinliyorum kardeşim, kapatmadım.Sadece söyleyecek bir şey bulamıyor-rum.Nesrin Hanım’ı görsen, iki gözü iki çeşme. Ne söyleyeyim bu durumda?”dedi.
Nizamettin Bey kendini bozmadı,aynı ciddiyetle:
”Ne kadar bağlanmışsınız o koya; çınarların altındaki pansiyona?”
İlker Bey:”Öyle deme be kardeşim.Buraya verdiğimiz emeği sen biliyorsun. Yıllarımızı, hayatımızı gömdük,her karışında alnımızın teri var.”dedi ağlamaklı.
Nizamettin Bey kahkahayı bastı:”Hemen kendinizi salmayın be kardeşim. Şaka yapmak istedim.”dedi.
İlker Bey duyduğuna inanamadı:”Şaka mı bu Nizamettin?”diye sesini yükseltti.
Nesrin Hanım İlker Bey’in tepkisinden etkilendi:”Ne oldu İlker Bey şaka mı yapmış?”diye sordu.
İlker Bey şaşkın bir şekilde:”Ne bileyim hanım, Nizamet-
tin Bey bu,şaka mı,gerçek mi,söylüyor anlayamıyor-rum.”diye cevap verebildi.
Nizamettin Bey kahkahaların dozunu biraz daha artırdı:”Yaptığım şaka senin için iyi oldu da Nesrin Hanım için üzüldüm.”dedi.
İlker Bey’in neşesi yerine geldi,gözleri gülmeye başladı”:Şaka olsun da yaşadığım strese razıyım.”
Nizamettin Bey:”Gözün aydın kardeşim, projeyi başka bir koya kaydırmışlar.Nesrin Hanım’dan yaptığım şakadan dolayı özür diliyorum.Ona da müjdeyi ver.Ömrünüz olduğu sürece çok sevdiğiniz koyda yaşayacaksınız.Allah mutluluğunuzu daha uzun yıllar artırarak devam ettirsin”dedi.
İlker Bey:”Şunu baştan söylesene be kardeşim.”dedi.
Nesrin Hanım İlker Bey’in elindeki telefona yaklaştı,biraz da sesini yükseltti:”Teşekkürler , Nizamettin Bey; sanki bize müjde vermediniz,adeta pansiyonu hediye etti.”diye seslendi.
İlker Bey:”Ne zaman geleceksin? Tatil ne zaman?”diye sordu.
Nizamettin Bey:”Temmuzun ayında izne ayrılacağım.On beş gün memlekette durmam gerekiyor. Bir aksilik olmazsa on beş temmuzda oradayım.Neden soruyorsun?Rezervasyon mu yapıyorsun?”diyerek soruyla karşılık verdi.
İlker Bey:”Olur mu öyle şey? Bu yaz özel misafirimizsin.Sana da mı rezervasyon yapalım?Sen sıradan bir pansiyon müşterisi misin?Bu güzel haberi de verdin ya bize;başımızın tacısın.Başımızın üstünde yerin var.”dedi.
Nizamettin Bey şakasını sürdürdü:”Aşk olsun! Bu zamana kadar özelliği olmayan ,sıradan bir müşteri gibi mi davranıyordunuz?”dedi espriyle karışık.
İlker Bey bu sözden alındı:”Şaka yapma kardeşim, biz birbirimizi tanımıyor muyuz?”dedi.
Nizamettin Bey:”Şaka şaka hemen üzülme öyle.Benim saat dörtte Ankara Üniversitesi’ne konferansa gitmem gerekiyor .Sonra görüşürüz. Nesrin Hanım’a selamlar hoşça kal.”diyerek gönlünü aldı.
İlker Bey:”Bizden de sana selamlar .Bu iyiliğini asla unutmayacağız.Görüşürüz,kendine iyi bak.”dedi.
Nesrin Hanım telefona biraz daha yaklaştı:”Şükürler olsun, dualarım kabul oldu!Çok mutluyum İlker Bey çok!”
İlker Bey:”Allah bir kulunu sevindireceği zaman , eşeğini kaybettirir, sonra buldururmuş.Bizim işimiz de ona benzedi.”
Nesrin Hanım:”Gerçekten de öyle oldu. Şu an hayatımın en sevinçli günlerinden birini yaşıyorum.Oğ-
lum Mehmet ve kızım Sena’nın doğduğu günlerde de çok sevinmiştim.”dedi ve telefon görüşmesi sona erdi.
İlker Bey:”Öyle hanım,bu pansiyon da çocuğumuz sayılır.Elimize doğdu,büyüdü.(Cebine koyduğu
telefonu eline aldı.)Ben şu muhtarı arayayım da müjdeli haberi ona da vereyim.”dedi.
Nesrin Hanım:”İyi olur, bu habereZeynep Hanım da sevinsin.”
İlker Bey muhtarı telefonla aradı, projenin başka bir koya kaydırılmış olduğunu söyledi.Muhtar ve Zeynep Hanım buna çok sevindiler. Köye döndüklerinde bunu pansiyonun bahçesinde kutlamak için sözleştiler.Zeynep
Hanım pide yapacağının,muhtar da kurban keseceğinin
müjdesini verdi.
İlker Bey’in bacağı birkaç gün sonra iyileşti. Muhtar da hastaneden taburcu oldu köye geldiler. Pansiyonun bahçesinde kurban kestiler,pideler yaptılar,yemeklerini yediler,çaylarını içtiler.
İlker Bey yemek sonrası muhtara ve eşine teşekkür etti.Eliyle pansiyonun bahçesinin sol tarafını gösterdi:”Bu yıl, pansiyonun bahçesinin sol tarafına ahşap bir oda yapsak,gözleme yapmak için saç koysak ,nasıl olur?”diye bir soru sordu.
Muhtar:”Hayırdır İlker Bey?”dedi.
İlker Bey Zeynep Hanımı göstererek muhtara cevap verdi:”Zeynep Hanım ,müşterilere şu gözlemelerden yapamaz mı?”
Zeynep Hanım bu fikri beğendi,bir de çekincesini belirtti:”Çok iyi olurdu ama iş,güç.Nasıl olur bilmem ki?Zor görünüyor ama..”
Muhtar Zeynep Hanım’ın çejincesini gidermek için:”Madem iyi olurdu,diyorsun;bu iş olur.”dedi.
Zeynep Hanım:”Tarla ,bahçe,hayvanlar…Bu işleri kim yapacak?”diye sordu.
Muhtar:”Çocuklar var, kızlar var, gelinler var hanım.Yapsınlar işleri başlarında hep biz olacak değiliz ya.İşlerin yoğun olduğu zamanlarda kızlar,gelinler yardıma gelirler.”dedi.
Nesrin Hanım:”Ben bile fırsat buldukça yardım ederim.Gerçi seninkiler kadar güzel olmazlar ama.”diyerek onları onayladı.
Zeynep Hanım:”Sen de benim kadar güzel yapıyorsun Nesrin Hanım.”dedi,alçak gönüllü bir şekilde.
İlker Bey:”Böylece yılların dostluğu iş ortaklığına dönüşmüş oldu.Ortaklık teklifim kabul edildi.”dedi sevinçle.
Nesrin Hanım eliyle mutfağı gösterdi:”Mutfağın yanındaki odayı da hazırlarız,müşterinin yoğun olduğu geceler köye gitmez,burada yatarsınız.”dedi.
Zeynep Hanım:”İyi olur. Köyden yün yatak,yer minderleri getirir odayı güzelce döşerim.Fırsat buldukça da denize gireriz.Biz de artık sosyete oluruz.”dedi gülerek.
Muhtar:”Denizin kenarında bir köyde doğduk,büyüdük;işten güçten fırsat bulup da doya doya denize giremedik.Hanım doğru söylüyor,bu sene denizin tadını çıkaralım.”diye eşine destek oldu.
İlker Bey:”Bu pansiyon bizim kadar sizin de.Ortaklığımız olmasa da gelip günlerce kalabilirsiniz.”
dedi.
Muhtar:”Onu biliyoruz da işten fırsat bulamıyor-duk İlker Bey.Bu iş bizim için bir fırsat olur.”
İlker Bey:”Belki ileride siz de turizm işine girersiniz .Belki büyük bir şirketin temellerini burada atacağız.”
Muhtar:”Hayırlı olacaksa olsun . Biz bu köyde yaşayan insanlar olarak, buraya bir pansiyon yapmaya cesaret edemezdik.Zaten cesaret edemedik de.Ta,şehirden gelip siz yaptınız.Bu çalışır mı, çalışmaz mı?diye pek sorgulamadan.Bu kuş uçmaz, kervan geçmez koyu kim bilir?demeden.Her geçen yıl daha fazla tanındı.Her geçen yıl daha fazla müşteri geldi,daha fazla iş yaptınız.Belki buraya bağladığınız parayı üç-dört yılda çıkarabildiniz ama …”
Nesrin Hanım:”Sezonun en yoğun olduğu zamanlarda bir tane bile müşterimizin olmadığı günler oldu.Yılmadık,pes etmedik ,karı koca birbirimizi telkin
ettik.El ele,omuz omuza verdik,bu ıssız koyu bu hale getirdik.”
Zeynep Hanım:”Belki bizim de bir destekçiye,
elimizden tutacak kişiye,omuz verecek birilerine ihtiya-
cımız vardı?”dedi.
İlker Bey:”Evet,bazı insanlar cesaretlendirilmeyi,
harekete geçirilmeyi beklerler.Harekete geçtiler mi,daha onları kimse tutamaz,Her gün yükselir, güçlerine güç katarlar. Bakın size bir başarı öyküsü anlatayım”Dağa tırmanan bir adamın karşısına büyük bir kaya çıkar;yolu tamamen kapamış… Ne sağında, ne solunda küçük bir geçit kalmamış.Yüksekten kayıp düşen bu kaya yüzünden yoluna devam edemeyeceğini anlayınca, adam bir geçit açmak üzere onu kımıldatmaya uğraşır.Çokyorulur.Bütün uğraşmaları boşa gider. Ümitsizliğe düşen adam oturur ve: “Gece basıp bu ıssız yerde yemeksiz, sığınaksız, avlarını aramaya çıkan vahşi hayvanlara karşı savunmasız kaldığımda ne olacak?” diye düşünür.
O sırada başka bir yolcu gelir. Birincinin yaptığını aynen yapar; kayayı kımıldatmak imkânını bulamayınca o da başını eğer ve sessizce oturur.
Bundan sonra, daha birçokları gelir; hiçbiri kayayı kımıldatamaz. Hepsinin endişesi çok büyüktür.
Nihayet biri, ötekilere: “Gelin dua edelim, belki dualarımız kabul olur” der. “Bu söz dinlenir, hep birlikte dua edilir.”
Az sonra, “Dua edelim” diyen adam:“Kardeşlerim! Hiçbirimizin yalnız başına başaramadığı şeyi hep birden yapamaz mıyız?” der.
Kalkar,kayayı hep birden iter ve yuvarlarlar, yollarına devam ederler.
Yolcu insandır, seyahat hayattır, kaya ise her adımda yolunda rastladığı zorluklardır.
Hiçbir insan yalnız başına bu kayayı kaldıramaz. Fakat kayanın ağırlığı, beraber seyahat edenleri durduramayacak surette hesaplanmıştır.
Nesrin Hanım olmasaydı ne bu pansiyon olurdu, ne de şimdi bir başarı öyküsü anlatılırdı.
Nesrin Hanım:”Ben yalnız olsaydım, buraya pansiyon yapmayı bile düşünmezdim.”
Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadılar, akşam oldu.Hava karardıktan sonra Zeynep Hanım’ı bir düşünce sardı:”Artık gitsek iyi olur.”dedi.
Nesrin Hanım:”Oturun, birer Türk kahvesi yapayım, öyle gidersiniz.”
Muhtar oturduğu yerden kalktı:”Başka zaman içeriz, yarın şehre sebze götüreceğim. Sabah beşte uyanmam gerekiyor.Daha fazla oturursak,işlerimizi aksatmış oluruz.”dedi.İlker Bey de ondan sonra oturduğu yerden doğruldu:”Madem öyle, buyurun buyurun ,sizi yolcu edelim.İşinize ,gücünüze bakın.”
