3
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1600
Okunma
Şairlik ve şiir; her şiir yazmaya çalışanın aslında bir yanının yazmak istediği bir konu olsa gerek. Sahi nedir şiir? Her yazdığımız şiir her yazanımız şair mi?
Daha başka bir ifadeyle biz mi şiir yazarız şiir mi bizi yazar? Günümüzde o kadar iç içe geçmesine rağmen zannediyorum en fazla istismar ettiğimiz konu bu olsa gerek. Şairliğin niteliğine ve niceliğine vakıf olmadan çala kalem yazılanların Türk şiirine bir faydası olacak mı? veya böyle bir derdimiz var mı?
Eğer yoksa asıl o zaman facia zaten, o zaman yazılanların sadece satırları işgalden öteye bir mâ’nâ sı olduğunu söylemek abesle iştigal olsa gerek.
İki satır yazı karalamakla şiir icra ettiğini zannedenlerin birçoğu bilahare şiirin efsuni âlemlerinde gezmektense yorumların cezp edici havasını teneffüs yoluna gidiyor.
Üç beş yorum daha fazla alabilmek için bırakın şiir okumayı kes kopyala yapıştır metodu ile onlarca okumadığı şiire yorum yapıştırarak hem bir nevi davetiye çıkarıyor hem de iade-i ziyarete gelenlerin yaptığı yorumlarla kendisini dev addetmeye başlıyor. Yazık, yazık ki ne yazık…
Şairlik o kadar pespaye olmuş ki bazen okurken hicap duyuyorum, eh tabii şairim/şairem-üstâdım/üstâdem kelimelerinin de ruhları esrik etmesinin bunda bir faydası olsa gerek!
“Efendim bendeniz haki payiniz zat- aliyyelerinizin tâb ettiği eseri hıfz ederken zat-ı şahanelerinize meftun oldum; efendim bu ne feraset, bu ne asalet üstâdım mirim teveccüh buyurursanız rahle-i tedrisinizden geçmek isterim”
Şimdi birçoğu belki bu söylenenleri anlamakta zorlanabilir biraz eski Türkçe’dir, bunu buraya şunun için yazdım Osmanlıca’ya vakıf olmadan veya oturup üç beş kelime öğrenmeden ( ki Osmanlıca denen patagonya dili değil Türkçe’dir yani kendi dili) eh biraz da şiir karalıyorlar ya bol keseden hemen üstâdlık – üstâdelik dağıtmaya başlıyorlar.
Bunda da yegâne sebep sadece karşı tarafın nefsine hoş gelen sözler sarf ederek onun dikkatini çekerek sayfasına yorumcu olarak dönmesini sağlamaktır.
Yine bir sitede görmüş olduğum bir yorumu burada paylaşayım da şairlik denen mevhumun içine düştüğü içler acısı hâli iyice ortaya çıksın. Yorumcu tabii ki kendini şair addeden bir kalem erbâbı. Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim’in yazmış olduğu bir dörtlüğün altına şöyle bir yorum düşmüş “değerli şair dostum başarılarınızın devamını dilerim” güler misiniz? Ağlar mısınız?
Bre ebleh bre zekâdan yana nasipsiz bu ne dünyadan bir haber gönül ehli olmaya talipliktir? Şairin ince ruhu nerede koskoca sultandan da mı bihabersin?
Bırakınız şairliğin ince ruhunu bu zat-ı muhteremin ruhu bile olduğunu düşünmek düşünceye hakaret etmek gibidir.
Acı olan işte bu…
Şiiri sadece karalamakla yazana şairlik payesini verdiğine inanıyor.
Bu gözüme takılanlardan biri, ya görmediğim daha neler var kim bilir…
Gidi şark kurnazları bilmedikleri kelimeleri israf ederken nasıl hatalar yaptıklarının farkında bile olmazlar erkeğe şairem/üstâdem –kadına şairim /üstâdım derken aslında hakaret ettiklerini bile bilmeyecek kadar bir acziyet içerisinde olduklarını anlamazlar..
Gidi şairlik ne günlere kaldın, bak ta gör; Şiiri evsafından çıkaranlar şiirlerin arkasına sığınanlar. Hâlbuki şairin şiirde hedefi yarına bir şeyler bırakabilmek olmalıdır, binlerce şiir sahibi de olunabilir ama bu onların hepsinin şiir oldukları anlamına gelmez. Ne zaman ki okunduğu zaman ruhları titreten ve isminizi hatırlatan bir şiir bırakabilirseniz aslında şiir sadece o dur…
Ardımızda okunduğu zaman bizi hatırlatan kaç şiir bırakabilirsek yazdığımız şiir sayısı da o kadardır gerisi mi? Gerisi laf-ı güzâf
Bunun geçmiş şairlerden de örneklemelerini yaparak doğruluk payını öğrenmek mümkündür, yüzlerce eser bırakmış şairlerin bile şiirlerinin tamamının dimağlara aynı tesiri bırakamadığını, bırakabildikleri şiirlerin sadece bir kaç taneyi geçmediğini görmek mümkün.
Çala kalem her gün bir şeyler yazmaya çalışan arkadaşların birçoğunun aslında eski edebi eserlerden bir tanesini bile okumadığını söylemek fazla abartı olmasa gerek.
.
Öyle ya kendiside yazıyor ve aynaya baktıkça ne muazzam şiirlerin sahibi olduğunu ayna ona haykırıyor; Onlar da kimmiş ki onları okuyarak vakit kaybetsin.
Üç beş şiir karalayan birçok kalemin akabinde hemen gözüne kestiği birine akrostiş şiir yazmaya çalıştığını görebiliyorum, bunda maksat elbette ki şiir değil karşı cinsin dikkatini çekmek için kur yapmaktır.
Keşke gündelik aşklar ve kur yapmak için ayırdıkları zaman kadar zamanı da şiire ayırabilseler, şiir adına ne isabetli bir karar olurdu. Kim bilir belki de olmazdı, hani bir tabir vardır “ namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz” diye.
Şairlikte de gözü olmayanın şiirin niceliği ve niteliği hakkında araştırma yapması elbette ki mümkün değildir. Üç beş kelime ile her gün bir önceki sözleri tekrar ederken şiir yazdığını zannederler.
Gidi şairlik ne günlere kaldın, eğer senin bu halini Nedim –Şeyh Galip-Fuzuli Yahya kemal –Necip fazıl gibi şairlik libasını hakkı ile giyen bil cümle kalem erbâbı görse idi kahrından kalp krizi geçirirdi.
__________Makberî