15
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1531
Okunma

Bir zamanlar tarihimizi örnek alarak yaşam biçimi oluşturan batı, şu işe bakın ki şimdi örnek alınmaya çalışılıyor!
Düşüncenin düşünmekle ilgisi olmayacağı bir sonuçla karşı karşıya getiriliyoruz. Çık çıkabilirsen için işinden.(başka işin yoksa)
Öylesi çarpıklık içindeyiz ki, neresinden tutarsak tutalım doğrultamıyoruz eğriliğimizi.
Demokrasi anlayışımızın oluşmadığı siyaset içinde, yapılan ve yürütülmeye çalışılan politika nasıl olabiliyor?
Hangi konuda tutarlı bir politika izleniyor?
Olmazsa olmazlarımız nelerdir? (pembeleşen kırmızı çizgilerimiz gibi...)
Sözde AB, kendi içinde kuramadığı birliği, bize düşmanlık ve ele geçirme olarak sağlamak yolunda hızla ilerlemekte.
Birlikte alabildikleri tek karar, böl, parçala, yönet.
Osmanlıya ödedikleri vergileri, yönetim zâfiyetimizden kaynaklanan güçsüzlüğümüzde, her konuda ve yönde attıkları çalımla, bizi yerle bir ederek katma değeri ile alma çabalarını sürdürüyorlar.
Şanlı tarihi ile sadece övünmeyi bilen, hangi şartlarda nasıl kararlar verildiğini göz ardı eden okuma ve algılama sorunlu bizler de seyretmekteyiz.
Batının, daha Osmanlı zamanındaki öngörüsü, kararlı tutumları ve yılmadan çalışmaları ile üretkenlikleri ölçüsünde gelişerek bu günlere gelip dayanmıştır.
Osmanlıyı çökeltmek için yaptıkları tarih kitaplarımızda mevcuttur.
Bükemedikleri bileği öpme işi erdemlerinden değil, içlerindeki kin ve nefretten gelmektedir.
ATAMIZA diş geçiremeyeceklerini anladıklarında yaptıkları gibi...
Dünya tarihinde, peygamberlerin ve dahilerin eser sayıda geldiği göz önüne alınacak olursa, sonların hep bizle bittiği gün gibi açık çıkar karşımıza.
Peki;
Batı ne yapmıştır bu durumda?
Düşünme gücünün aydınlığını ANADOLUDAN alan bizlerin uygulamakta başarısız kaldığı güce sahip çıkmıştır ATAMIZIN ölümü sonrasındaki vurdumduymazlığımızda.
Oyununu bu iki güç üzerine kurarak, önce dinde, daha sonra fikirde bölücülüğe götürmüşler, ruhlarımızı satın alan şeytanı oynamışlardır satranç tahtası yaptıkları sınırlarımız dahilinde.
Etnik olarak bölünerek, dilimiz, dinimiz içi boşaltılmış balona döndürülmüş. İstedikleri gaz ile doldurulup, önümüze sürülen hazır mönüyü, satın alma güçlerini kullanarak sahip oldukları içimizdeki “Ali Kemaller” sayesinde itirazsız yedirir hale gelmişlerdir.
Tarihimizde sporu; güreş (aba güreşi,yağlı güreş), at yarışı, cirit, deve güreşi, boğa güreşi, horoz dövüşü, avcılık, denizcilik (balıkçılık ve yüzme) olarak bildik. Onlar gibi, arenalarda turnuvalar adı altında esirleri aslanlara yem etmek için dövüştürmeyi ve öldürmeyi bilmedik asla. Kölelerimiz de olmadığı gibi tarihimizin hiçbir bölümünde, köleliğin kaldırılması ve onların sığınmalarında da ev sahipliği yaptığımız olmuştur daima. Soy kırımlarından kaçanlara da yer / yurt vererek sahip çıkmışızdır insancıllığımızla.
İlmi, bilgiyi onlardan değil, içimizden çıkan fen, edebiyat, din, felsefe adamları ile öğrenmiş ve öğretmişizdir.
Savaşlarımız daima savunduğumuz değerlere ( can, namus, toprak, mal )saldırı olduğunda gerçekleşmiş ve bunun çok kötü, insanlık dışı davranış olduğunu da çıkaranları yendiğimizde onlara doğrularımızı esir aldıklarımızı bile köleleştirmeden, dil, din, namuslarına bire bir özen göstererek, kültür ve geleneklerine dokunmadan koruyarak kanıtlamışızdır.Topraklarımızda onlara yer verip, yönetimimizdeki her birimde söz sahibi olacakları şekilde, kanunlarımızla koruma altına almışızdır.
Vatanı canımız, Bayrağımızı namusumuz bilerek, her Ülkenin bu şekilde düşüneceği olgumuzla, dil, din, gelenek ve göreneklerine saygı göstermişizdir.
Bütün bunların karşılığında yaşadıklarımızı ise talihsizlik değil, ruhumuzu, özümüzü kaybetme şuursuzluğu olarak nitelendirmeli, geç kalmadan kendimize gelerek, elde kalanlarımızı geliştirme çabamızla savaş vermeliyiz.
Derdimiz kimseye ders vermek değil, kendimizin almakta zorlandığımız dersi çıkarabilmemiz olmalıdır.
“Cennet” olarak adlandırılan Vatanımızda, hakkımız olan yaşam biçimimizi, aydınlığımız ölçüsünde fikirlerimiz, gücümüz ölçüsünde katılımlarımız ile birlik ve beraberliğimizi sağlayarak, seferberlik şekli ile kalkınmaya silkinerek gitmeliyiz.
Coğrafyamızın bize tanıdığı olanak çerçevesinde vazgeçilemez bir güç olduğumuzun farkına varalım artık. Çevremizde çıkar savaşlarının kan gölüne döndürdüğü savaşlar sonucunda bölünerek parçalanan Ülkelerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Dengelerin dengesi bozularak hakim kılınan dengesizlikte, tutanın elinde kalan acizliği görmekteyiz.
Üzülmekten başka yapacak çok işimiz olduğunu bilmemiz gerekir. Gerçekleri olduğu gibi görmemiz, gördüklerimizi de ayıklayarak öncelikli hale getirerek, görmek istemeyenlerin gözüne sokmacasına bile olsa göstere göstere haykırmalıyız.
Birey olmanın ve insanlığımızın özüne vâkıf olarak, hakkımız olanı istemek ve almak öncelikli görevimiz olmalıdır.
ATAMIZIN gösterdiği yolda yürümek, aydınlığında aydınlanmak, TÜRK ( gibi değil) TÜRK olmak budur.
BATI Medeniyetleri dendiğinde anlaşılan, çeşitli adlarla kurulup yok olmuş ülkeler değil, güneşin takip ettiği çizgi gelmelidir aklımıza.
Doğudan doğan güneşin batımına kadar geçen süre, bir gün değildir güneş her gün doğdukça!
Saygılarımla.
kiraz çiçeği
Gönül Ersin Gürsu
15/ 08/ 2008-08-15