Muhtar:”Haydi hoşça kalın. Her şey için teşekkürler.”
İlker Bey:Ne yaptık ki muhtar, asıl biz teşekkür ederiz.Güle güle,iyi akşamlar.”
Muhtar ile Zeynep Hanım vedalaşıp, pansiyondan ayrıldılar.
İlker Bey ve Nesrin Hanım, misafir ağılamanın mutluluğu içinde etrafı toplamaya başladılar.
İlker Bey:”Böyle dostlarımız oldukça sırtımız yere gelmez.”dedi.
Nesrin Hanım:”Doğru söylüyorsun bey.Birer kahve yapayım da içelim.”dedi ve pansiyona girdi.
İlker Bey buna itiraz etti:”Hayır, olmaz .Bugün sen çok yoruldun,kahveleri ben yapayım.”dedi.
Nesrin Hanım kamelyadaki yerine oturdu.İlker Bey iki güzel köpüklü kahve yaptı.Eski Türk kilim motifli, ata yadigarı fincanlarda getirdi.Nesrin Hanım’a servis yaptı:”Buyursunlar efendim, sizin yaptıklarınız kadar güzel olmadı ama kusurumuzu bağışlarsınız artık(!)”
Nesrin Hanım:”Komik oluyorsun İlker Bey.”
İlker Bey:”Komik olabiliyorsam, ne mutlu bana.”
NesrinHanım:”Komiklikte oldukça başarılısın.(Kahvedev bir yudum aldı.)Kahve yapmakta da öyle.”dedi.
İlker Bey:”Afiyet olsun.”diyerek gülümsedi.
Kahvelerini içtikten sonra baş başa, ayın dalgaların üzerindeki yansımasını seyrettiler. Daha sonra kumsalda yalın ayak dolaştılar.Pansiyonu yaptıkları ilk yıl olduğu gibi kumsalın sonundaki küçük kayaya oturdular.Geçmişi yad ettiler dakikalarca.Duygu ve özlem dolu bir gecenin ardından İlker Bey:”Bugün ,bu koya ilk geldiğimiz günün tekrarı gibi.Aynı heyecan ve aynı coşkuyla her şeye başlıyoruz.Her şey daha güzel olacak.”dedi.
Nesrin Hanım:”El eleyken, omuz omuzayken neden olmasın?Allah dirliğimizi,düzenimizi bozmasın.”diyerek aynı iyi dileklerde bulundu. İlker Bey yerinden kalktı:”Yarın yoğun bir gün bizi bekliyor, kalkalım artık.”dedi ve birlikte kalktılar. Yorucu bir günün sonunda yine el ele pansiyona girdiler.Açık olan
pencereden gelen dalga seslerinin ritmiyle uykuya daldılar.Uyuyalı bir saat olmamıştı ki; pansiyonun kapısı güm güm vurulmaya başlandı.Büyük bir korkuyla yataklarından kalktılar.Dışarıdan bir bayanın çığlıkları ve kapının adeta yumruklanırcasına vurulması gecenin sakinliğini noktalamaya yetti.İlker Bey kafasını pansiyonun açık olan penceresinden dışarı çıkardı.Üstü başı parçalanmış bir kadının korku dolu gözleri ışıldadı ayın ışında.İlker Bey,gördüklerine inanamadı,kadına seslendi:”Hayırdır?Sen de kimsin?Bir yerden mi kaçıyorsun?Arkanda birileri seni mi takip ediyor?”diye seslendi.Kadın yalvarır bir şekilde:”Açın ne olur!Kapıyı açın!Birazdan burada olurlar!Saklanmazsam beni öldürürler!İçeride anlatırım her şeyi,kurtarın beni Allah aşkına!”dedi.
İlker Bey hızla gitti,kapıyı yarıya kadar açtı ve kadının kolundan tuttu,içeri aldı.
Nesrin Hanım:”Gecenin bu saatine,bu ne hal?Kimsiniz?”dedi.
Yorgun ve hırpalanmış kadın,nefes nefese içeri girdi.”Ben Dilan.Arkamda iki kişi var.Beni çok dövdüler.Ellerinden güçlükle kaçabildim.Yakalarlarsa beni öldürürler.Saklayın beni,yalvarırım,saklayın!”dedi.
İlker Bey:”Tamam,sakin ol.Artık sana kimse bir şey yapamaz.Salona geç,otur.Nesrin Hanım sana bir bardak su versin.”
Dilan:”Öyle demeyin .Onlar sizi de öldürürler, beni de!Beni saklayın lütfen!Birazdan buraya gelirler,size sorarlar,”Onu görmedik.”deyin.”der demez o rahatlasın diye İlker Bey ve Nesrin Hanım Dilan’ı pansiyonun üst katındaki depoya kapattılar.Elektrikleri
söndürüp,pencerenin perdesinin arkasından dışarıya bakmaya başladılar.Beş dakika geçmeden eli silahlı iki erkek pansiyonun kapısına dayandı.Bir süre sağa sola baktılar.Siyah takım elbiseli,beyaz gömlekli iriyarı adamlardan uzun bıyıklı olanı:”Gel şu kamelyaya biraz oturalım,soluklanalım Mehti.”dedi.Diğer kalın bıyıklı,hafif açık alınlı olan:”Tamam Mazlum oturalım.Çok yorulduk çok.Nasıl kaçtı elimizden kaltak.Ama onu bir yakalarsam,dilim dilim dileceğim!”dedi ve birlikte kamelyaya oturdular.
Mehti pansiyona dikkatli dikkatli baktı:”Buraya girmiş olmasın o adi?”dedi.
Mazlum pansiyonun duvarlarına ve pencerelerine baktı:”Henüz açılmamış gibi duruyor ama.”diye cevap verdi.
Mehti:”Aması ne oğlum?Bal gibi de buraya girmiş.Baksana yeni badana,boya yapılmış.O şerefsiz burada saklanıyor!Hadi kalk ziline basalım.”dedi ve yerinden kalktı.
Mazlum onun kolundan tuttu ve yeniden yerine oturtu:”Otur be oğlum.Badana boya yapmışlar ama henüz sezonu açmamışlar.Baksana pansiyonda hiç yaşam belirtisi yok.”dedi.
Mehti tekrar oturduğu yerden kalktı:”Salak salak konuşuyorsun.Bal gibi de buraya girdi.Başka bir yere gitmiş olamaz.”dedi ve yerinden tekrar doğruldu.Silahını pansiyonun kapısına doğrulttu ve iki el ateş etti.İlker Bey ve Nesrin Hanım korkudan ne yapacaklarını şaşırdılar.Kapıya çıkıp,adamlara karşı koymaya cesaret edemediler.-Korkuları kendileri için değil,Yasemin’i bulma ihtimallerine dairdi-Ve öyle yaptılar.Seslerini çıkarmadılar,hiç tepki vermediler.
Mazlum:”Ben sana demedim mi oğlum?Kimse yok bu pansiyonda.Birisi olsa silah seslerini duyup çıkmaz mıydı?Hadi gel,biraz daha otur da gidelim şuradan.”dedi.
Medet pansiyonda kimsenin olmadığına iyice inandı.Kamelyadaki yerine yeniden oturdu:”Doğru söylüyorsun.Kimsenin olmadığı kesinleşti.”
Mazlum:”O zaman ne duruyoruz?Daha fazla uzağa gitmeden kalkalım,düşelim peşine.Yakalayım,bacaklarını kıralım şu itin.”
Medet:” Doğru söylüyorsun. Daha hızlı"koşalım,sabah olmadan cesedini"de kaybedelim.Bitirelim!aòtık bu işi.”dedi ve yerlerinden kalkıp,hızle koşmayaaya baş,adılar.
` İki gözü dönmüş caninin giäişiyle Űlker Bey ve Nesrin Hanım derin bir nefes aldılar.Hemen penceresi pansiyonun arka tarafına bakan Dilan’ı kilitledũkleri odaya gittiler.
Nesrin HanımDilan’ın tedirgin olmaması için kapıyı açmadı.Ona yɵmuşak bir tonla seslendi:”Dilan, biz geldik,sakın korkma.”dedi.
Dilan yırtıcı bir hayvan elindan kurtulmuş bir serçe kuşu gibi çarpan yüreğinden gelen ve kurumuş dudaklarından dökülen kesik cümlelerle karşılık verdi:”Gelmediler mi yani?Size beni sormadılar mı?O işittiğim kurşun sesleri neydi?Yoksa beni mi istediler sizden?”diyerek ard arda oblarca soru sordu.
Nesrin Hanım kapıyı açtı ve içeri girdi.Dilan’ı bir anne şefkatiyle bağrına bastı:”Sakin ol güzel kızım.Korkma gittiler o korkaklar.Bir kadına güç denemesi yapacak kadar aciz yaratıklar.”dedi.
Deponun kapısından bakan İlker Bey:”Ben onlara
günlerini gösterirdim.Dua etsinler ki sen buradaydın.Yoksa Bir genç kıza işkence yapmak neymiş öğretirdim.Benim pansiyonumu kurşunlayacak adam anasından doğmadı!”diyerek kızdı arkasını döndü ve birinci kattaki odasına indi.Masasının çekmecesinden silahını aldı,yukarı seslendi:”Hanım,ben gidiyorum.Dilan’ın canını kurtarmış olduk.Bakalım şimdi o itleri benim elimden kim kurtaracak!”diyerek pansiyondan çıktı.Otomobiline binmek üzereyken Nesrin Hanım ve Dilan arkasından yetiştiler.
Dilan İlker Bey’in eline yapıştı:”Elini,ayağını öpeyim ağabey,yapma!Gitme şunların peşinden!Bütün Diyarbakır onlardan korkar!Önce seni vururlar,sonra da dönüp beni öldürürler.”diye yalvardı.
Nesrin Hanım kıvrak bir hareketle diğer elindeki silahı kaptı:”Hayır İlker Bey;sen bunu yapamazsın!Sen onların seviyelerine inemezsin!Birazdan jandarmayı arar şikayetçi oluruz!Onların cezasını sen değil,hukuk verecek!Bunu benden iyi biliyorsun!Hırsının kurbanı olma,dön içeri gir!”dedi ve İlker Bey’i pansiyona soktular.
Tam içeri girecekleri sırada jandarma ekipleri pansiyonun önünde durdu.Arabadan komutan ve on tane asker asker indi.Komutan eliyle İlker Bey’i,Nesrin Hanım’ı ve Dilan’ı gösterdi:”Koşun,yakalayın!Buradalar!”dedi.
Neye uğradıklarını anlamadan jandarma arabasının içinde buldular kendilerini.Komutan Nesrin Hanım’ın elindeki tabancayı aldı ,bir poşeye koydu ve askerlerden birine verdi:Bunlar,bunlar!Kaçamazsınız adaletten!Türkiye Cumhuriyeti;bir hukuk devletidir.”dedi.
İlker Bey yaşadıklarına bir anlam veremedi:”Ne kaçması?Biz bu pansiyonun sahibiyiz!Nereye götürüyorsunuz bizi?”diyerek direnmeye çalıştı ama bir işe yaramadı.
Nesrin Hanım aynı tepkiyi verdi:”Bir yanlışlık olmalı!Bırakın bizi lütfen!dedi.
Komutan:”Tamam,suçunuz yoksa,ceza çekecek değilsiniz.Bunları savcıya söylersiniz.İtiraz ederek,direnerek işimizi zorlaştırmayın.biz görevimizi yapıyoruz.”diye sert bir karşılık verdi.
Dilan yaşadıklarının karmaşasında boğuldu adeta.Yüzü soldu,yanaklarından kanlar çekildi.”İçinden devlete karşı gelinmez.”diyebildi.
İlker Bey ve Nesrin Hanım her rastladıkları görevliye suçsuz olduklarını,bir yanlışlık olabileceğini anlatmaya çalıştılar ama hep aynı cevabı aldılar.”Biz görevimizi yapıyoruz.” O geceyi nezarette geçirdiler.Ertesi gün öğleden sonra üç jandarma eri gelip sağlık kontrolü için hastaneye gitmeleri gerektiğini söyledi.Jandarmalarla hastaneye gidip,tekrar karakola geldiler,aynı nezarete girdiler.Bir saat sonra aynı jandarmalar tekrar geldi.İfadelerinin alınması için savcılığa gidileceğini söylediler.Aynı şekilde savcılığa gittiler.İfadeleri alındıktan sonra soruşturmanın selameti için tutuklanmaları talep edildi.Aynı şekilde cezaevine gittiler.
