6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
851
Okunma

Ramazan geliyor diye herkeste bir alışveriş telaşı başladı. Bende birkaç eksiğimi almak için çarşıya çıktım. Et almak için kasaba
girdiğimde Ankara’da oturan bir kadının kilolarca et alışına şahit oldum. Neden bu kadar çok alıyorsunuz diye sorduğumda
eti yalnız kendisine almadığını ve buraya bir daha gelemeyeceği için çok aldığını söyledi. Ben de Çubuk’un eti iyidir, Ankara’dan
çok kişi geldiğini söyledim. Neyse konum bu değil..
Marketten almam gereken şeyler vardı. Çubuk’un ana caddesi olan caddede yürürken arkamda yürüyerek gelen genç konuşmalar
ilgimi çekti. Biri diğerinin anasına söverek başlıyordu her cümlesine ve diğeri neden anama sövüyorsun, doğru konuş demiyordu.
Birinci genç:
- Lan ananın... diye başlıyor devam ediyordu. Dün dört tane aldım iyi mi? Baygınlık geçirdim. Bir titreme tuttu ki sorma. Zangır
zangır titredim. İçim bulandı. Kustum.
İkinci genç:
- Oğlum sen Hepatit c olmuşsun. Bende de var biliyor musun? O herkeste olur. Bak sara hastalığına da yakalanmış olabilirsin. O
zamanda kendini kaybediyorsun. Pek çok insanda var. Onda da titreme oluyor..
Yanımda geçerlerken nasıl biri bunlar diye dönüp baktım. Birinci gencin başında gençlerin çok beğendiği tepede gurup halinde
havaya dikilmiş saçlar vardı. Üstünde kıyısı çizgili bir eşofman. Diğerinin tişörtü dirseğine kadar sıvanmıştı. Yine kolunun o açık
olan bölümü simsiyah dövmelerle kaplıydı. Onlar önümden yürüyüp gittiler; ben ise markete girdim.
Alışverişimi yapıp evime doğru yürümeye devam ettim. Bu kez elimde pazar arabamla kestirme bir yoldan gitmeye karar verdim.
Bir de ne göreyim markete giderken kulak misafiri olduğum iki genç bu kez önümde yürüyor. Birinin elinde şişe suyu vardı. Belki
yanılıyorum iyi niyetli düşünmekte. Daha önce ailelerin oturduğu camları kırık, dışardan bakınca oturacak durumda görünmeyen
iki katlı yıkıntı eve girdi gençler. Evin karşısında eski beton evin duvarında kocaman harflerle Güneşimi kaybettim yazıyordu.
Yıkıntı evin duvarında ise daha küçük yazılmış -bağırarak yazdım- yazıyordu. Bu evin tanınması için sanki birde isim vermişlerdi.
Şu an anımsayamıyorum. Bu kıvrımlı dar sokaktaki ev onlara göre bilinmez bir yer gibi gelmiş olmalı. Oysa burası Çubuk’un en
merkezi yeri. İlk kuruluş yeri Yukarı mahalle. Bu iki gencin ve belkide pek çoğunun uyuşturucu hap veya benzer şeyler almak için
buluştukları yer olmalı. Eskiden bu evde oturan buranın sahibi aileyi düşününce içim sızladı.
Polisi aramalı diye geçti içimden. Sahi polisin numarası kaçtı,155 mi? Anımsayamadım.Polisi aramadığıma üzülerek yoluma devam
ediyordum ki arkamdan polis sirenleri çalmaya başladı. Yoksa polisler bunları takip mi etmişti.
Gençleri düşündüm. Neden bu hale düşmüşlerdi? Aileleri nasıldı acaba? Hangi güneşi kaybetmişlerdi. Ben o kadar düşünsem bile
güneşimi kaybettim diye anlamlı bir dize bulamazdım..
Gençler için üzüldüm. Kimse güneşini kaybetmesin. Düştüğü batakta kendini hasta sanır, yoksa. Ne yapıyorum, kendime nasıl zarar
veriyorum diye düşünemez hale gelir..
05. 06. 2016 / Nazik Gülünay