7
Yorum
3
Beğeni
0,0
Puan
1835
Okunma


Gece gece içim az çıldırdı. Ve telaffuz ile tekrarın ne denli eksik ve fazla olduğunu anladım. Fiziksel olarak bir yer kaplarız değil mi ? Ancak duygusal olarak bir hafızada yer ediniriz. Bir mekan ve zamanın hafızası içinde yaşadığımız ,iki deniz arasındaki bir ada gibi :birine geçmiş diyoruz diğerine de gelecek. Rotalarının anılarını alıkoymuş olan kişisel hafıza sayesinde yakın geçmişin denizinde dolaşabiliriz. Ancak çok uzak geçmişte dolaşmak için zamanda birikmiş anılardan yararlanmak zorundayız. Ben bu zaman gezisinde küçük bildiklerimle bir yazara varıyorum ve kendimce onu yazıyorum.
İlginç bir kişilik bu Sebahattin Ali. Kırk bir yaşında ve söylediğine göre bazı rahatsızlıkları var. Nobel ödülü alamasa da edebi alandaki ayrıcalığı sayesinde artık hiçbir şey yazmasa da olur. Çünkü okuyucuların mahrem hayatına girebilmiş, ’’içimizdeki Şeytanı’’ keşfederek bizimle kalmayı hak etmiş durumda. Canlanmaya başlayan edebiyatımızın en iyi titanları arasında ‘’Leylim Ley’’ diye bir şarkıyla geçiyor. Ama genelde yaşadığı çağda şuna buna çatıyor, polemikleri üzerine çekiyor, aforoz ediliyor, söylememesi gerektiği şeyleri söylediği için değil sözleri tartma konusunda zaman yitirmediği için ve olasılıkla bunu da özellikle yaparken diline yine bir parça dolanıyor ‘’Aldırma gönül aldırma’’
Sanmakla başlar her şey ! ‘’Aslında Yalancı Hayatla…’’Sanıyorum ki ağzımızdan çıkan her söz, yaptığımız tüm hareketler ve jestler ister tamamlanmış ,ister sadece taslak halinde olsun, her biri tek tek ve hepsi bir arada ,istem dışı olsa da, ya da bizzat o nedenle yazıya ve kağıda aktarılan bir yaşam hikayesinin en ayrıntısından daha az samimi ve gerçekçi olmayan, kasıtlı olmayan bir otobiyoğrafinin ayrık parçaları olarak anlaşılabilir.
Zaman içinde söylediğimiz ve yaptığımız her şeyin, anlamı ve önemi yokmuş gibi görünenlerde dahil, bir biyografi ifadesi olduğu yolundaki kanaat, bir gün ,ilk bakışta görünebileceğinden daha büyük bir ciddiyetle, bütün insanların yaşamlarını yazılı olarak bırakmaları gerektiğini ve bu milyarlarca cildin, dünyaya sığmaz olduklarında Ay’a götürülmesi fikri geldi aklıma.