19
Yorum
4
Beğeni
0,0
Puan
3200
Okunma


Bu sabahki yürüyüşüm sırasında bir sokak köpeği ile karşılaştım. Sessiz sakin yanımda yürümeye başladı. Tempomu bozmadan elimle başına hafifçe dokunarak:
- Pişt, naber?
Dedim. Durdu. Ben de durdum. Ona verebileceğim mataramdaki sudan başka bir şey yok yanımda:
- Susadın mı sen bakayım?
Diye sordum. Başını kaldırdı, boynunu hafifçe büktü ve öyle bir baktı ki yüzüme. Hani vardır onların öyle insanı mest eden, içine işleyen, çok şeyler anlatan masum bakışları. İşte aynen öyle…
Çömeldim, mataramdaki sudan avucuma bir miktar döktüm, ona doğru uzattım. İştahla içmeye başladı. Belli ki çok susamış. Ben döktüm o içti. Doyunca bıraktı. Matarada kalan iki parmak suyu da ben içtim.
- Hadi bakalım koca oğlan belki gene görüşürüz.
Dedim, terim daha fazla soğumasın diye yürüyüşüme devam ettim. Bir süre sonra fark ettim ki tin tin peşimden geliyor. Gülümsedim. Hoşuma gitmişti. Demek yol boyunca bana arkadaş olacaktı. Birlikte yürüdük. Arada bakışıyoruz. İkimiz de birbirimize teşekkür ediyoruz gözlerimizle. Ben ona bana havlayıp beni korkutmadığı için; o da bana susuzluğunu giderdiğim için…
Yürürken bir yandan da düşünüyorum. Alt tarafı avucumdan su içirdim yahu, atla deve değil yani. Tutsam bu köpeğe özgürce yaşayabileceği bir vatan sunsam. Egemenlik senindir desem, hürsün desem, sonra seçme seçilme hakkı versem, bağımsızsın desem, kendi kendini yönetebilirsin desem, bu sayede makam mevki sahibi olsa var ya beni yere göğe sığdıramayacak. Ona sağladığım imkanlardan dolayı bana hep minnet duyacak. Beni hiç unutmayacak. Vallahi bunu gördüm gözlerinde. Hatta çok daha fazlasını.
Köpek der geçeriz, yemin ediyorum sabah sabah şu sergilediği vefanın zerresi dahi yok bir çok insanda.
Olsaydı şimdi bu halde mi olurduk?
Yarın iki matara su alacağım yanıma…
Hicran Aydın Akçakaya