3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
603
Okunma
Rahmetli anam, karpuz zamanı doğdun derdi. Çocukluk işte düşünürdüm, taşınırdım. Karpuz yediğimiz ayları beklerdim. O zamanlar şimdiki gibi Ocak, Şubat aylarında karpuzları manav tezgâhlarında göremezdin. Sıcaklar bastırıp da kamyonların sırtından karpuz indirmeye başlayınca işte o zaman anlardım karpuz zamanının hangi aya denk geldiğini. Okul tatillerinde karpuz karşılığı indirirdik kamyonlardan karpuzları. Top gibi havada atıp tutardık. Öyle dikkat ederdik ki düşen bir karpuz bize yevmiye olarak verilen karpuzlardan mahrum olmak demekti.
İki göz odalı bir baraka. Evin altında ve üstünde sıçanlar cirit atıyorlar. Kulaklarımı titreten ayak zıngırtılarından sıçanların büyüklük, küçüklüklerini tahmin edebiliyordum. Yukarı açılıp aşağı kapatılan dışarıdan gelen ayaza göğüs geremeyen pencere camları. Çaputlarla kapatırdık ırıkları. Biri kız dört kardeş, odalardan birinde yumak olur yatardık, kedi yavruları gibi. Tabi kedimiz de vardı. Sepetin içinde aynı havayı teneffüs ederdik. Anaları bizden ürkmezdi. Onlar bizim birer parçamızdı adeta. Sonradan yoksul evimizde bizimle yoldaş olan bir de köpeğimiz oldu. Beş ve yedi numaralı gaz lambalarının ölgün ışığında ders çalışırken zaman da kayıp gidiyordu. Kışın odunumuz biterdi üç erkek kardeş iki metrelik karları yara yara ormandan çalı çırpı getirirken doğayla mücadele etmenin zevkinden kendimizden geçerdik.
Derken ilkokul, ortaokul yılları hemen geliverdi. Çocukluktan ilk gençlik yıllarına girerken zamanın nasıl geçtiğini anlayamazken aşık olmaya özenirdik. Benim de bir sevgilim olsa fena mı olurdu. Ama aşk nasıl bir şeymiş acısını yaşayamadan tadının nasıl olduğunu bilemezdim ki. Kuğu gibi süzülene, ceylan gibi bakışları olana hemen aşık olurdum da karşıdaki kız benim için neler duyumsardı bilemezdim. Sonra filimlerin etkisi altında kalmaya başladım uzun süre. Türkan Şoray en büyük aşkımdı. Erkek Fatma’yı gözüm tutmadı. Filiz Akın yedek sevgilim oldu. Stepnem gibi yani. Türkan’dan bıktığımda Filiz’ e koşardım. Sonra Oya Aydoğan devreye girdi. Ve de araştırdım ki benim babam Cüneyt Arkın ve de anam Gülşen Bibikoğlu imiş. Bana dediler ki sen Çarlos Bronson’ sun. Yaşım hayli ilerlemiş olmasına rağmen ve de o kadar sevgilim olmasına rağmen bir tanesi bile “iyi ki doğdun. “ zahmetine katlanmadılar.
Aradan geçen zamanda köprülerin altından çok sular geçti. Anladım ki ben şu ya da bu değilmişim. Kimsenin anmadığı sıradan bir vatandaş imişim. Kendimi yıllarca boşuna kandırmışım. Yaşamışmıyım, yaşamamış mıyım hiç farkında değilmişim. Zaten niye geldiğimi de bir türlü anlamamışım ki.
Keşke diyorum o farelerin cirit attığı kedili barakamızda hep çocuk kalsaymışım, hiç büyümeseymişim.
Doğumunda kollarımda hastanenin merdiven basamaklarından indirdiğim sevgili kızım onyedisine ne çabuk gelmiş de pazar dönüşü yorgun argın içeri girdiğimde masaya hazırladığı sürprizlerle yeni yaşımı kutlaması her şeye değiyordu.
Ya sahi ben kaç yaşındayım. Orhan Kemal’den dört yıl fazla yaşamışım. Nazım Hikmet’ e yetişmeme bir yıl kalmış. Demek ki yolun sonu gözükmüş!..