Kötü haber tez duyulur derler ya;çabukduyuldu.Ertesi gün muhtar ve hanımı cezaevine ziyarete geldiler.Tam ziyaret sırasında İlker Bey’in İstanbul’daki avukatı Taner Bey geldi.Yaşananlarla ilgili uzun uzun konuştular.
Avukat topladığı bilgileri İlker Bey’e, Nesrin Hanım’a,Dilan’a, Muhta’a ve Zeynep Hanım’a anlattı.
İki ağabeyinin o gece kurşunlanarak öldürülüp yolun kenarına atılması Dilan’ı duygudan uzak,bir robot durumuna getirdi.
Taner Bey:”Dilan’ın ağabeyleri,Medet ve Mazlum pansiyonun biraz ilerisinde kurşunlanınca jandarma katil ya da katil zanlılarını yakalamak için araziye çıkmış.O saatte Pansihonun önünde Nesrin Hanımın elinde de silah Olunca ilk şüpheli siz olmuşsunuz.Halen de kimin öldürdüğü bilinmiyor.Birkaç gün içinde sizi çıkaracağım.
Ama sizin gibi insanların böyle adi bir suçla buralara getirilmesi çok üzücü.”dedi.
İlker Bey çok hiddetlendi:”Ben bunları yaşadıktan sonraieşim ve şu suçsuz ,günahsız kızla birlikte buralara düştükten sonra,bugün çıksam ne olur,bir ay sonra çıksam ne olur?”
Ziyaret süresinin bitmesiyle birlikte vedalaşıp çıktılar.Muhtar ve Zeynep Hanım üzüntüyle köylerine gittiler.Gidene kadar ağızlarını bıçak açmadı,tek kelime bile konuşmadılar.Yarım saat sonra kapının önünde bir insan belirdi.Gizlice duvarın dibine çöktü.Muhtar dışarı çıktı:”Kim var orada?Kimsin sen?Ne arıyorsun?”diye sordu.
Duvarın arkasındaki adam sessizce:”Sessiz ol ağabey.
Benden sana zarar gelmez.Ben Dilan’ın kocasıyım.Seninle bir şey konuşmak istiyorum.”der demez muhtar onu içeri davet etti.
Muhtar Şeyhmuz’a evin köşesinde bir yer minderi gösterdi:”Buyur,otur Şeyhmuz.Anlat bakalım ne anlatmak istiyorsan.”dedi.
Şeyhmuz:”Bir bardak su alabilir miyim ağabey?Dilim damağım kurudu.Her şeyi baştan anlatmak istiyorum.”
Muhtar bir bardak su alıp getirdi,Şeyhmuz’a verdi:”
Buyur şeyhmuz.Afiyet olsun.İç de anlat ne anlatmak istiyorsan?”dedi.
Şeyhmuz suyu büyük bir iştahla içti:”Teşekkürler ağabey,yanmıştım vallahi!”
Muhtar:”Afiyet olsun,istersen bir bardak daha getireyim.”
Şeyhmuz:”Yok ağabey biraz konuşup kaybolmam lazım.dedi ve başladı anlatmaya”Ben Dilan’ı çok seviyordum.Oda beni seviyordu.Bizim oralar tutucu bilirsin.Diyarbakır.Gizli gizli buluşup geleceğe dönük konuşurduk.Dilan’ı bir kere anneme istettim.Bir daha böyle bir şey duymak istemediklerini söylemişler.Bir ay sonra da yetmiş yaşında bir adamla evlendirmek istediler.
Ben de Dilan’la sözleştim ve kaçıp İstanbul’a geldik.İzimizi kaybettirdik.Daha doğrusu kaybettirdiğimizi sanıyorduk.Dilan’ın ağabeyleri Medet ve Mazlum’un ben işteyken gelip Dilan’ı evden zorla kaçırdıklarını öğrendim.Amaçları kesinlikle öldürmektir.
Eve geldiğimde Dilan’ı evde göremedim.Ev sahibimiz kadın onu iki kişinin zorla kaçırdığını söyledi.Şehir dışına,ormana götürebileceklerini tahmin ettim.Gerçekten de öyle yapmışlar.Gece geç saatlerde sahil yolunda onlara rastladım.Yanlarında Dilan’ı göremeyince ikisini de öldürdüm.Ertesi gün duydum ki;Dilan bir pansiyona sığınmış ve şu an zanlı olarak cezaevindeymiş.Dilan’ın yaşadığını bilseydim,cinayeti işlemezdim.Onu ölümden kurtaran pansiyon sahipleri de suçsuz yere tutuklular.Vicdanen huzursuzum.Yarın gidip,jandarmaya teslim olacağım.Onlar da çıksınlar,işlerine baksınlar.”
dedi.
Muhtar ne diyeceğini bilemedi.Bir süre Şeymuz’un gözlerine dikkatli dikkatli baktı.
Dışarıdan bir gürültü duyuldu,köpek havlamaları sardı her yanı.Şeyhmuz hemen oturduğu kanepenin arkasına girdi.Muhtar:”Korkma Şeyhmuz,tilkiler gelir bazen bizim köye.Köpekler peşine düşünce de nereye kaçacaklarını şaşırırlar.Çık oradan rahat ol.”dedi.
Şeyhmuz girdiği yerden çıktı ve kanepeye oturdu:
“Ne bileyim,dünden beri böyleyim Bir kuş kanat çırpsa tedirgin oluyorum.(Yerinden kalktı.)Bana müsaade artık.
Seninle paylaştım rahatladım.Yarın pansiyonun sahipleri ve eşim cezaevinden çıkacaklar.Onların yerine ben yatacağım.”
Muhtar önüne geçti,odadan çıkmasına izin vermedi:”Bu saatte nereye gideceksin?Bu gece seni misafir edeyim,yarın birlikte jandarmaya gideriz.Orada teslim olursun.”der demez Şeyhmuz muhtara sarıldı:”Babasın sen muhtar babasın! Tamam,kalırım,sağol!”dedi.
Muhtar:”Estafurullah,kimin ne olacağı belli değil.
Düşmez kalkmaz bir Allah.Otur şöyle,rahat ol.”
Şeyhmuz:”Muhtar çok yatar mıyım içeride?”
Muhtar:”Bilemem, ben avukat,hakim değilim.Fakat bu anlattıklarını hakimlere anlatırsan hafifletici sebeplarden dolayı az ceza alabilirsin.”
Şeyhmuz:”doğru da muhtar,iki kişi ya.Belki de ömrüm hapiste geçer.”
Muhtar:”Bilemeyiz ama teslim olacak olman"çok güzel.Bu bile suçunu hafifletir.”
Şeymuz:”Yani,çıkıp da Dilan’ıma kavuşabilir miyim?Yeniden normal insanlar gibi hayat sürecilir miyim muhtar?”
Muhtar:”Neler olur,neler…Bu konuları konuşmaya-lım artık.⁝dedi ve birlikte yemek yediler mutfağa geçtiler.Muhtar Şeyhmuz’u Zeynep Hanım’la tanıştırdı.
Sabah erkenden uyandılar,kahvaltı yaptılar.Şeymuz evden dışarı çıktı,gökyüzüne baktı:”Elveda gökyüzü.”de-di.
Birlikte jandarma komutanlığına gittiler. Şeyhmuz teslim oldu. Aynı gün öğleden sonra İlker Bey,Nesrin Hanım ve Dilan serbest bırakıldı.Şeyhmuz İlker Bey ile görüşmek için;İlker Bey’in avukatı Taner Bey ile haber gönderdi.Şeymuz ile İlker Bey on dakika konuştular,son-ra Nesrin Hanım ve Dilan yanlarına gitti.Şeyhmuz ile eşi Dilan sıkı sıkı sarıldılar.
Şeyhmuz ağlayarak:”Kader böyleymiş.Seni göre-meyince öldürdüklerini sandım.O psikolojiyle ikisini de vurdum.Seni seviyorum,Dilan!Nerelere gideceksin şimdi?Kimlerle kalacaksın?Seni bulur mutlaka öldürürler!”dedi.
Göz yaşlarına boğulan Dilan:”Ben de seni seviyo-rum Şeyhmuz,elli yıl bile yatsan seni bekleyeceğim.O kadar çok seviyorum seni.Elbet gidecek bir yer bulurum!”dedi.
İlker Bey’ingöz yaşları keçi sakalına doğru süzüldü.
Nesrin Hanım göz yaşlarını gençlere göstermemeye çalışırken,kendisini daha fazla tutamadı ve hıçkırıklara boğuldu.Dilan’ın boynuna sarıldı:”Kadersiz yavrum.Tö-relerin kurbanı oldun!İki ağabeyin bu yüzden öldüler.Çok sevdiğin eşin istemeyerek de olsa katil oldu!”diyerek ağladı da ağladı.
İlker Bey,Şeyhmuz’un omuzlarından sıkıca kavradı:“Dilan isterse bizimle pansiyonda yaşabilir.Kış
gelince de birlikte şehre gideriz.Ev işlerinde Nesrin Hanım’a yardımcı olur.Tabi siz de isterseniz.”dedi.
Nesrin Hanım:”Tabi,çok güzel olur.Bir oğlumuz bir kızımız vardı.Artık iki kızımız olmuş olur.Zaten bizim çocuklar yut dışındalar.Yılda bir kere ya gelirler ya gelmezler.”diye İlker Bey’e katıldı.
Şeyhmuz:”Allah sizlerden razı olsun.Gözüm arkada kalmayacak.”diye sevincini belirtti.
Dilan:”Beni öldüremezler değil mi Nesrin Hanım?Siz bana sahip çıkarsınız ,değil mi?”diye Nesrin Hanım’a sarıldı.
Görüşme süresi dolunca Şeyhmuz iki jandarma erinin ortasında,hüzünlü bir şekilde ayrıl görüşme odasından çıktı.
Avukat Taner Bey,İlker Bey,Nesrin Hanım ve Dilan’ı arabasıyla pansiyona bıraktı.
Pansiyona gittiklerinde yorgunluk atmak için biraz kamelyada oturdular.Nesrin Hanım orta şekerli Türk kahvesi yaptı.Kahvesini yudumlarken İlker Bey’in gözü pansiyonun kapısındaki iki mermi deliğine ilişti.Eliyle keçi sakalını sıvazladı:”Vay adi şerefsizler,vay!Siz şu kıza dua edin.Yoksa leşinizi tam buraya sererdim.Şey-muz’da iş kalmazdı.”dedi sinirli sinirli.”Bugün o delikleri macunla kapatıp üzerini boyamalıyım.Yoksa her gördüğümde onların yedi sülalesine …..!Neyse,ben kal-kıp o işi yapayım.”dedi ve yerinden kalktı,malzemeleri almak için,malzeme odasına gitti.
Nesrin Hanım ileriki günlerde psikolojisi bozulan Dilan’ın tedavisini başlattı.Dilan kullandığı ilaçların da etkisiyle yavaş yavaş kendisini toparlamaya başladı.Pansiyonun temizliğini o üstlendi.Çalıştıkça mutlu oldu,çok da başarılı oldu.
Akşamları işler biraz hafifleyince kamelyada kahve keyfi yaparlardı.Dilan’ın yaptığı Türk kahvesinin tadına doyamazlardı.Bir akşam kahve sonrası konu töre cinayetlerinden açıldı.
Dilan:”Töre cinayetleri ne zaman biter acaba?”diye sordu.
Nesrin Hanım:”Cahillik bittiği zaman.”cevabını ver-di.
İlker Bey:”Cahillik de pek biteceğe benzemiyor.”de-di.
Dilan:”Yani?”diye tekrar soru yöneltti.
Nesrin Hanım:”Bu aslında senin elinde.Senin kendini yetiştirmene bağlı.Senin çağdaş düşünceli çocuklar yetiştirmene bağlı.”diye anlayabileceği bir cevap verdi.
