13
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1277
Okunma

Akreple yelkovanın çiftleşme umuduyla birbirini kovaladıkları zamanın çok öncesinde başlamıştı, bu evrensel travma. Kaf Dağının ardında Simurg’un tüylerinden yapılmış yatakta, bir dişi masallarla uyutuyordu günahkar bir kulu! Bin bir geceden su getirilerek, yanan bir yüreğin ateşi söndürülmeye çalışılırken, nefretin antivirüsünün sevgi olduğu gerçeği idrak edilmiş ama unutulmuştu zamanla. Şehrazad, önemli bir buluşa imza atarak kadın cazibesiyle erkeği yatağa, hegomonyasını tarih kitaplarına gömmüştü. Ne acıdır ki, o günden bugüne “KRAL ÇIPLAK” diyen kimse olmadı.
Cazibesiyle kendini yediden yetmişe kediden köpeğe herkese sevdiren, sözde mazlum Jerry’nin zavallı Tom’a yaptığı zülumdan çok seneler önce bulunan ve her derde deva “sevgi” iksirinden faydalanmak yerine, maskeler takıp Şehrazat’ın cazibesini kullanarak erkek cinsini düşsel yolculuklara çıkaran ve yarı yolda bırakan bir virüs bulaştı Şehrazat’ın torunlarına. Şehriyar’ın aldatılmışlığı, Şehriyar’ın nefreti, Şehriyar’ın acısı da yarıp geçmişti zamanları. Ölüp ölüp dirilen ve küllerinden doğan Simurg’un acısına benzer, adına aşk dedikleri bir duygu musallat olmuştu insanoğlunun başına. Şehriyarlar güçle, Şehrazatlar güzelliğiyle savaşıyordu birbirleriyle; maskelerle, sevginin gücü ve güzelliğinden uzak.
Oysaki Şehrazat; güzel ahlakı, doğruyu, sevgiyi öğretmişti krallar kralına. Gökten üç elma düşmüştü başlarına, nur topu gibi; sevgilerinin meyvesi olarak. Ama zaman Şehrazatlara kadınlığını koz gibi kullandırtmayı, Şehriyarlara doyumsuzluğu aktardı. Şehrazat azat oluşunun, Şehriyar yar oluşunun mutluluğuyla uzanmışken sonsuzluğa; nesilleri düşmüştü nefret, arzu, şehvet, doyumsuzluk belasına.
Gün geldi, tükenme noktasına geldi sevgiler. Simurg’un tüyleri kadar bulunmaz, değerli olmuştu. Oysaki ruhun gıdasıydı sevgi ve onsuz yaşamak zor ve anlamsızdı, yüreği hala kirlenmemiş insanlar için. Mutlu sonla biten masallarla mutsuzluğunu avutur duruma gelmişti zavallı insanlar. Kaf Dağı’nın ardındaki umudun tecelli edilmesini beklemekteydiler, saflıkla; gerçek gücün ve mutluluğun insanın içinde olduğunu düşünmeyerek. Sevgi dilenen insanlar, karşılığında bozuk yara alıyordu. Her yara, sevgiye olan inancı biraz daha azaltıyor, yüreğe nefret tohumlar ekilmesine neden oluyordu. İnsan bir gün ölüyordu, insanlık her gün!
Unutuluyordu Şehriyar’ın kadınlara karşı kalbindeki nefretin sebebi de bir kadındı, o nefreti sevgiye dönüştüren de. Unutuluyordu akreple yelkovanın derdi aşk olsaydı günde iki kere buluşmalarına rağmen ayrılmazlardı, günümüzdeki aşk diye tabir edilen anlık birlikteliklerin zamansal göstergesi olarak . Unutuluyordu kral çıplak diyemeyenler ve göremeyenler, elbet Jerry’nin Tom’a yaptığı zülmu hoş karşılayacak hatta Tom’un daha beter olmasını isteyeceklerdi; zalimi ve mazlumu ayırt edememenin korsan yayınıyla, kandırıldığımızdan bihaber. Unutuluyordu sevginin gücü ve de unutturuluyordu.
Olympus Dağı’nda tanrılar sevişirken, anneler masal okurdu çocuklarına. Hep mutlu sonla biten masallar anlatarak bize hayatı yanlış tanıtan annelerimiz, bizi ilk aldatan kişidir. Ama yaşadıkça o kadar çok aldatıldık ki ilk aldatılmayı hiçbirimiz hatırlamadı bile. Eros’un oklarına denk gelen kıçımız yer çekimine karşı koyarken, kısa bir zaman sonra yaralar yüreğimizde beliriyordu. Zannedersin ki hergün denizden Afroditler türüyordu. Helen’i Paris’in koynuna koyan tanrıların, onurlu Hector’un soytarı Achilles’e kaybetmesine göz yumması da bir aldatma değil miydi? Bakire yalanlarla aldatılan münafık ruhlarımız sana armağan olsun Hades! Şehriyar abartma işte, biz de en az senin kadar aldatıldık ve üstelik bizi bu bataklıktan çıkaracak bir Şehrazat da çıkmadı karşımıza.
KRAAL ÇIPLAAAK!!!