8
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1466
Okunma
1
Saat kaçtı bilmiyorum. Antalya Otogarında otobüsten indiğimde güneş batıyordu filan işte. Muavinin bana uzattığı eşyalarımı tek tek aldım: gitar, yorgan, 37 ekran televizyon ve bir de çanta. Gitarla çantayı sırtıma, diğer ikisini kollarıma yüklendim. Bu ağır yükün altında, beni öğrenci evime götürecek servise ağır ağır ilerlerken kıçımdan soluyordum.
Şişman bıyıklı herifin teki, servisimizin 15 dakika sonra hareket edeceğini bağırırken, kafamı ansızın gelen “pişt” sesine çevirdim; “hastir” dedim kendi kendime. Bizim Kızıl buradaydı. Onu yat limanından tanıyordum. Muhabbeti tatlı, hoş bir kızdı. Ona doğru yürüdüm. Yüküm yüzünden zorlukla çıkarabildiğim “naber”e, şarap şişesini ağzından çeker çekmez, “para lazım” diye karşılık verdi, “üç beş bi şey çıksana bana.” Vermedim. Pek param da yoktu zaten. “Napacaksın parayı?” diye sordum. Şişeyi bi kaç kez kafasına diktikten sonra, “gidecem bu siktiminin şehrinden, terkedecem burayı” dedi. Bir süre sessizce bankta yan yana oturduk. Bana uzattığı içkiden bir kaç koca yudum aldım. Servis hareket etmek üzereydi, ayağa kalktım ve elimi uzattım, “hadi gel benimle!”
Sırt çantasını ve gitarı o alınca kıçım biraz olsun rahatlamıştı. Araca beraber bindik. İçtiğim şarap yüzünden başım dönüyordu. Gözlerimi kapıyordum. Midem bulanıyordu. Gözlerimi açıyordum. Midem daha fazla bulanıyordu. Yol aldıkça kötü oluyordum. Kızıl , “iyi misin” diye soruyordu. Servis birileri insin diye durunca “biz de inelim” işareti yaptım aniden.
Kaldırımdaydık. İçinde televizyon olan kutunun üstüne oturmuş öylece yola bakarken Kızıl da kendini kaldırıma bıraktı. Tekrar ayağa kalktığımızda hava artık kararmıştı. Televizyonu ve yorganı yüklendim. Beş on adım kadar ilerledik, “dur” dedim Kızıl’a, yarış halindeki iki minibüse elimi kaldırdım. Biri hızla geçip giderken biri durdu. Bir kaç yolcusu vardı. Şoför, tekrar tekrar, “biraz acele edersek” diyordu, biz ağır ağır eşyaları araca atıyorduk. Tombik Bıyıklı Şoför sinirini gizleyemiyordu, “acele edelim kardeşim, acele, yarış halindeyiz bak!” Ben herife karşılık vermeye üşeniyordum. Nihayet binebilmiştik. Bıyıklı hala söyleniyordu, “sizin yüzünüzden bi sürü yolcu kaptırdık ya, iki saatte bin…” Önce Kızıl’a baktım, sonra şoföre sertçe bağırdım, “durdur lan arabayı, durdur iniyoz!” Herif hala, yolcu kaptırdık filan derken, tekrarladım, “durdur dedim sana, indir bizi!” Aniden durdu, en fazla 50 metre gitmiştik. Eşyaları tek tek kaldırıma bırakırken, töbe töbe diyen ağzını ve iki yana sallanan kafasını görebiliyordum.
Bahtsız Bedevi aracını hız kurallarının üstünde sürerken arkasından bir süre izledim. Sonra elimi cebime attım ve çıkardığım anahtarla hemen karşımızdaki apartmanın giriş kapısını açtım. Kızıl’la göz göze geldik. Gözleri gülüyordu. Eşyalarla birlikte içeri girdik.
2
Kendisini kış sanan bir bahar sabahıydı. Sokağın kendisini kaldırım sanan yığınlarından birinde yürüyordum. Üstüne yerleştirilmiş ağaç ve araba gibi engellere rağmen kararlıydım. O caddeye ulaşacaktım. Ortalık sessizdi. Sessizliği, ne birden karşımda beliren Nehir ne de yolun karşı tarafında, caddeye yakın bir yerdeki bahçe duvarı dibinde takılan iki ergen bozabiliyordu. Hareketlerini görebiliyordum. Erkek, kızın elini tutmaya çalışıyordu. Nehir, kısaca, Eskilerden Kalma Platonik Aşkım, giderek bana doğru geliyordu. Kız, erkeğin eli her eline dokunduğunda kendisini geri çekiyordu. Nehir bana gülümseyerek yaklaşıyordu. Erkek dudaklarını kıza uzatıyor, öpmek istiyordu. Nehir kollarını açmış bana koşuyordu. Bahçe duvarına yaslanan kız sıkışıp kalmıştı. Erkek ısrarcıydı. Nehir “aşkım” diye bağırıyordu. Erkek son bir öpme hamlesi yaparken neredeyse aynı hizadaydık. Kız erkeği hırsla itip hızla uzaklaşırken erkek ardından öylece bakakaldı. Nehir tam boynuma dolanacakken kül olup dağılırken, bahçede beliren yaşlı adam, tellerden geçirdiği bastonunu erkeğin omzuna pıt pıt vurmasıyla kendisine bakan üzgün gözlere, kafasını aşağı yukarı sallayarak söyledi, “aldın mı babayı?”
3
O sesi ben de duydum. Bir adam "pardon, bakar mısınız?" dedi. Kadın "pardon bakar mısınız?" diye tekrarladı, gözleriyle yarım ay çizerek baktığı arkadaşına. Arkadaşı "terbiyesiz" diye fısıldadı. "Pardon Bakar Mısınız Diyen Adam, ben yanlarından geçerken yakaladığı yaşlı kadına "paranın üstünü unuttun teyze” diyerek elindekini uzattı.