İlker Bey:” Bazı bölgelerde töre kurallarına uymama sebebiyle genellikle genç kız veya kadınların aile meclisi kararıyla yine aileden biri tarafından öldürülmesi.Tanımı bu işte.En yakınları tarafından kadun ya da kızların acımasızca öldürülmesi.”
Dilan:”O gece ağabeylerim beni yakalasalardı hiç acımadan öldüreceklerdi.Sizin sayenizde kurtuldum.”de-di.
İlker Bey cep telefonundan girdiği bir internet sayfasında bulduğu yazıyı Dilan’la paylaşmak istedi:”Bak Dilan,bir sitede töre cinayetlerini Prof.Dr. Ünal oksay ayrıntılı bir biçimde çok güzel yazmış.İstersen sesli olarak okuyayım.”
Dilan:”Tabi isterim İlker Bey.Okuyun lütfen.”dedi.
İlker Bey telefonunu gözlerine biraz daha yaklaştırdı:”Töre, denenmiş belli bir hayat biçiminin
işleyişini sağlamak için, geleneğin geçerli olduğu anlaşılmış kurallarını haklaştıran bir türü. Töre, değişmenin yavaş olduğu topluluğun ve o topluluğu kuşatan dış dünyayla ilişkilerinin muhafaza edilmesi için, içeride kutsanması gereken bir manevi değerler manzumesini taşır. Bu, karı-koca ilişkisini kuşatan kayınvalide, kayınpeder, dayılar, amcalar, vs arasında olur çünkü, modern kapitalist dönemden önceki tüm maddi ve manevi değerlerin üretimini denetleyip gerçekleştiren en asli organizasyon biçimi hanedir. Efendi-köle ilişkisi şeklinde düzenlenmiş hiyerarşik yapıda töre, herkesin bulunduğu yeri korumasını, altındakilere karşı ibiğini dik tutmasını, üstündekilere terbiyeli davranmasını sıkı sıkıya denetler. Küçük topluluk dış dünyayla ilişkilerini yeni bir biçimde kurabilirse,törelerin etkinliği azalır.
Töre cinayetlerine en sık Urfa’da rastlanmasının nedeni ne olabilir?Urfa, dünya ticaret yollarına çok bağımlı. Yıllarca, Urfa civarındaki zengin arazilerden ürün alınıp kervancılık yapılmış. Ama Urfa’nın toprağı yoksul. Burada hiçbir zaman imalat sektörü gelişmemiş. Dolayısıyla, Urfa kendi içinde geleneklerine sımsıkı sarılması gereken, verimliliği düşük, zor yaşanan bir yer. Toprak dağılımı da adaletsiz. Eskiden beri toprak, büyük ağaların elinde. Bu yapı değişmedi. Böyle olunca, ağanın buyruğunda yaşayan ya da elindeki toprakla yetinemeyen insancıkların, hane düzeni içindeki hayatlarını korumaları temel bir görev haline geliyor. Korkuyorlar. Bu korku nereye kadar varıyor? Hani, ’kol kırılır, yen içinde’ derler... Duyuyoruz, geleneksel ahlâkın kabul etmeyeceği ensest gibi şeyler yaşanıyor ama duyurulmuyor.
Duyurulmadığı sürece bunlara katlanmak mümkün. Duyurulduğunda ceza geliyor. Ailelerin, hanelerin, kişilerin onurları zedeleniyor. Ataerkil toplumda onur, erkeğin her zaman güç kullanma potansiyelini ifade eder. Urfa’daki töre cinayetlerinin işlendiği yer Urfa değil, Türkiye’nin bütünü. Urfa’yı modernleşme sürecine eşit haklarla katmaktan alıkoyan, Türk toplumundaki siyasal iktidarın oluşum biçimi ve bundaki mantık. 1800’lerde de bu böyle, 1900’lerde de, bugün de böyle.
Batı’da bireysel onur söz konusu iken, bizde kolektif onur hakim.Neden?Kolektif onur, herkesin işinin aşının bir organizasyon içinde sağlanmasından geliyor.
Küçük coğrafyada küçük grup içindeki insan, ekmeğini, işini, geçimini, bu küçük grubun dolayımıyla kazanır ve onun yakın denetimine de açıktır. Namus anlayışını da buradaki küçük totalite bilerler. Modern topluma geçişten sonra ise insan, aile, hısım akraba ilişkisi, hemşehrilik gibi bağlardan soyutlanmaya başlar. Namus, şeref, onur gibi değerler, küçük grubun denetiminden kurtularak kişiye, parası, mevkii, görünümüne göre iş yerinde denetlenen, dışarıdaysa birbiriyle çelişen kişilikler içinde dolaşmasına imkân tanır. Batı feodalitesi kapitalist ilişkilerden önce de, kendine yeten küçük birimler halindeydi. Bizde bu olmamış. Merkeziyetçilikten dolayı, bazı yerler hep cılız kalmış. Cılız kalınca, töreler çok sıkı uygulanması gereken şeyler haline geliyor. İnsanlar, bir türlü onları yırtıp da daha büyük dünyanın daha özgürlükçü değerlerine erişemiyor. Duysa, görse bile köydeki insan ne der? "O şehirli, o yapar ama biz yapmayız." 36 yıl önce Bodrum’u bir köyünde ev almıştım. Bana demişlerdi ki "E hocam, artık sen bizden
oldun. Karına söyle, köyün içinde şortla dolaşmasın. Sen de, denize girerken mayonu giy ama köyün içinde kız var, karı var, mayoyla dolaşma."
Ben de onlara:"Ben zaten yapmıyorum ama bakın şu Belçikalı kız, her yaz yeni bir sevgiliyle geliyor. Siz de onu o kadar çok seviyorsunuz ki, ona Ayşe diye isim takmışsınız" dedim. Cevapları "O dışarlıklı hocam. O yapar ama sen bizdensin" oldu. ’Bizdensin’ hikayesi, maddi yapıyı da kucaklıyor. Benim köye uymam lâzım çünkü köylü dışarıdan gelene 5 yumurtayı 5’e satıyorsa bana, 10 yumurtayı 5’e satıyor. Karşılığında da benim ortalıkta mayoyla gezmememi istiyor.
Töre cinayetlerinin dinle ilişkisi nedir? İslam’dan önce de töre cinayetleri işleniyormuş. Din kurumu, törelerle yakından bağlantılı. 7. yüzyıldan beri İslam var. Ancak ondan öncesi de var. Dinin özü değişmez. Aztekler’de de aynıdır, Tayland’da da, Çin’de de, İslam’da da aynıdır. Töreler, maddi zemin değişmediği sürece, hangi din gelirse gelsin, devam eder. Örneğin Urfa’da İ.Ö. 8000’den bu yana bakın kimler yaşamış: Hurriler, Mitanniler, Asurlular, Hititler, Aramiler, Medler, Persler, Makedonyalılar, Selefkoslular, Mısırlılar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Bizans, Mervaniler, Ermeniler, Selçuklular, Haçlı Kontluğu, Eyyubiler, Moğollar, Akkoyunlular, Memlükler, Osmanlılar, İngilizler, Fransızlar ve Türkler...Töredevam ediyor.
Törecinayetlerinin üstesinden nasıl gelinebilir?
Toplumun ekonomik ve siyasal hayatta, bunlara bağlı olarak kültür hayatında birbirine benzeyen birimler halinde örgütlenmesi gerek. Yol yapılmalı. Yeni okullar açılmalı. İşsizlik azalmalı. Dış dünyayla alışveriş, yerel
iktidar sahiplerinin denetiminden kurtarılmalı. Herkes yeni bilgi kaynaklarına erişebilmeli. Mantık değişmediği için, Urfa’daki cinayetler devam ediyor. Bir süre de devam edecek. Urfa’daki insanlar buraya geldiğinde de, şehirleşmenin tam mantığına, demokrasiyi yaşatan ilişkilere giremedikleri için burada da Urfalılar mahallesi olacak. Lahmacuncu Urfalı, bakkal Urfalı, otomobil tamircisi Urfalı, vs. Bunlar arasında da denetim, sürecek.”dedi ve okumasını sonlandırdı.
Dilan:”Doğru söylemişsiniz.Cahillik biterse töre cinayetleri de son bulur.Ağzınıza sağlık İlker Bey,yazan profesörün de kalemine,yüreğine sağlık.”diyerek teşekkür etti.
Nesrin Hanım:”Kadın ve erkeğin mutlu yaşaması ,sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi , töre cinayetlerinin yaşanmaması için aileden başlayarak toplumda demokrasinin yerleşmesi gerekir.sürekli barışın sağlanması ,geleceğin annesi olacak kız çocuklarının okula gönderilmesi kadınların ve erkeklerin üretken bireyler olmasıyla sağlanabilirse töre cinayetleri az da olsa önlenebilir.”dedi.
Yavaş yavaş uykuları gelmeye başladı ve odalarına çekildiler.
Ertesi sabah Nesrin Hanım uyandığında İlker Bey’in bahçede spor yaptığını gördü.”İşe güce dalıp, sağlığımızı ihmal etmeyelim.”dedi ve İlker Bey’in yanına gitti :”
Günaydın,kolay gelsin.”dedi.
İlker Bey:”Günaydın hanım.Birlikte koyun burnundaki kayalara kadar koşalım mı?Ne dersin?”diye karşılık verdi.
Nesrin Hanım:”Biraz ısınma hareketi yapayım,
ondan sonra koşalım. Saat kaçtan beri spor yapıyorsun?”
İlker Bey:”Çok olmadı, on dakika olmuştur. Dönüşte yarışa var mısın?”diye soru sordu.
Nesrin Hanım:”Hayır, vücudumu zorlamak istemiyorum, amacım spor yapmak.”cevabını verdi.
Spor sonrası kahvaltılarını yaptılar .O arada Nesrin Hanım’ın telefonu çaldı.Kızı Özge arıyordu. Tatilini kardeşi ile birlikte aynı tarihe ayarladıklarını söyledi.Ağustosun birinde pansiyona geleceklerini belirtti.Bu haber Nesrin Hanım ve İlker Bey’in sevinsevinçlerini bir kat daha artırdı.Öğlene kadar çevre düzenlemesi yaptılar.Dinlenmek için kamelyaya oturdular.
İlker Bey:”Bu yaz çok sıcak geçecek galiba.dedi.
Nesrin Hanım:”Bence de.Bu ayda böyle sıcak olursa,haziranı,temmuzu hele ağustosu düşün.”
İlker Bey:”Bu yaz pansiyon dolup taşacak adeta.Bilen, duyan,sıcaklardan bunalan buraya gelecek.”
Nesrin Hanım:”İnşallah öyle olur.”
İlker Bey:”Şu çınarların verdiği serinliğe baksana. İnsanın hem ruhunu,hem bedenini serinletiyor.”
Nesrin Hanım:”Beni duyduğumu sen de duyuyor musun?”diye sordu.
İlker Bey:”Hayır, ben ses falan duymuyorum.”cevabını verdi.
Nesrin Hanım:”Sanki köyden taraftan bir traktör sesi geliyor.”
İlker Bey:”Evet evet ,şimdi duydum.Gelen muhtardır büyük ihtimal.”Yarın gel de gözleme yapılacak yeri belirleyelim.” demiştim.”
Bu sırada traktörüyle muhtarın küçük oğlu Samet görüldü.
Nesrin Hanım traktörün üstündeki kişiyi gördü:”Muhtar değil galiba?”dedi.
İlker Bey:”Değil değil, küçük oğlu Samet geliyor.”
Samet ,pansiyonun önüne gelince traktörü durdurdu ve indi:”Günaydın İlker amca,günaydın Nesrin teyze.Nasılsınız?İyi misiniz?”
İlker Bey:”Günaydın Samet,gel oturalım.”diyerek kamelyaya davet etti.
Nesrin Hanım:”Günaydın oğlum, annen nasıl?”
Samet kamelyaya girdi ,İlker Bey’in yanına oturdu.
İlker Bey:”Hoş geldin Samet, gel şöyle yanıma otur.”dedi.
Samet İlker Bey’e teşekkür ettikten sonra,Nesrin Hanım’a döndü”:Hoş bulduk.Annem iyi Nesrin teyze,selamı var.”diyerek annesinin selamını söyledi.
