1
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1109
Okunma

Dün sabah doğa yürüyüşü yapmak üzere yola koyulduğumuzda kahvaltı molasında sonra Gebiz’de kısa bir çay ihtiyaç molası verdik.
Bu mola sırasında belde meydanında cadde üstü kaldırımda sohbet eden Gebiz’lilere rastladım. Kırsal kesime doğru çıkınca geleneksel olarak, törelerimiz gereği bir selam verip geçeyim derken, beni ’Buyur gel otur!’ deyip, çay içmeye davet ettiler.
Tanışma faslında bana nereli olduğumu sordular. Ben de babamın köyünü kastederek Murtuna’lı ( Yurtpınar) olduğunu söyledim. Yakın köyden oluşum hemşeriliğimizi ısındırdı.
Ben de Gebiz adının Kapız ile yani dilimizde ’boğaz’ anlamına gelen sözcük iile bir ilgisinin olup olmadığını sordum. Bu sorunun altından çıkan yanıt gerçekten ilginçti.
Bana Gebiz’in kapızla ilgisinin olmadığını, eski adının MACAR olduğunu 1953- 1954 yıllarında doğanların nüfus cüzdanlarında, doğum yeri olarak MACAR yazdığını söylediler.
Yani buranın kuruluşunda ilk yerleşimciler MACARİSTAN’dan gelmişler. Daha sonra başkaca yerlerden, KARAMAN dan da gelip yerleşenler de olmuş.
Macarların eski Türk boyları ile akrabalığını , dil grubu olarak, Japonca, Fince Macarca’nın Türkçe’miz gibi Ural Altay dil grubuna dahil olduğunu biliyordum, fakat bu kadar yakınımızda Macaristan’dan gelip yerleşenlerin olduğunu hiç duymamıştım.
İçlerinden cana yakın bir arkadaş bana meydanda duran küçük bir anıt kapıyı göstererek; ’ Bak, şu kapı Macar Kapısı, On sene kadar oldu, Macaristan’dan gelenler oldu buraya, mezarlığı dolaştılar ve akrabalarının mezarlarını arayıp buldular. Sonra da Gebiz ile dostluk bağlarının güçlendirilmesi için bu kapıyı yaptırdılar’ dedi.
Çok ilginçti konu ve araştırmaya değerdi. Osmanlı’nın bir dönem Balkan Yarımdası’nda at koşturduğu ve nasıl geri döndüğü üstüne bildiklerim, 1924 mübadele yılları, okuyup duyduklarım, gördüklerim kısa bir film gibi gelip geçti gözlerimden.
Mutlaka çok hüzünlü öyküler çıkacak bu araştırmalardan.
Yıllar önce (1986) çok sevdiğim bir arkadaşım, bir mektubunda bana’ Bir çiçeği kendi toprağından alıp başka yere diksen, yeniden kök yapması ne çok zor olur, belki de solar ozanım!’ demişti. Saz çaldığım için bana ’Ozanım!’derdi. (Kara üzüm gözlerine bir damla yaş düşecek şimdi gözlerimden ve bir türküm dillenecek yine, bana ’....Gözyaşım gözüne düşer/ Yanar yürek sevda pişer/ Sensiz ömür nasıl geçer / Sür güzelim sür dağlara!’..) dedirten hasretle gelip geçen yıllar...
Neyse kısa çay molası biter bitmez kalktık oradan giderken ve dönerken MACAR KAPISI’nın fotoğraflarını çekmeyi de ihmal etmedim ve sizlerle bu kısa fakat çok değerli anıyı paylaşmak istedim.
Çayın sıcaklığı ve tadı damağımda kaldı. Minibüse binerek yola devam ettik. Yaşadıklarımı kısaca arkadaşlara da özetledim giderken. O ana kadar MACAR KAPISI’nın dikkati çektiğini sanmıyorum, ben de bu söyleşi anını yakalamasaydım, Gebiz’den transit gelip geçer gibi geçecektim yalnızca. Demek ki her insanın öğreneceği ne çok şey var, insanda saklı bilmediği; tatlı dille söyleşerek köklerimize inmek insanın derinliklerini, tarihin derinliklerini keşfetmek gerekiyor.
O zaman inanıyorum ki komşuları ile dostluk bağlarını yeniden örerek güçlendiren bir Türkiye ve ülke insanı olarak, kendimizi çok daha güçlü hissederek yalnızlıktan da kurtulacağız.
Hal böyle iken şu anda TV ekranlarında çöpçatan programları yapanların, bir ulusun geleceğini boş çene çalarak, insan gerçeğimizden uzaklaştıran, bizi kendimize yabancılaştırıp meta haline dönüştürüp, düşünemez dumura uğramış beyinler haline getirenlerin, alayının ağzına tükürmek geliyor içimden...
Bir kapımızın da Macaristan’da olduğunun unutulmaması dileğiyle, selam ve sevgiler tüm kandaşlarımıza, soydaşlarımıza MACAR KAPISI’ndan...
Şaban AKTAŞ
03.07.2016 // 15.15