13
Yorum
14
Beğeni
0,0
Puan
2978
Okunma

Uzun zamandır insanlıktan uzak duruşlar sergileyen bu çağdan, kaçış planları yapıyorum.
Benliğimi yanıma alıp her yola koyulduğumda, ayrı bir hüsrana çarpııyor adımlarım.
Yönümü bilmediğimden değil aslında. Önden gidenlerin, geride bıraktığı izlerin
sığ düşüncelerine saplanıp kalmamdan kaynaklıydı.
Tam da bu hasarlı düşüncelerden olsa gerek, sürekli çalım yiyorum aklımdan. Yıllar yılı -içime sığmayan onu- hangi hayalin kenarında bırakmaya cüret edebildim böyle. Hangi masalın yalanlarıyla baş başa bırakacak kadar hayırsızdım! Oysa; Yorgun zihnimi sürekli değişik bir çemberden geçirme telaşına rağmen. El değmemiş duyguların hassasiyetiyle sarıp sarmalamış, itinâyla saklamıştım her çağın illetinden! Gönlümün -Allah’a yakın duran yerini- sadece ona ayırdığımı bilemedi kimse.
İftira kaybı yaşayan ağızlara suskunluğumu boşalttım. Sessizliğe gömülen harfleri merdiven yaparak, onun varlığına tırmandım sabırla.
Bazen ömrüme ayrılan sınır çizgilerini
sadece ona varmak için ihlâl ettim.
Biraz daha aklımı döküp, delirmek istiyorum şuracıkta. Halbuki onu aramakla geçirdiğim zamanın karanlık koridorlarında. Yitirmekle yüz yüze gelmişliğim vardı bir kaç defa. Belki de bu yüzdendi, karşılaştığım her ayrılığı aşktan bilişim! Ve her aşkın kapısı mutlaka boşluğa açılırmış hissine kapılışım.
Bir buğday tanesinin hünerli zarafetiyle, yağmurdan türkü yaptım boy veren başaklara. Ona kurban ettiğim kalbim kadar yanık ve yakın duruyorum gökyüzüne.
Herkesin her şeye aç olduğu şu “namussuz çağda” bir suyun azizliğine, bir de onun aşkına ihtiyaç duyduğumu, sıkıştırıyorum yer ile gök arasına!
İçi özlem... İçi hasret… İçi onsuzlukla dolu bu ömrün.
-Ellerinden tutuyor ecel…-
Cömert Yılmaz