Nesrin Hanım:”Aleyküm selam.Hoş geldin.”diye karşılık verdi Samet’e.
Samet İlker Bey’e döndü:”Lakin babam pek iyi değil!”dedi.
İlker Bey üzüntülü ve meraklı bir ifadeyle:”İyi değil mi? Yine ne oldu?”diye sordu.
Samet:”Bilemiyorum ama galiba mide kanaması Geçirdi.Annem”İlker Bey’e telefon edelim o anlar ne olduğunu”dedi fakat babam razı olmadı.Rahatsız etmeyin adamı işi başından aşmış.Bir sürü sorun yaşıyor,bir de emanet kız var yanlarında.Zaten yardımcı olamıyoruz,bir de zamanını almayalım” dedi.Bende ondan habersiz evin arkasındaki traktöre bindim buraya geldim.”dedi.
İlker Bey:”Hiç öyle şey olur mu? Arkadaş arkadaşı rahatsız mı edermiş?Bak şunun sölediği sözlere!(Nesrin Hanım’a döndü)Hanım, hazırlan da hemen
gidelim!Zeynep Hanım’ın da sana ihtiyacı olabilir! Dilan’a söyle pansiyona sahip çıksın.”
Nesrin Hanım telaşlandı,içerideki Dilan’a köye gideceklerini söyledi :”Ne hazırlığı, hemen gidelim!”diye muhtara cevap verdi.
Dilan koşarak dışarı çıktı:”Hayırdır Nesrin Hanım,yaramaz bir durum mu var?”diye seslendi.
İlker Bey Dilan’ı sakinleştirmeye çalıştı:”Yok kızım,yok.Yaramaz bir şey yok.Muhtar biraz rahatsızlanmış,o kadar.Dedi ve Samet’e döndü:”Samet traktörün burada dursun, sen de bizim arabaya bin bir an önce gidelim.”diye konuşmasını sürdürdü.
Samet:”Siz gidin, ben gelirim.Babam buraya geldiğimi anlamasın,sonra üzülür.”dedi.
Dilan pek sakinlemişe benzemiyordu:”Ben de geleyim mi İlker Bey?”diye ısrarcı oldu.
Nesrin Hanım,İlker Bet’den hızlı davrandı:”Gelme kızım,senin burada durman gerekiyor.Israr etme İlker Bey’i sinirlendirme.”dedi.
Dilan başını öne eğerek:”Tamam,olur.”dedi ve pansiyona girdi.
İlker Bey Samet’e”:Tamam oğlum,köyde görüşü-rüz.”dedi ve arabayı hareket ettirdi.
İlker Bey ve Nesrin Hanım arabalarına biner binmez köye geldiler.Kanatlı bahçe kapısına hızlı hızlı vurdular.Muhtarın torunu Ece “Kim o?”diye bağırdı,kapıyı açtı.Bahçeye girer girmez eve doğru hızla yürümeye başladılar.Kendisini fark etmediklerini gören Ece buna çok bozuldu.İlker Bey ve Nesrin Hanım evin önünü süpüren Zeynep Hanım’ın yanına geldiler.
Nesrin Hanım:”Merhaba Zeynep Hanım, eşin nasıl oldu?”diye sordu.
Zeynep Hanım biraz şaşırdı:”Hay Allah! Siz miydiniz?Kapı sesi duydum ama çocuklar sandım.Çok çabuk geldiniz!”dedi.
İlker Bey:”Muhtar nasıl,iyi mi?”diye sordu.
Zeynep Hanım:”Bilmiyor⁵m ki, ben de merak ediyorum!Kıvranıp duruyordu.”diye cevap verdi.
İlker Bey:”Neden âilmiyorsun?”
Zeynep Hanım:”Biraz önce şehre gittiler.”Gitmem” falan dedi aia büyük oԟlen dinlemedi.Birdikte hastaneye gittiler.Beni de götürmediler.”İnsan lazım olursa gelir alırız.”dediler.Ben de bahçedeki çocuklara bakıyorum. Buraları süpürüyorum.”
Nesrin Hanım Zeynep Hanım’a:”Haydi bin arabaya arkalarından yetişelim.”dedi.
Zeynep Hanım:”Bengelemem, çocuklar buraları katar karıştırırlar.Birbirlerine zarar verirler.Çok gelmek isterim ama…Gelinler de tarlaya gittiler,hepsi başıma kaldı,gelemem.”diye cevap verdi.
İlker Bey trktörün üzerindeki Samet’i gösterdi:”Bak Semet geliyor.O çocuklara baksın,biz gidelim.Burada senin canın rahat etmez.”dedi.
Zeynep Hanım çok mutlu oldu:Tamam ,iyi olur!Üstüme uygun bir şeyler alayım,geleyim.”dedi ve içeri girdi.
Samet traktörü bahçenin önüne park etti ve indi:”Neden içeri girmediniz İlker amca?”diye sordu.
İlker Bey:”Hastaneye gideceğiz, anneni bekliyoruz.Ağabeyin dayanamayıp,babanı alıp, hastaneye götürmüş.Çocuklara sen bakarsan annen de gelebileceğini söyledi.”dedi.
Samet:”Tabi ki bakarım, gitsin gitsin.”
Zeynep Hanım evden çıktı:”Samet,yavrum;çocukla-ra sahip çık da ben de Nesrin Hanımlarla şehre,babanın yanına gideyim.”
Samet annesine:”Tamam anne,gözün arkada kalmasın, tamam siz gidin. Ben onları oyalayacak bir şeyler bulurum.”dedi.
Ece,Zeynep Hanım’ın hazırlandığı-
nı görünce,mızırdanmaya başladı:”Ben de geleceğim, ben de geleceğim!”
Zeynep Hanım:”Gezmeye gitmiyorum ki yavrum ,daha sonra götürürüm seni.”dedi
Nesrin Hanım:”Başka zaman babaannen pansiyona getirir seni, orada kumdan kule yaparsın.”
Ece:”Hayır hayır ,ben sizin pansiyonunuza bir daha gelmeyeceğim!”
Nesrin Hanım:”Nedenmiş o?”
Ece:”Sen beni içeri girince öpmedin!”
Nesrin Hanım:”Ay kıyamam ona! Gel seni şimdi öpeyim.”
Ece:”Hayır hayır, istemiyorum.”
İlker Bey:”Haydi artık gidelim.Sonra Ece’nin gönlünü yaparsın.Muhtara hastaneye varmadan yetişe-lim.”
Nesrin Hanım:”Ben onun gönlünü yapmasını bilirim.”
İlker Bey:”Haydi Samet hoşçakal.”
Zeynep Hanım:”Diğer çocuklar arka bahçede oynuyorlar, aman oğlum onlara göz kulak ol.”
Samet:”Tamam anne,sen merak etme,şimdi de aklın burada kalmasın.Rahat ol lütfen. İlker Bey,Nesrin Hanım ve Zeynep Hanım arabaya binerek muhtarın içinde bulunduğu arabanın peşine düştüler.
İlker Bey:”Sizin büyük oğlanın adı Murat mıydı?”diye sordu.
Zeynep Hanım:”Evet, Murat’tı. Sizin pansiyonu yaptığınız sene doğmuştu.”diye cevap verdi.
İlker Bey:”O köyde pek görünmüyor.”
Zeynep Hanım:”Köyün yukarısındaki boğazda tavuk çiftliğimiz var ya…”
İlker Bey:”Evet…”
Zeynep Hanım:”Murat orada duruyor.Samet de tarla, bahçe işlerine bakıyor.”
Nesrin Hanım’ın gözüne bir araba takıldı:”İleride bir araba görüyorum.O sizin araba galiba?”
Zeynep Hanım:”Evet evet yetiştik, bizim araba.”
İlker Bey ,Murat’ın kullandığı arabaya yetişti.Hemen muhtarın yanına gitti nasıl olduğunu sordu.Muhtarın kendi arabasına binmesini istedi.Murat’a da köye dönmesini işlerine bakmasını söyledi.Murat bunu kabul etmedi.Muhtar da gitmesini söyleyince köye döndü.Zeynep Hanım muhtarın biraz daha iyi olduğunu görünce çok sevindi.Nesrin Hanım’a:”Şimdi biraz daha iyi,az önce bir görseydiniz,nasıl korktuk bilemezsiniz!”dedi.
Nesrin Hanım:”Biz de çok üzüldük! Ama şimdi iyi gibi sanki.”diye cavap verdi.
Muhtar:”İyiyim iyiyim, niye zahmet edip de buraya kadar geldiniz? Murat beni götürüyordu.”
İlker Bey:”Lütfen muhtar; bunu duymamış ola-yım!”
Dördü birlikte hastaneye geldiler. Muayene sonra-sı,doktorlar bir gün hastanede kalması gerektiğini söyle-diler.
Muhtar:”İlker Bey,bakın korkulacak bir şey yokmuş.Çok teşekkür ederim,siz artık gidin.”
İlker Bey:”Bu gece yanında ben kalayım,iki bayanı köye gönderelim.”
Zeynep Hanım:”Olmaz İlker Bey, muhtarı bu durumda bırakıp gitmem doğru olmaz.Köye gidersem gözüme uyku girmez.”
İlker Bey:”Bana güvenmiyor musun Zeynep
Hanım?İlgilenemez, hastayı ihmal eder,diye mi düşünüyorsun?”
Zeynep Hanım:”Öyle düşünmüyorum da…”
Nesrin Hanım:”Haydi gidelim Zeynep Hanım, önce köye uğrarız,sonra pansiyona gideriz.Kamelyada oturup denize karşı ,ay ışığında uzun uzun konuşuruz.Dilan da bize bir kahve yapar,içeriz.”dedi.
Muhtar:”Gidin hanım,gidin.Biz de İlker Bey’le anlatırız.”
İlker Bey:”Yapacağımız işin planlamasını yaparız.Ortaklığımızı perçinleştiririz.”
Nesrin Hanım:”Haydi Zeynep Hanım,daha alışveriş merkezine uğrayacağız.”
Zeynep Hanım duyunca şaşırdı:”Alışveriş merkezinde ne yapacağız?”
Nesrin Hanım:”Oyuncak bebek almam gerekiyor.”
İlker Bey:”Ne oyuncak bebeği hanım?Ne yapacaksın oyuncak bebeği?Bizim o kadar küçük çocuğumuz mu var?”diye sordu.
Nesrin Hanım:”Ece’yi küstürdük ya!Eli boş gidersem barışmaz,öpücük vermez.Onun gönlünü almam gerekir.”
Muhtar:”Vay cimcime vay!Küserse kolay kolay
kolay barışmaz.Nazlıdır benim yavrum.Neden küstürdünüz,ne oldu?”
Nesrin Hanım:”Bugün köye geldiğimizde bahçe kapısını o açtı. Telaştan kucaklayıp öpmeyi unutup,doğru Zeynep Hanım’ın yanına gittim.Ece’yi sonradan fark ettim ama iş işten geçti.Sonra ne yaptımsa gönlünü alamadım.”
Zeynep Hanım:”Anlayacağın,Ece Ece’liğini yaptı.”
Nesrin Hanım hasta odasının kapısına doğru hareketlendi:”Acil bir durum olursa ararsınız, hoşça kalın.”dedi.
İlker Bey:”Tamam ararız, haydi güle güle gidin.”diyerek onları uğurladı.
Nesrin Hanım ile Zeynep Hanım hastaneden çı-
kıp ,bir alışveriş merkezine gittiler.Nesrin Hanım,Ece’ye beğeneceğine inandığı bir ağlayan bebek aldı.Kö-
ye geldiklerinde yaşadıklarını evdeki-
lere anlattılar.Ece,ağlayan bebeğini çok beğendi ve
Nesrin Hanım’ı öpücüklere boğdu.Konuştukları gibi ikisi birlikte pansiyona gittiler.
Dilan onları kapıda karşıladı:”Hoş geldiniz,Nesrin Hanım,nasıl bir olumsuzluk var mı?Meraklandım burada!”dedi.
Uzun uzun geçmişten,gelecekten anlattılar.Gece yarı olana kadar konuştular.Nesrin Hanım’ın kışın da pansiyonda kalma fikri Zeynep Hanım’ı pek mutlu etti.
