hafif bir gündoğu rüzgarı, bir o yana bir bu yana yaslar başakları bir o yana bir bu yana komşu tarlalardan yardıma gelen selam verip, bereket dileyen "-azımızı çoğa sayın" diyen eynel türküleri dinleyen, söyleyen bir duyulur, bir duyulmaz ya yelden ben anlarım. Gönülden; "yeşil ördek gibi daldım göllere sen düşürdün beni dilden dillere başım alıp gidem gurbet ellere ne sen beni unut ne de ben seni” başka bir köşeden belli belirsiz yamacın rüzgarında bir duyulur, bir duyulmaz olur kırklarında birinin yanık türküsü “söğüdün yaprağı dal arasında güzeli severler bağ arasında ona birileri daha eşlik eder üç-beş güzel bir araya gelmişler benim sevdiceğim yok arasında sonra hep birlikte söylenir olur esen yellere inat duyulur da duyulur sesler garakır , gözler dolar boğazlarda bir şeyler düğümlenir başka biri o değilden imdada yetişir “söğüdün yaprağı narindir narin içerim yanıyor, dışarım serin zeynebi bu hafta ettiler gelin zeynebim zeynebim allı zeynebim beş köyün içinde şanlı zeynebim” eynelde bazılarının türkülerine eşlik edilmez gardaşa, yavıklıya, evladı gidene, gurbet ağıdı edene dolan gözler, burkulan yürekler başka türkü söylenmez uzaklardaki ağustos böceği komşu tarlalarda taşa çalan orak köküyle vedalaşan ekin herkes, her şey suskunluk içindedir yanık olan içli türküler deği(l) yolmacıların yüreğidir “aman çeşme, canım çeşme ismaili görmedin mi” gurbetteki oğluna-kızına sevdiğine hasret çeker birileri uykuyu haram edip gözlerine ortaklaşa büyütür hasretini “lambada titreyen alev üşüyor aşk kağıda yazılmıyor mihriban” ….. “her nesnenin bir bitimi var ama aşka hudud çizilmiyor mihriban” "beyaz atın suvarisi yorulmuş beyaz atlı şimdi geçti buradan" ne beyaz atlı beklentiler, ne hasret diner ne ağlayan gözlerde yaş ne yanık gurbet türküleri ama; tarlalarda yolunacak ekin biter “düşmanınızın ömrü bu kadar olsun” der ağanın boynuna orak asarım tarla sahibine tarlasında beyaz mendil, mavi çorap bir çıynam çekme sakızı vaadedilmekte şakalaşılmakta armağanlar alınmakta kimbilir ne zamana “-belki çıkmaz ayın son çarşambasına” vaadler bol keseden kesenin ağzını büzmem umut dağıtılmakta tomurcuklar, çiçekler yapraklar, meyveler gözümde tüter, harımda, bağda, tarlada, yolda, sizlerle yan yanayım yanıbaşınızdayım yanıbaşınızda sizin hülyalarınız hülyam, acılarınız, acım serçelere hoyuk diker köstebeklere tuzak , kurarım. harımlarda sizlerle elele fidan diker, çapalar, sularım meyva, domates, bostan toplarım tuza banarım tarlalarınızda sacdan tandır ekmeği, tuluktan deri peyniri nadaslı tarlalardan yemlik, kuzukulağı çomacım katıştırırım birbirine başka türlü doyulmamakta işte bu ağız tadım bir baş kuru soğan (bohçanın bir köşesinde yumruklanır) yoğurtta varsa (özenir-özenmez, ) (bostan çentilir , firenk doğranır) dürüm dürüm.. dıkım-dıkım, kaşık-kaşık lokma-lokma tıka-basa toprak testiye uzanılır bir tas da olsa su yudumlanılır bir yudumcuk ta olsa şimdi köyde olmak vardı ova dönüşü, yorgun ama canlı köy kahvesinde yudumlamalıyım çayımı muhabbetle uzatmak horatayı insanlar birbirlerine takılmalı "nassın, eyimin, çoluk-çocuk nassı" birileri hatırımı sormalı bir diğeri benli hoş bir hatırasını bilmem kaçıncı kez anlatmalı ballandıra ballandıra köyde olmak vardı köyde ve çocuk .................. sen de olmalıydın, birlikte kuzu güttüğümüz arkadaşlar oynaşırken dövüştüğümüz erik, nohut, kelek çaldığımız okula gittiğimiz çağla yediğimiz arkadaşlar da olmalı arkadaşlar da toprakla savaşanlar kahvede oyun oynayanlar, katıla katıla öksürükler arasında tabakadan tütün saranlar, abdest alıp namaza koşanlar, onlarda olmalı onlar da emmiler, dayılar agalar abılalar, teyzeler, halalar çocuklar, gençler, yaşlılar ziyaret edeceğimiz hastalar bütün insanlar da olmalı bütün insanlar |