3
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
1474
Okunma

Kasım, 1994 Australia
Şiir, yaratılmadı vardı.
Doğa, kendine gelmeden evvel, o vardı.
Önce şiir vardı; sonra da şiir var olacak.
O, zamanın hem içerisinde hem de dışarısında var. Her maddede şiir gizlidir; maddenin en küçük parçasını izleyin göreceksiniz. Çekirdek-pozitron ve yörüngelerde dönen nötronlar, yörüngeler arasındaki sonsuz boşluklar.
Bir anda uzayın derinliklerine kayabilirsiniz onunla. Milyarlarca yıl karanlık boşluklarda kalabilirsiniz onsuz.
Üçüncü gözünüzü açın, gökyüzüne bakın. Zira üçüncü göz, ne teleskop ister; ne de yalın bir görme duyusuna ihtiyacı vardır. Ama, üçüncü gözü olanlar ve de görmesini bilenler görebilir, duyabilir.
Her ölçüde şiir vardır; her ölçüsüzlük şiirle başlar. Şiir olmadan sözcük, melodisiz olmaz. Hareketin ilk başladığı yerde şiir vardır; hareket bitmez, tükenmez; sonsuzdur şiirde.
Şiirin şaire ihtiyacı yoktur. Oysaki şair, şiirsiz var olamaz.
Şiirsiz bir dil düşünülemez, ne de kültür. Şiirin dili evrenseldir, sınır tanımaz. Rengi, ırkı, cinsiyeti yoktur.
Gerçekçi-toplumcu şair, şiiri özgürleştirendir; somuta çevirendir; kavgaya dönüştürendir; enerji yükleyendir; tüketen değil.
Günümüzde şiir okunmuyorsa, bunda şiirin mi, şairin mi suçu vardır?
Çünkü, şiir düşürülmek istenirken; şair yüceltilmekle ödüllendirilmektedir.
Nerelere denk düşürülmeye çalışıldığını, haksız savaş ve kazançların ülkesi haline getirilen ülkemize dönüp baktığımızda görebiliriz:
Nazım’ın şiiri, Milli Hareket Partisi kongresinde, genel başkanları Türkeş tarafından delegelere okunacak kerteye düşürülmüşse; şiir, Ankara Devlet Mahkeme Başsavcısı, Nusret Demiral’ın ölen köpeğine; ‘Goldy’e kaside olarak, Demiralca bir tarzda, kellesi tepsiye konularak sunulduğunda, ülkenin tüm şairleri, usta olduklarını gösterir bir tepkisizlik içerisinde olayı, gülümseyerek geçiştirmesini bilmişse, o ülkede şiir ölüm döşeğinde can çekişmektedir.!Ama, öldüremeyeceklerdir, güçleri yetmeyecektir; çünkü o, ölümsüzlük ağacının kızıl-elmasını ısırma cüretini göstererek, var oluş nedenini sürdürmektedir.
Şiir, kazanç kapısı olarak pop-halk şarkıcılarının dilinde bozularak, sersemletilerek, uyuşturularak, en zorlu günlerini sürdürürken; yarına umutla bakmasını da bilmektedir. Bakmak zorundadır da, başka bir seçeneği yoktur onun. Çünkü, dünyayı iyiye, güzele, tam eşitlik ve özgürlüğe, sınfsız, sınırsızlığa dek dönüştürmenin bir tür aracıdır da onun için.
Şiir, her sanat dalına girmesine değin, her sanat dalı şiire girmekte zorlanır; çoğu kez giremez, kapıda bekler, nal toplar.
Bir kadını, ‘şiir’ gibi, ‘şairane’ resmedebilirsiniz; bir kavgayı da. Kadın ve kavga resimde donar kalır; boya ile hareketsizleşir.
Şiirle, bir kadını veya erkeği ve bir kavgayı resmettiğinizde; kadın ve erkek harekete geçer; kavgada, menzile erişir.
O nedenle Nazım, ressam Abidin Dino’ya; “Sen mutluluğun resmini çizebilir misin, Abidin?” diye sormuştur. Ama, Nazım’ın dilinde şiir, mutluluğun, mutsuzluğun, kavganın, hüsranın, acının resmini çizmiştir, çizmektedir; çünkü O, hala yaşamaktadır. Hasan Hüseyin’le, Enver Gökçe ile, Ahmed Arif’le, Rıfat Ilgaz ile, Kaan İnce ile, Cemal Süreya ile ve şmdi de 5 Eylül 1994’den bu yana Sosyal Ekinci ile yaşamaya devam ediyor, devam edecek ‘Arpacık’la…
Bu kitapçığın oluşumu da bi başka şiir konusu…
Onlarca yıl bu gövdede uslu, tepkisiz duramazdı o. Dergi sayfalarıyla da yetinmedi; azdı, kudurdu sanki. Düştü önüme, “hadi” dedi, “söz mü; bu ilk kitabında var olmaya devam edeceğim…” Hani ilk kurşun gibi, ilk sancılı korku sidiği gibi, kasıkları zorlayan. Elde avuçta ne kaldı ki... Devlet baba, anamı çoktan bellemiş, kapısına gitsek, kovulmak bir yana, eller bir yana.
Oturup, eski bir bilgisayarın önüne, dizmeye başladım. Şiirlerime bi gecekondu yapmanın tadını çıkarırcasına, tüm bir ay, geceleri kurgusunu ördüm, düşünü göre göre… Eşin dostun yardımıyla da duvarı, çatısı derken…
Ve şiirlerim başlarını sokabilecek bir gecekondu bulmanın, sizlerin huzuruna çıkıp, bir kahve eşliğinde ayçekirdeği ikram etmek isterler. Misafir, “umduğunu değil, bulduğunu…” derler ya. Bu ilk çatıdan çıkıp, daha iyisine doğru bi kavga vermenin zamanı çoktan geçti ama;
“Dert başka, derman başka
aşk başka, harman başka..”
Baş başka, taş ve taşçı başka..
Bir yeni çatıda daha, sizleri misafir etmek umuduyla.
Volkan Kemal
Gorsel:Poem of levitation
by Piroshki-Photography