Zeynep Hanım, sabah erkenden uyandı.Bir süre sonra Nesrin Hanım da uyandı.Dilan çoktan uyanmış ve bahçeyi temizliyordu.Dilan her ikisine de güler yüzle günaydın,dedi.Onlar da bir anne şefkatiyle Dilan’ı selamladılar.Nesrin Hanım,bu kız huzur getirdi pansiyonumuza,dedi kendi kendine.
Zeynep Hanım Nesrin Hanım’a: ”Günaydın Nesrin Hanım.”dedi.
Nesrin Hanım:”Günaydın,nasıl rahat uyuyabildin mi?”diye bir soru yöneltti.
Zeynep Hanım,çok rahat uyuduğunu,her şeyin çok güzel olduğunu,muhtarın rahatsızlığının onu üzdüğünün söyledi.
Nesrin Hanım,İlker Bey’in yanında olduğunu,onları mı düşünmemesini söyledi.”Ben çay suyu koyayım da kahvaltı yapalım.”dedi ve içeri yöneldi.
Dilan:”Çay hazır Nesrin Hanım,ben sizin uyanmanızı bekliyordum.”dedi ve içeri gitmemesini söyledi.
Zeynep Hanım:”Kahvaltıyı köyde yapalım. Çam balı ve tereyağı yiyelim.Her günkünden farklı olsun.Ne dersiniz?”dedi
Nesrin Hanım:Dilan,çayın altını kapat.Haydi hemen gidelim,kurt gibi acıktım.”diye karşılık verdi.
Dilan,derhal içeri girdi,demlemiş olduğu çayın altını kapattı,pansiyonun kapısını kilitleyip geldi.
Zeynep Hanım:”Ben de çok acıktım,gidelim bir an önece .”dedi.
Nesrin Hanım,Zeynep Hanım ve Dilan arabaya binip , köy yoluna girdiler.
Zeynep Hanım:”Şu yolları,ben bu köye gelin geldiğimden beri genişletecekler.Muhtar on beş senedir bu iş için en az elli kere Ankara’ya gitmiştir.”Yapacağız,yapacağız” demişler,Ne geldiler, ne yaptılar.İki araba yan yana geçemiyor.Bir yangın olsa itfaiye zor sığar,tüm orman yanar.Köy de yok olur,pansiyon da.”dedi.
Nesrin Hanım: Allah göstarmesin ,zaten televizyonlardan Zeynep Hanım:”Hele biraz da rüzgar olursa, gìnlerce,haftalarca sürüyor.Uçaklar bile söndü-
re miyorlar.”
Yangınlardan, ormanlardan, pansiyonun dar yollarından söz ederken muhtarın evinin önüne geldiler.
Bahçe kapısından girer girmez, çocuklar yarışırcasına yanlarına koşup geldiler.
Ece hariç hepsi Zeynep Hanım’ın üzerine atladılar.Ece elinde ağlayan bebeği ile Nesrin Hanım’ın yanına geldi:
“Hoş geldin Nesrin teyze;bugün beni öpeceksin,değil mi?”diye sordu.
Nesrin Hanım çömeldi , kollarını şefkatle iki yana açtı :”Öpmez miyim ben seni prensesim?Yerim seni,yerim;haydi koş,gel yanıma,sıkı sıkı sarayım seni!”dedi.
Nesrin Hanım,Ece’yi doya doya öptü,kokladı,kokladı:”Tıpkı Özge’min,tıpkı kızımın kokusu,Özge’mi senede bir kere görebiliyorum!Büyüt,besle bir gün ellerinden “Pırr”diye uçsun gitsin.”diyerek duygulandı.
Zeynep Hanım:”Hepimiz aynı değil miyiz Nesrin Hanım?Bütün kızlar baba evinde misafir değil mi?”
Nesrin Hanım:”Gerçi orası da öyle ama Ece’yi her öpmemde, koklamamda aynı duyguları hissediyorum.
Dilan da benim bir yavrum oldu gerçi.Keşke başına bu yaşadıkları gelmeseydi.Neyse,konu-
yu değiştirelim,kahvaltının tadını çıkaralım.”dedi.
Bu arada elinde bir paket çay ile Samet bahçe kapısından içeri girdi:”Günaydın,günaydın,hoş geldiniz.
Evde çay bitmişti de çay aldım geldim.Biz de kahvaltı yapacaktık,tam zamanında geldiniz.He,sabah babamı aradım,”Öğleden sonra hastaneden çıkacağım,saat ikide burada ol.”dedi,diye ekledi.
Zeynep Hanım:”İyi iyi çok güzel! İnşallah bir daha tekrarlamaz.”
Nesrin Hanım:”Babanın çıkacak olmasına çok sevindim.Samet, biz de kahvaltı için geldik. Çam balı ve tere yağı ile kahvaltı yapacağız.Şehirde de yiyoruz ama buradakinin tadını vermiyor.”dedi.
Samet:”Şimdi size bir padişah sofrası hazırlata-yım.”dedi ve içeri girdi.
Nesrin Hanım.”O kadar da abartma oğlum. Altı üstü kahvaltı yapacağız.”demeden edemedi.
Samet:”Olur mu öyle şey Nesrin teyze,yaz boyunca sen bize hizmet ediyorsun ya.Yiyoruz, içiyoruz; elimi-
zi cebimize attırmıyorsunuz.Beş kuruş
hesap ödetmiyorsunuz.”dedi.
Nesrin Hanım Dilan’a döndü:”Haydi kızım sen de içeri gir de yardım et,dedi ve Samet’e hitap etti.Tabi yiyip,içeceksiniz oğlum.O pansiyon sizin sayılır.Kış boyunca koruyup,kolluyor,sahip çıkıyorsunuz.”
Dilan hemen yerinden kalktı:”Tamam Nesrin Hanım.Hemen yardıma gidiyorum.”dedi.
Samet:”Hayır Nesrin Teyze,Dilan misafir.O otur-sun.”
Dilan:”Yok canım,ne misafiri,ben de yardım etmek istiyorum.
Nesrin Hanım:”Madem Samet öyle istiyor,otur madem yavrum.”dedi ve Dilan “Peki.”deyip oturdu.
Yaklaşık yirmi dakika içerisinde harikalar harikası,nefisler nefisi bir kahvaltı hazırlandı.Herkes afiyetle yedi.Samet’e teşekkür ettiler ve Nesrin Hanım ve Dilan pansiyona gitmek üzere evden ayrıldılar.
Pansiyona gidince işe koyuldular.Önceki gün yıkamış oldukları nevresim ve çarşafları ütülemeye başladılar.Saat iki buçukta Samet,arabasıyla İlker Bey’i getirdi.Samet İlker Bey’e teşekkür etti ve gitti.
İlker Bey Nesrin Hanım’ın yanına geldi:”Merhaba hanım,kolay gelsin.Ne ara ütülediniz bu kadar nevresimi,çarşafı?Gerçi Dilan kızım var.O bizim elimiz ayağımız oldu.”dedi.
Dilan:”Estafurullah İlker Bey,asıl siz benim elim,ayağım,canım oldunuz.Siz olmasaydınız ben şimdi burada olamayacaktım.”diye teşekkür ve minnetini belirtti.
Nesrin Hanım İlker Bey’e”:Hoş geldin. Nasılsın,hasta nasıl?”diye sordu.
İlker Bey:”İyiyim, teşekkür ederim. Hasta da iyi.”dedi ve Dlan’a sarılıp ağlamaya başladı.
Nesrin Hanım:”Hayırdır İlker Bey ne bu halin?Kız zaten dertli,bir de boynuna sarılıp hıçkıra-
rak ağlıyorsun.”diye tepki gösterdi.
Bu arada Dilan da göz yaşlarına boğuldu:”Ne oldu İlker Bey,Kötü bir şey mi oldu?”diye sordu.
İlker Bey Dilan’ın göz yaşlarını elleriyle sildi:”Nasıl diyeceğimi bilemiyorum!”dedi ve tekrar ağlamaya başladı.
Nesrin Hanım iyice meraklandı:”Artık söyle!Meraklandırma insanı!”dedi.
İlker Bey:”Dün bizim avukat aradı beni.”
Nesrin Hanım:”Ee,ne olmuş?”
İlker Bey:”Dilanların uzak bir akrabası Mazlum’un yattığı cezaevinde yatıyormuş.”
Dilan’ın içine bir ateş düştü:”Yoksa Şeymuz’uma bir şey mi yapmış?”dedi ve yere yığıldı.
Nesrin Hanım kolonya ve su getirip Dilan’ı ayılttı.
İlker Bey:”Bunu söylemek zorundayım.Evet Şeymuz’ sabaha karşı şişleyerek öldürmüş.Şeymuz şu anda hastanenin morgundaymış.Gidip bilgi almak istedim,avukat izin vermedi.Senin ya da Dilan’ın oralarda görülmeniz tehlikeli olabilir.Adamların gözü dönmüş.Her şey yapabilirler.”dedi.
Dilan kendisini yerden yere atmaya başladı:”Gitti benim yiğidim!Ben onu görmek istiyorum!Götürün beni oraya!O öldükten sonra yaşamamın bir anlamı yok!Beni de öldürsünler!”diye bağırarak tekrar baygınlık geçirdi ve Nesrin Hanım’ın kolarına sızdı.İlker Bey onu ayılttı ve hemen ardından su içirme bahanesiyle iki tane sakinleştirici hap içirdi.Bir süre sonra Dilan sakinleşti.Nesrin Hanım onu pansiyonun girişindeki odaya yatırdı.Dilan uyumaya başladı.
Nesrin Hanım:”Demek onu da yapmışlar.Vay acımasızlar,vay!Bunlar buraya gelip bu kıza da bir şey yapmasınlar?”dedi. İlker Bey bir eliyle keçi sakalını sıvazladı:”Yok artık.O kadar da değil.Bu garibana Kimse
dokunamaz! Dokundurmam!İzin vermem!”diye cevap verdi.
Nesrin Hanım:”Ya bize,buralara zarar verirler-
se?”diye tedirginliğini dile getirdi.
İlker Bey kendinden emin:”Sen rahat ol.Hiçbir şey yapamazlar.Yarın gidip cumhuriyet savcılığına bir dilekçe verir,durum hakkında bilgilendiririm.”dedi.Biraz uzanmak,dinlenmek için girişteki odasına geçti,yatağına uzandı.
Nesrin HanıméNedir bu yaşadıklarımız?Nedir bu başımıza gelenler?”diye söylendi kendi kendine.Bahçe-deki çiçeklerle oyalandı kendi kendine.
Bir hafta sonra Dilan uyandığına pansiyonun bahçesinde bir mektup buldu.Eine alıp kameltadaki masanın üzerine bıraktı.”Uyandığında Nesrin Hanım’a veririm.”dedi ve bahçeyi sulamak için musluğu açtı,hortumu eline aldı.İlker Bey pansiyondan çıktı:”Günaydın kızım,nasılsın?”dedi.Dilan:”Günaydın İlker Bey.İyiyim,siz nasılsınız?”dedi ve bulduğu mektubu İlker Bey’e getirip verdi.İlker Bey mektubu aldı,özenli bir şekilde yapıştırılmış olduğunu gördü ve yırtarak açtı. İçinden okumaya başladı”İlker Bey;bu size ilk ve son uyarımız.O töre bilmez,ata tanımaza sahip çıkmaya devam ederseniz,sizin için kötü olur.Bırakın onu,sonunda siz üzülürsünüz.Bu uyarımızı dikkate alacağınızı umuyoruz.İyi çalışmalar.”Okuduktan sonra gözlerini sıktı ve denize doğru baktı:”Ulan sizden korkan İlkerin ben ta da geçmişini!”dedi.
Dilan:”Merakımı hoş görün İlker Bey yaramaz bir şey mi var?”diye sordu.
İlker Bey:”Sizinkiler,güya beni korkutacaklar.Sena sahip çıkmamamı,yoksa benim için kötü olacağını 70
söylüyorlar.”dedi.
Dilan:”Onlar ne derlerse yaparlar İlker Bey!”
İlker Bey:”O kadar kolay değil.Hangi çağda yaşıyoruz?Onlara pabuç bırakacak değilim.”
