5
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
2361
Okunma
Doğurgan karanlıkların işgalinde zihnimin kıvrımları. Sana kurulu zulmden geçiyorum. Göğsüme oturmuş bu acıyla dar aldım, susuyorum.
Zemherinin koynuna bıraktığın zerreyim... Donakaldım baharın eşiğinde.
Henüz değmemişken nefesin saçlarıma, bölüşmeden bir lokmayı aynı kaşıktan, kursağımda kalan umuttur. İçten içe çoğalıyor susmuşluğum. Sarhoş bir geceden şafağı doğuracaktık daha...
Yıldızlarla dolu gökyüzünü seyrederek sabahlayacaktık koyunkoyuna.Ulaşmadan yıldızlar dehlizine kayıp gitti avuçlarımızdan düşlenen ne varsa. Bir taşa ağlar gibi döküyorum içimin yağmurlarını kendi duldama...
İçin için büyüttüğüm hasret kaptırmış zirvesini sis bulutlarına. Bir kaybın arkasında dağılıp un ufak oluyorum.
Bağdaş kurduğum çıkmazda babamın mezarı kadar ıssızzım. Ait olma içgüdüsüne yabancılaşıyor ve utanıyor, sana üryan yanım. Annem kadar içli sesimle incinmişliklerimi sayıklıyorum boşluğuna.
Biriken söylenmemişlikler nefessiz bırakıyor, susuyorum.
Gitme kal diyemiyecek kadar yabancı olmak sana... Oysa daha dün evet daha dün...
Bayatlamış cümlelerle tükeniyoruz.
Bilmiyorsun; saksıya diktiğin çiçeğe su vermeyi unutmaktır ihanet.
Tepeden tırnağa kırgınım. Ötesi berisi yok, alındım en derin hazinemden. İnanmış olmanın acizliğiyle zerrelere ayırıp parçaladın inanmışlığımı.
Tıka basa upuzun karanlıkların işgalinde zihnim, göğsüme oturmuş bir yanardağ
bacasını tüttüren. Dumanı burnunda soğur mu insan insandan.Say ki; hiç dokunmadım yüreğine, hiç sevmedin...
Aşk bende, ah bende, üstü varsa eğer o da sende kalsın.
Öldüm say...
sude nur haylazca