Dilan:”Öyle demeyin,cezaevinde Şeymuz’u öldürmediler mi?Devletin güvencesindeki insanı öldüren-ler,şehrin dışında bir pansiyonda yaşayan insana neler yapmazlr?Beni de sizi de öldürür bunlar!”dedi hıçkırarak.
İlker Bey:”Söylediklerinde haksız sayılmazsın aslında.Neyse sen kahvaltıyı hazırla da ben sahil boyunda koşup gelince kahvaltı yapalım.Sen kafana takma böyle şeyleri işine bak.Bu mektuptan Nesrin Hanım’ın haberi olmasın.Ben bu mektubu öğleden sonra dilekçeme ekler,savcılığa veririm.”dedi,mektubu katlayıp cebine koydu ve pansiyonun bahçe kapısından çıkıp koşmaya başladı.
Koşu sonrası kamelyada güzel bir kahvaltı yaptılar.
İlker Bey öğleden sonra şehre gideceğ¬ini söyìeyip,pansi-yondan ayrıldı.Söylediklerini yaptı,can güvenliğinin tehdit altında olduğunu yetkili bimlere iletti.Akşam üzeri pansiyona dönerken köpek barınağına uğrayıp küçük bir kurt köpeği aldı.Pansiyona götürdü köpeği
Dilan ve Nesrin Hanım çok beğendiler.Ona pansiyonun bahçe kapısının girişinde küçük bir kulübe yaptılar.Köpeğe isim koyma görevi de Dilan’a verildi.
Dilan burada her sabah güneşin doğuşunu seyrettiği için ve bundan çok hoşlandığı için köpeğe”Güneşin doğuşu anlamına gelen Rojda ismini koydu.Rojda pansiyonun maskotu oldu.
Bir sabah Nesrin Hanım İlker Bey’e ilk müjdeyi verdi:”Yarın bu sezonun ilk misafirleri gelecek.dedi.
İlker Bey:”Yarın 1 Haziran mı?” Nesrin Hanım:”Evet.” İlker Bey:”-Günler ne çabuk geçti! Göz açıp, kapayıncaya kadar bir ay bitti.” Nesrin Hanım:”Sezon da böyle çabucak bitiyor. Buralarda çok güzel vakit geçiyor. Doyamıyo- ruz denize,kuma,çınarlara, canım pansiyona…” İlker Bey:”Maviye,yeşile doyulur mu hanım?Bir de bu güzelliklere Rojda eklendi.Müşteriler İstanbul’dan geleceklerdi değil mi?” Nesrin Hanım:”Evet, karı koca ressamlarmış.İnte-rnet sitesinde görmüşler bizim koyu.Özellikle mavi ve yeşilin buluştuğu noktada ay gibi parlayan ,bembeyaz pansiyonumuzun resmine bayılmışlar.” İlker Bey bilgisayarı açtı,rezervasyon sayfasını incelemeye başladı.Nesrin Hanıım’a seslendi:”Hanım; ressamlar gitmeden Kütahya’dan iki aile gelecek.Haziranın yirmisinden sonra pansiyon tamamen dolacak.” Nesrin Hanım:Gözleme yapılacak yeri hazırlamaya başlayalım.Muhtarla Zeynep Hanım da odalarını hazırlasınlar yavaş yavaş. İlker Bey: “Nizamettin kardeşimin odasını da unutmamak gerekir.Ona da ne kadar zahmet verdik.Erinmedi, ta bakanlığa kadar gitti.Teşekkür ettiğimde de kardeşliğin gereği olduğunu söyledi.”
Nesrin Hanım:”Eksik olmasın.O da en az bizim kadar buraları seviyor.”
İlker Bey:Hem de kişisel internet sitesine bizim pansiyonun resmini koyacak kadar. Canım kardeşim, çok özledim!”dedi.
Nesrin Hanım:”Nizamettin Bey hangi ayda gelecekti?”
İlker Bey:”Temmuzda.”
Nesrin Hanım:”Temmuzun kaçında?”
İlker Bey:”On beşinden sonra.”
Nesrin Hanım:”Bu sene neden geç gelecekmiş?”
İlker Bey:”Aslında izni temmuzun birindeymiş ama memleketine gitmesi gerekiyormuş.”
Nesrin Hanım:”Hayırlısı olsun.Ben şu nevresim ve çarşafları odalara götüreyim.Dilan da diğerlerini ütülemiştir sanırım.”
İlker Bey:”Ben de yarın gelecek olan ressamların kalacakları odayı kontrol edeyim.Eksik bir şey varsa Dilan’a söyleyim de tamamlasın.”
Ertesi gün,çınarların altındaki beyaz pansiyonun önünde kırmızı,üstü açık bir otomobil durdu.İçinden biri erkek,biri kadın iki kişi indi.
Nesrin Hanım:”Bunlar da kim İlker Bey?”
İlker Bey:”Ressam misafirlerimiz olmalı.”
Nesrin Hanım hemen yanlarına gitti:”Buyurun buyurun hoş geldiniz!Çantalarınızı taşımanıza yardım edeyim.Dilan yavrum,gel de al şu çantaları.”
İlker Bey:”Büyük olan valizi ben alayım hanım,ona Dilan’ın gücü yetmez. Sen bayanın elindeki çantayı al.(İlker Bey misafirlerinin Nesrin Hanım’a cevap vermemelerine bir anlam veremedi.)Hoş geldiniz,nasılsınız,rahat gelebildiniz mi?dedi,o da cevap alamadı.”
Dilan:”Hoş geldiniz,hoş geldiniz.Buyrun bu taraftan lütfen”dedi.
Nesrin Hanım:”Nasıl, burayı bulmakta zorlandınız mı?
Yine cevap yok!
Dördü birlikte sağ tarafta bulunan denizi gören, ikinci kattaki odaya gittiler.Odaya girince elerini uzattılar İlker Bey ve Nesrin Hanım’la tokalaştılar.Dilan’a çıkarıp beş lira bahşiş verdiler.Hiçbir şey konuşmadılar,teşekkür bile etmediler.”
Dilan bahşişi aldı:”Teşekkür ederim,Allah rahatlık versin.Bir emriniz olursa resepsiyonu çaldırın hemen gelirim.”dedi ve odadan çıktı.
Nesrin Hanım:”Uzun yoldan geldiniz , yorulmuşsunuzdur buyurun dinlenin,rahatınıza bakın.”
İlker Bey:”İyi dinmeler,mutlu tatiller.”
İlker Bey ve Nesrin Hanım odanın kapısını kapatıp alt kata indiler.Misafirlerinin hiç konuşmamalarına bir anlam veremediler.Resepsiyonda oturup şaşkın şaşkın birbirlerine baktılar.Dilan onlardan daha çok şaşırdı:”Bunlar dilsiz mi acaba?”dedi.
İlker Bey:”Bimem kızım.Ne oldukları ilerleyen günlerde belli olur.Kaç senedir bu pansiyonu çalıştırıyorum,böyle müşterilere rastlamadım.İnsan
“hoş bulduk”demez mi?Dediğim gibi zaman la öğreniriz kim olduklarını.”deiye cevapladı Dilan’ı.
Nesrin Hanım:”En azından insan teşekkür eder.”diye şaşkınlığını belirtti.
İlker Bey:”Çantalarına bakılırsa yağlı boya çalışmaları yapacaklar galiba!”
İlker Bey:”Hem resim ,hem de tatil yapmaya gelmiş olabilirler.”
Dilan:”Ne de güzel yere geldiler.Her tarafı resim gibi.(Rojda’nın dışarıdan havlaması duyuldu.)Hele şu Rojda yok mu?Tam resimlik tam.”dedi.
Nesrin Hanım:”Bakalım, zaman gösterecek. Neden bize cevap vermedikleri anlaşılacak.”
İlker Bey:”Artık birimizin sürekli resepsiyonda oturması gerekiyor.Birlikte gezmeler bitti hanım.”
Nesrin Hanım:”Ne zaman gezdik ki,geldiğimizden beri işlerle,sorunlarla uğraşıyoruz.Bizim için tatil,pansiyonda müşterilerle ilgilenmek olacak..Günün yorgunluğunu gece denize girerek atmak çok iyi olur.Ne yorgunluk kalır,ne stres.”
Dilan:”Temizlik işlerimden arta kalan zamanda ben resepsiyonda dururum,siz gezersiniz.”
İlker Bey:”Sağol kızım,teşekkürler.(Nesrin Hanım’a döndü.)Birlikte köye ,şehre gidiyorduk ya; onu
kastettim.Ben bahçeye çıkayım da zambakların diplerini
temizleyeyim.Zaten müşteriler günü uyuyarak geçirirler.Dünyanın yolunu geldiler.”dedi.
İlker Bey bahçeye çıktı, Nesrin Hanım televizyonu açtı.Odaların eksiklerini kontrol için pansiyonu dolaşmaya gitti.Kanal kanal dolaştı.İzleyecek bir şey bulamadı.”Bu saatlerde de izlemeye değer bir program koymuyorlar.”dedi kendi kendine.Tam kapatacaktı,bir son dakika haber girdi.Pansiyonun bulunduğu koyun üstünde orman yangını çıktığı ve kontrol altına alınamadığı haberiydi bu.Görüntüler korkunçtu!Yangın köye ulaşmış ve pansiyona doğru ilerliyordu.Nesrin Hanım çok korktu,hemen dışarı çıktı.
İlker Bey:”Resepsiyondan ayrılmasan iyi olurdu hanım.”dedi.
Nesrin Hanım:”Ne resepsiyonu İlker Bey!Orman yanıyor! Köyü kuşatmış!Kontrol altına alınamıyormuş!Eğer böyle devam ederse denize kadar gelir!
İler Bey hemen yerinden doğruldu, sahile doğru koşup koyun üstlerine baktı.
İki elini dizlerine vurmaya başladı:”Köy yanıyor hanım,köy yanıyor! Köyün üstünde kocaman bir alev yumağı var!”
Nesrin Hanım bahçe duvarına çıkıp baktı:”Yanıyor memleket yanıyor! Köy yok artık!İnşallah insanlara bir şey olmamıştır!”dedi korkuyla.
Böyle devam ederse kısa süre sonra buraya da gelir!
İlker Bey:
-Sakin olalım hanım.Belki kontrol altına Alı-
nır.Helikopterlerle müdahele etmeye başladılar.Bak, denizden de müdahele edecekler.Alevler pansiyona ulaşmadan söndürürler.”
Dilan pansiyonun penceresinden ateşlerin sesini duydu.Ayrıca arkadan gelen sıcaklığı hissetti.Hemen aşağı indi:”Yangın var galiba!”dedi panikle.
İlker Bey:”Evet kızım,sen sakin ol buraya ulaşmadan söndürürler.”
Nesrin Hanım:”Bunun mümkün olacağını pek sanmıyorum!Ateşler dev dalgalar gibi buraya doğru ilerliyor!”dedi.
Bu arada denizde bulunan yangın söndürme timi üst üste anonslar yapmaya başladı:”Pansiyonda kimse var mı? Çabuk boşaltın! Terk edin orayı!“
İlker Bey:”Ben gidip pansiyondaki müşterileri çıkarayım!”dedi.Bu arada alevler iyice yaklaştı beyaz pansiyona.
Nesrin Hanım:”Dikkatli ol İler Bey , pansiyonun arkasını alevler sarmış!Bana kalırsa içeri hiç girme.Grekirse camlarına taş at!İçeri girme sakın!”diye uyardı onu.
İlker Bey koşarak pansiyonun önüoe gitti.Ressam çiftin kaldıkları odanın penceresinin camlarına taşlar attı.İçeriden çıkan olmadı.İlker Bey ateşlerin sıçramış olduğu pansiyona girdi. Ateşlerin arasından sıçrayarak yukarı kata çıktı.Kapıyı var gücüyle yumruklamaya başladı.Yine ses veren olmadı.Geri dönüp, balkona çıktı ve aşağı atladı.Daha yeni iyileşmiş olan sol bacağı tekrar incindi.Aksaya aksaya`bahçeden çıktı.Bu arada Nesrin Hanım Dilan’ı yanına almış,arabayı çalıştırmış onu bekliyordu. Dilan çok sevdiği Rojda’yı kucağına almayı unutmamıştı.
Nesrin Hanım:”Çıkmadılar mı dışarı?Çabuk gel ,bin arabaya!”diye bağırdı.
İlker Bey koşarak arabanın yanına geldi:”Üzgünüm! Bir türlü sesimi duyuramadım!Ne yaptıysam dışarı çıkmalarını sağlayamadım!Balkondan atlamasaydım,yanacaktım!Canım pansiyonum,korkunç durumda! Bacağımı aynı yerden incittim galiba,kırık da
olabilir!
Bu arada denizden arka arkaya anonslar yapılmaya başlandı.
“İnin arabadan!Sakın arabayla gitmeyi denemeyin!O daracık yolda tıkanıp kalabilirsiniz!Denizden kurtulmayı deneyin!Yüze yüze kıyıdan uzaklaşın!Acele edin,yoksa geç kalabilirsiniz!Çabuk olun,duymuyor musunuz bizi?”
Nesrin Hanım:”Hemen inelim,denize doğru koşalım!”
İlker Bey:”Ben insem de koşabileceğimi sanmıyorum!Canım çok yanıyor!Sen Dilan’ı ve Rojda’yı al,koş, ben yavaş yavaş gelirim!”
Nesrin Hanım:”Yavaş yavaş gitmeyle olur mu İlker Bey? Çabuk abradan in ve bana tutun!Konuşarak vakit geçirmeyelim! Canını dişine tak!Kıyıdan biraz açıldıktan sonra gelip bizi alırlar zaten!”
İlker Bey,Nesrin Hanım’ın ve Dilan’ın da yardımıyla, canı yanarak da olsa denize kadar geldi.Bir an sinirleri boşaldı, dizlerinin üstüne çöktü ve hıçkırarak ağlamaya başladı.
Nesrin Hanım:”Haydi ,doğrulmaya çalış,pansiyon yandı,bari biz yanmayalım!”dedi.
İlker Bey:”Dur hanım,son bir kez pansiyona bir daha bakayım!O iki masum insan! Yazık oldu onlara yazık!”diye üzültüsünü dile getirdi.
Nesrin Hanım ,hıçkırarak ağlayan İlker Bey’e destek olmak için sarıldı!O da ağlamaya başladı!Kucağında Rojda ile Dilan da ağadı.Göz yaşlarıyla pansiyonun yanışını izlediler.Alev yumağı arabay ulaştı.Bir bomba gibi peş peşe patladı.
Nesrin Hanım:”Evet, pansiyondan sonra araba da yandı!”dedi,göz yaşlarını silmeye çalışırken.
Nesrin Hanım, İlker Bey’e yardım eti , yüzerek kıyıdan biraz uzaklaştılar.Dilan yüzme bilmediği için omuzlarının hizasına kadar yürüdü denizde.Rojda titre-meleriyle korkusunu belli etti.Denizden gelen kurtarma ekibi dördünü de kurtarmayı başardı.
Akşam, hastanedeki televizyondan haberleri izlediler.Yangını bir kundaklama sonucu çıktığını öğrendiler.Ertesi gün yangından kurtulamayan ressam çiftin sağır ve dilsiz olduklarını öğrendiler. Bunu öğrendiklerinde ikinci yangın çıktı.O da yüreklerinde yanan yangın oldu.
Uzun bir süre kendilerine gelemediler.Hastaneden çıktıklarında ifade vermek için savcılığa gittiler.Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldılar.Yangın soğutma çalışmaları tamamen bittikten sonra pansiyonun bulunduğu koya ve oradan muhtarın köyüne gittiler.Muhtar ve diğer köylülerin perişan hallerini gördüler.Gördüklerine inanamadılar.Pansiyonun bulunduğu koyaindiler, korkunç yangın anını tekrar yaşadılar.Pansiyonun bembeyaz duvarları simsiyah olmuştu.Otomobil sadece demir yığını haline gelmişti.
İlker Bey:”Bu koyda kısmetimiz kalmamış.Olay üstüne olay yaşadık.Sonunda başımıza bu da geldi.Hayallerimiz,ümitlerimiz yok oldu,kül oldu.Ama bu koydan vazgeçmeyeceğim.Nizamettin’in yanına Ankara’ya gideceğim.Pes etmek yok.Bu koyu cennet bahçesi haline getirmek için elimden geleni yapacağım.Zararımızı sigorta ödeyecek,rahmetli olan çiftin ailesine de sağlık sigortası ödeme yapacak.Pansiyonun yerine beş katlı bir pansiyon yapacağım.Üstteki iki katı Dilan’a vereceğim.”dedi.
Dilan:”Bana bir oda yeter İlker Bey.Ben üst katlarda tek başıma ne yapayım?”diye itiraz etti.
İlker Bey:”Üstteki iki katı sana ve senin gibi korunmaya muhtaç kadınlara ayıracağım.Onun için de bakanlığa gideceğim.Gelince projeyi çizdirip,inşaata başlayacağım.Gelecek sezona projeyi tamamlayıp hizmete açacağım.pansiyonun adını da “Pembe Panjur”koyacağım.Bu hem kadın sığınma evinin hem de pansiyonun adı olacak.Giderlerin bir kısmını da pansiyonun gelirlerinden karşılayacağım.Pembe Panjur,kadınların dünyaya gülerek baktıkları pencere
olacak.Yemyeşil ağaçlar dikilecek bu koya,çok güzel olacak çok.Bu söylediklerimi hayata geçirebilirsem,dün-yanın en mutlu insanı ben olacağım.”dedi.
Bu arada Nesrin Hanım Rojda’yı biraz sahilde gezdirdi.Hep izledikleri yere oturup güneşin batışını izlediler.Sonra kalkıp arabalarına bindiler ve şehre gittiler.
Beş on dakika sonra İlker Bey’in avukatı Taner Bey’den bir telefon geldi.Dilan’ın akrabalarının kundakçı olarak yakalandıklarını ve yarın olay yerine tatbikata götürüleceklerini söyledi.
İlker Bey telefonu kapatınca,dişlerini sıktı:”Dilan’ı size yedirmeyeceğim,geri zekalı adamlar.Hepiniz de adalet karşısında hesap vereceksiniz.”dedi.
Nesrin Hanım:”Onlar yaktılar,değil mi?Belliydi.De-diklerini yaptılar.Burada güvenlik zafiyeti var.Aslında pansiyonun korunması gerekiyordu.Sorumluların hepsinden davacı olmak lazım.”diye sesini yükseltti.
İlker Bey:”Sırası var.Onun da sırası var.Taner Bey ile görüştüm.Verdiğim dilekçenin ve tehdit mektubunun onaylı örneği elimizde.Şu ankara işini halledeyim.Taner Bey ard arda dava açmaya başlayacak.”diye Nesrin Hanım’ın haklılığını onayladı.
İlker Bey üç gün sonra Ankara’ya Nizamettin Bey’in yanına gitti.Koyla ilgili düşüncelerini paylaştı.Ko-ya dört katlı bir pansiyon yapmayı düşündüğünü ve üst katını töre kurbanı olmuş kadınlar için sığınma evi olarak tahsis edeceğini söyledi.Birlikte ilgili bakanlıklara gidip projeyi sundular.Koyun öncesinden daha fazla ağaçlandırılması fikri herkesçe takdirle karşılandı.Sığınma evi düşüncesi Kadı ve Aileden
Sorumlu Devlet Bakanlığı’nda çok olumlu bulundu.Oranın güvenliğinin de devlet tarafından sağlanacağının garantisi verildi.
İlker Bey projeyi başlatmak için Nizamettin Bey’in de orada bulunmasını rica etti.Projenin temel atma törenine Nizamettin Bey ve çeşitli devlet dairelerinin il müdürleri katıldı.Proje devam ederken ağaçlandırma çalışmaları tüm hızıyla devam etti.Bozburun Köyündeki zarar gören vatandaşların zararlarını devlet karşıladı.Hak
sahiplerine altı ay içinde birer ev,birer ahır ve birer samanlık yaptılar.Muhtar köydeki evine büyük oğlunu
oturttu,kendisi pansiyona yakın bir yere iki katlı güzel bir ev yaptı.Nisannın sonunda pansiyonun açılış töreni yapıldı.Temel atma töreninden daha kalabalık bir açılış oldu.Görsel ve yazılı medyanın ilgisi büyük olunca iyi de reklamı yapılmış oldu.Bakan adına müsteşar yardımcısı açılışta anlamlı bir konuşma yaptı.”Tüm Avrupa ülkelerinde kocasından dayak yiyen veya işkence gören kadınların kaçıp sığındıkları yere kadın sığınma evi veya kadın sığınma yurdu deniyor.Gününüzde kocasından kaçmak zorunda kalan kadınların çocuklarıyla birlikte birkaç gün, birkaç hafta veya birkaç ay kalabileceği yere bu isim veriliyor. Bu tür evlerin çoğunda kadınlara sadece ruhsal yardım sağlanmıyor, aynı zamanda da yasal açıdan danışmanlık hizmetleri de sunuluyor. Bu tür evler ülkemizde de gerek devlet eli ile belediyeler aracılığıyla gerekse dernekler ile yürütülmektedir. Ülkemizde bulunan Morçatı isimli dernek bu görevi yıllardır üstlenmiş, kadınlara sosyal ve ekonomik açıdan kendi ayakları üzerlerinde durabilecekleri projeler geliştirmiştir. Bunun yanısıra günlük ortalama 10 kadına
yüz yüze danışmanlık hizmeti vermektedir. Bu kurumların telefonlarına internet üzerinden, polis karakollarından ve belediyelerden kolayca ulaşılabilmektedir.
Tören sonrası Pembe Panjur’un içi gezildi.Bir hafta sonra Pemre Panjur Kadın Sığınmama Evi’e bir müdür,bir psikolog,bir danışman öğretmen bir de hizmetli personelin tayini yapıldı.
Bu aršda İlker Bey’in yazılı müracatına rağmen pၡnsiyonun korunamamasından dolayı sorumlulara Taner Bey dava açtı.Bu davalardan kazanılan paraların yarısı Dilan’a yarısı da diğer kadınlara bağışlandı.
Pembe Panjur artık devlet güvencesine girdi.Gece gündüz özel güvenlik görevlilerinin gözetiminde kadınlar ve müşteriler rahat,huzur dolu günler yaşadılar.
Muhtar ile Zeynep Hanım’ın gözleme projeleri hayata geçirildi.Kadınlardan isteyenler uygun işlerde çalıştırıldı.Binanın tam arkasına bir dönümlük botanik bahçesi yapıldı.Yarısının üstü kapatıldı,sera olarak değerlendirildi.Yaz-kış organik,taze sebzeler yenildi.
Bir yıl sonra muhtarın oğlu Samet Dilan’a aşık oldu.Pembe Panjur’un bahçesinde iki gün iki gece düğün yapıldı.Tatil için orada bulunan ilker Bey’in ve Nesrin Hanım’ın çocukları Özge ve Aydın da bu güzel düğüne katıldılar.Tatilini orada geçiren Nizamettin Bey geline,Pembe Panjur’un müdüresi de damada şahitlik ettiler.Böylece dilan,hayatını kurtaran canı kadar sevdiği Nesrin Hanım ve İlker Bey’den ayrılmış oldu.
Çünkü pansiyonun yakınındaki muhtarın yeni yaptırdığı iki katlı evin üst katına taşındı.Kocasıyla mutlu bir hayata başladı.Dilan ayrılınca Rojda’da onun peşinden gitti.Şahin özel güvenlik görevlisi oldu,Dilan da işine devam etti.
Beyaz boyalı pembe panjurlu beş katlı bina,töre gereği itilmiş,atılmış kadınların hayata tutundukları bir saray oldu adeta.Kadınların büyük bir bölümü verilen destek sonucu koruma altına alındılar ve hayata daha bir heyecanla tutundular.Böylece İlker Bey ve Nesrin Hanım amaçlarına ulaşmış oldular.Kendi çocuklarından önce,öz
Çocuklarından ayrı görmedikleri Dilan kızlarından sevimli mi sevimli bir kız torunları oldu.Adını Töre Güldünya koydular.Minik Güldünya Pembe Panjur’daki mutluluğun artmasına sebep oldu.
İSMAİL MALATYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.